Arşiv

 Neden Fakire İnfak?

GÖLGESİ ÜZERİMİZE düşen mübarek Ramazan'ın arefesinde, kalbime de Ramazan'la gelen Kur'ân güneşinin bir lem'ası düştü. Kur'ân'ın pek çok sûresinde, bu arada bize kendi mi'racımızı yaşamanın yolunu öğreten İsrâ Sûresinde bildirilen 'infâk' sırrına dair bir lem'a... Ramazan gelince peşisıra gündeme gelen iftar ziyafetleri, dâvetler, dâvetlere çağrılanlar vesaire hatırıma düşünce dünyama gelen bu Kur'ânî nükteyi, Ramazan'ın, dolayısıyla iftarların öncesinde paylaşayım istedim-ki, önceki Ramazanlar hengâmında da, aynı hususu başka vecihlerle paylaştığımızı hatırlıyorum.

İnsanın gündüz vakti damağına ve midesine ket vurup bir derece melekleştiği ve bilvesile açlığı ve açları da düşünür hale geldiği Ramazan günlerinde, kaçınılmaz olarak, 'infâk' arzusu ve başkalarına ikramda bulunma iştiyakı da ziyadeleşiyor. Bir Ramazan geleneği haline gelmiş bulunan iftar ziyafetleri de, bu iştiyakın tezahürleri. Lâkin, her noktada bizi çelmelemeye çalışan nefis ve şeytan burada da boş durmuyor; imanî ve insanî bir saikle dünyamıza taşıdığımız bu ziyafetlerin yönünü yine dünyaya çevirmeye çabalıyor.

Bunu da, iftar ziyafetlerini 'infâk'tan öte amaçların da satıh altında saklı tutulduğu dâvetlere dönüştürme suretiyle başarmayı plânlıyor. Biraz daha açarsak, Ramazan gelince, daha ziyade, servet ve makam sahibi insanlar iftar dâveti alıyorlar. Öyle ki, aynı gün birkaç yere birden çağrıldıkları oluyor; ve böylesi kişilerden, Ramazan sonrası, "Bu Ramazan çocuklar isyan etti. Onun dâveti, bunun ziyafeti derken, bir gün bile evde iftar edemedim" türü sözler duyabiliyoruz. Buna mukabil, yine aynı Ramazan boyu, servet ve makam fakiri pek çok insan, bir kez olsun iftara dâvet olunmadan geçiriyor günlerini.

Ki, Ramazan'daki bu tabloyu, yılın sair onbir ayında da görebiliyor; zaten ikrama gark olmuş olana daha fazla ikram olunurken, ikrama muhtaç olandan ikramın esirgendiğine onbir ay boyu da şahit olabiliyoruz.

Peki, niye iftar dâvetleri, "ihtiyaç" ölçüsüyle değil, zenginlik ve makam ölçüsüyle gerçekleşiyor?

Nefis ve şeytanın, iftar gibi kudsî bir vakti dahi nasıl dünyevîlik yönüne kaydırdığının cevabı, işte bu sorunun cevabında saklı bulunuyor. İftara çağrılacaklar listesini hazırlarken, öncelikle zenginler akla geliyor; çünkü elinde servet bulunan insanlar olarak, esbab dairesinde onlar "gerektiğinde başvurulabilir" insanlar olarak görülüyor.

Dolayısıyla, onlarla ilişkileri sıcak tutmakta, aradaki muhabbetin sıkı ve bağların sağlam olmasında bir maslahat görülüyor. Aynı şekilde, mevki ve makam sahipleri de, "işimiz düştüğünde" veyahut "başımız sıkıştığında" yardım edebilir bir pozisyonda olmaları itibarıyla, öncelikle iftara dâvet olunuyor. Buna mukabil, zaten kendisi muhtac-ı himmet olan fakirden bir himmet ve hamiyet umulmuyor olduğu için; onlar listeye ya hiç dahil olmuyor, yahut lütfen alt sıralara yerleşiveriyor, veyahut bir liste sıkışması hengâmında öncelikle gözden çıkarılanlar onlar oluyor.

Velhasıl, kendim dahil, hangimiz iftar dâvetlerinde zenginleri ve makam sahiplerini öncelikle hatırlıyor, buna mukabil fakirleri unutuyor yahut 'ihmal edilebilir'ler listesine dahil ediyor isek; burada ihlâsına halel gelmiş bir dâvetin kokusunu hissetmemiz gerekiyor.

Daha bir açık konuşmamız gerekirse, esbâba tesir vermeden, rızkı Rezzak'tan bilerek sırf O'nun rızası için O'nun kullarına yediriyor olup olmadığımızın ölçüsünü, soframıza dâvet ettiğimiz kişiler arasında fakirlerin yeri ve ağırlığı veriyor. Çünkü, muhtac-ı himmet bir fakiri dâvette, esbab dairesinde zihnimize kazınmış olup infâkın ihlâsına halel veren herhangi bir beklenti, zenginleri ve ehl-i makamı dâvet etmeye kıyasla, kolayca işe karışamıyor-elbette, kimi zevatın, belli yerlerde "Bugün filân zengin fakirlere iftar verdi" diye bangır bangır ilânatta bulunduğu gösterilerin hariç tutulması kaydıyla...

Bu bakımdan, Kur'ân'ın özellikle miskîn, sâil ve yetîm gibi 'muhtac-ı himmet'lere infâk üzerindeki ısrarlı dâvetini Ramazan'ın gölgesi üzerimize düşmüş lâkin kendisi henüz dünyamıza teşrif etmemiş iken paylaşayım istedim-tâ ki, Ramazan'da iftarlarımız rıza-yı Bârî'ye- lâyık olsun ve Allah içinde fakirlerin bulunduğu iftarların bereketinden bizi de nasipdar ederken, fakirsiz iftar sofralarının şerrinden korusun.

Rabbimizin, bu en güzel ayı hayır ve hidayet üzere idrak etmeyi hepimize nasip etmesi duâsıyla...


Metin Karabaşoğlu, Yeni Asya, 1999

  31.12.2003

© 2021 karakalem.net, Metin Karabaşoğlu



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut