*Bu sayfa, sitemize gelen, sitemizdeki ana sayfaların formatına denk düşmediği için bu sayfalarda değerlendirmediğimiz, ancak paylaşmaya değer bulduğumuz yazıların sunulduğu bir havuz olarak tasarlanmıştır.

 Ne Oldu Bize?

GÜZELLİKLERLE DOLU bir kâinat sunuluyor bize her gün. Güneş hep en güzel şekliyle kalbimize doğuyor. Kuşların neş'eli şarkıları bizde yaşama sevincini yeniden canlandırıyor. Rüzgar tatlı esintisinin nağmeleriyle bize çok uzaklardan dost bir fısıltı getiriyor. Simsiyah toprak rengârenk bir örtü ile bezenmiş, önümüze paha biçilmez bir halı gibi serilmiş. Ağaçlar devamlı, mevsim be mevsim en güzel meyvelerini birer cennet hurisi nezaketi ile beğenimize sunmaktalar. Ve döktükleri çiçek ve yaprakları ile yollarımıza iltifat gülleri seriyorlar. Toprak bize en güzel nimetleri en güzel şekilde takdim etmenin sorumluluğu ile müthiş bir faaliyet içinde görünüyor. Biraz ötedeki sarıçiçek bütün letâfeti ile yüzümüze dostça gülümsüyor. Güneşin batarken deniz üzerindeki yansımasını ve o sırada çıkan tatlı meltemin sonsuzluk kokusunu ruhum kokluyor. Ve bir balık suda zıplıyor. Etrafta dönüp duran martılar ise günbatımını en hüzünlü şarkıları ile uğurlamakta. Karanlık çöktüğünde dolunay suda yansıyor. Bu mehtap duygularımı kamaştırıyor. Gecenin hüznündeki yıldızlar ise bize bu kâinatta dar bir hücrede olmadığımızı bütün ihtişamı ve genişliği ile anlatıyorlar...

Ve ne olmuş bize ki, bu kadar yıpranmışız... O kadar ki, kâinattaki şu muhteşem lezzetlerin yerine koyabileceğimiz yapay lezzetler arar hale gelmişiz. Estetiğin en güzel örneklerini Rabbimiz bize her vesile ile sunduğu halde, gözümüz alışveriş merkezlerinin vitrinlerine takılır olmuş. İlâhî san'atın en muhteşem nümuneleri her an karşımızda olduğu halde, sanat denince Picasso'yu anar duruma gelmişiz. Ve eğlencelerin en güzeli bize kâinatın şu mükemmel senfonisi ile sunulurken, biz eğlence diye televizyonu bilir olmuşuz. Gerçekten, ne kadar da yıpranmışız...

Bu yıpranmışlığı giderebilmek için önce bunun boyutlarının farkında olmamız gerekiyor. Sonra da kendimizi tanımamız. Bizler insan olduğumuz cihetle maddi duyularımızın ötesinde bekâya ait sayısız duygular ve hisler taşıyoruz. Gözümüz olduğu kadar, basiret duygumuz da var. Güzel olanı görmek istediğimiz kadar, bu güzellikleri yapanı takdir duyguları da taşıyoruz. Hayatı sevdiğimiz kadar, bu hayatı bütün zevk ve lezzetleri ile yaşanılır kılana teşekkür ve minnet hislerimiz de mevcut. Ve bu dünyanın güzel ve leziz nimetlerini istediğimiz kadar ebedî cennetlerin hiç bitmeyen nimetlerini de istiyoruz. Sanatı takdir hissimiz kadar, Sanatkârını da takdir ve teşekkür hislerimiz var. Kemalâtı istediğimiz kadar, kemalâtın kaynağı olan Zâtı da tanımak istiyoruz. Elimiz ve ayağımız kadar gerçek olan bir kalb, bir vicdan, bir ruh ve de bekâ isteyen daha nice duygu taşıyoruz.

'İman' da bir süreçtir aslında. Ucu sonsuza doğru uzanan bir terakki ve kemalât süreci. Rafine olarak ehl-i cennete yakışır bir hale gelmenin duygusal incelme süreci. Aslında, kendimizi tanıma ve haddimizi bilme süreci. Ve böylece dua ederek, niyet ve nazarımızı yanlışa yöneltmemeye dikkat ederek, kast ve gayret ederek, sabır, sebat, metanet ve ihlasla Rabbimizden O'nun rızasını isteme süreci.

  16.09.2000

© 2021 karakalem.net, Murat Kazancı



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut