Arşiv

 Bir Hıristiyanın Tesettür Mücadelesi

ÇARŞAMBA GÜNÜ, ABD'de yaşanan bir başörtüsü meselesinden bahsetmiştik. Bir İslâm ülkesi olarak Türkiye'de örtüsüyle okuması engellenen insanların rahatça okuyabildiği bu ülkede yaşanan bu başörtüsü meselesi, bir Hıristiyanla ilgili idi. Hıristiyan itikadının da tesettürü emrettiğine inanan bu hanım, çalıştığı kurumun yine Hıristiyan olan yetkilileri tarafından engellemelere maruz kalmıştı ve bir Hıristiyan olarak tesettürlü vaziyette çalışma mücadelesi veriyordu. Bu münferit hadisenin, gerçekte, biz Müslümanlar için çok ibretler taşıdığına inanıyorum. Zira, hakikaten, Hıristiyanların nass olarak kabul ettikleri metinlerde kadına tesettürü emreden kısımlar mevcut ve zaten bahsini ettiğimiz hanım ve onun bağlı olduğu kilise de bu metinlere dayanarak Hıristiyan hanımlar için tesettürü savunuyor. Ancak, öte yandan, Hıristiyanlar arasında, zaman içinde tesettür o kadar unutulmuş ki, rahibeler dışında hiçbir Hıristiyan kadın örtünmüyor. Bu insanlar, hâlâ daha, nass kabul ettikleri o metinleri okuyorlar. Belki gittikleri Pazar ayinlerinde papazlar o metni de okuyup kendilerine vaaz ediyor. Ama ne o, ne kiliseye gelenler, okunan bu metinden bir tesettür manası çıkarıyor. Bir metin ile o metnin ihtiva ettiği hüküm gerçekte etle tırnak gibi içiçe olduğu, biri diğerini tazammun ettiği halde, ilgili metin içerdiği hükümden tamamen azade biçimde okunuyor. Zira, zaman içinde, ilgili metin, müthiş bir anlam kaymasına uğratılmış; nass, nass olarak yerli yerinde duruyor olsa bile, muharref yorumlarla, çarpıtılmış ve tabir yerindeyse `hükümsüz' hâle getirilmiş. Bu işin ne zaman ve nasıl başlamış, bilmiyoruz; ama, bilinen ve görülen o ki, zaman içinde bu tesettür emri yalnızca rahibelere mahsus hâle getirilmiş. Sözünü ettiğimiz hadisede tartışmaya katılan bazı Hıristiyan ilahiyatçıların izahatına bakacak olursak, metni tahrif edilmiş yorumlarla `hükümsüz' kılma ameliyesinin başkaca uzantıları da var. Zira, bir kısmına göre, sözkonusu metin `tesettürle' değil, `saç biçimiyle' ilgili. Getirilen bir diğer yorum ise, bizim `Kur'ân'ın tarihselliği' savunucularının kulaklarına küpe olacak cinsten. Sözkonusu metin, Korintoslulara yazılan bir mektup olarak, Yunanlıların o günkü hakim durum ve anlayışı itibarıyla değerlendirilmeli imiş. Sonuçta, vâkıa o ki, bir dinin mensuplarının nass olarak kabul ettikleri, zira kutsal gördükleri, nitekim Kitab-ı Mukaddes (Bible) veya Kutsal Metinler (Holy Scriptures) olarak zikrettikleri bir metinler bütünü var karşımızda; ama öte yanda, o metnin içerdiği bir hükmün, metne rağmen uygulanmayışı vâkıası. Dahası, zaman içinde biri çıkıyor, ``Benim dinim ona mensup bir hanım için tesettürü emrediyor. Bakın, işte nass ortada" dediğinde, başka Hıristiyanlar onu hayretle karşılıyorlar. Açıkça kadının örtünmesinden bahseden âyetten nasıl tesettür mânâsı çıktığına şaşıyorlar! Hıristiyanlığın, ilgili metinler olduğu gibi durduğu halde tahrif edilmiş yorumlarla zaman içinde yaşadığı bu hazin dönüşümün, biz Müslümanlar için, kesinlikle ibretlik bir tarafı mevcut. Tesettürle ilgili olarak şu ülkede inatla ve ısrarla bir yasak sürdürülür iken, ayrıca başkaca bazı İslâm ülkelerinde böyle bir yasak daha sert veya daha yumuşak dozlarda icra edilir iken; görünen bir manzara var: Bazı `din bilginleri'miz, bindörtyüz senedir tesettürü emrettiğinde tam bir icmanın sözkonusu olduğu apaçık Kur'ân âyetlerinin aslında `tesettür'ü emretmediğini söyleyebiliyorlar! Bir kısmı ise, bu emrin `tarihsel' bir emir olduğu; bugünkü zaman ve zemin itibarıyla ise, bu âyetlerden hareketle tesettürün farziyetine hükmolunamayacağını söylüyorlar. Birileri de, onlara dayanıp güvenerek, kendi tesettürsüzlüğüne `dinî' bir kılıf biçiyor ve Kur'ân gerçekte tesettürü emretmediği için örtünmediğini söylüyor!Böylelerine ve böylelere fetva hocalığı yapan anlı-şanlı bilginlere nazaran, mesture olamayan ama tesettürü dinin emri olarak bildiği için de kendini bu noktada kusurlu bilen insanlara saygı duyuyor ve böylelere nazaran onları çok masum bir noktada görüyorum. Mesture olamayan ama tesettürün emr-i ilâhî olduğunu bilen bir kişi, günün birinde mesture olabilir; hiçbir zaman olamasa dahi, en azından bunun istiğfarını yaptığı için umulur ki o noktada affa mazhar olur. Zira, Kitaba uyamadığı yerde, Kitabı kendilerine uydurmaya kalkmıyorlar. `Kitaba uymadığı' yerde `Kitabı kendine uydurma'ya çalışanların ise, hayatının herhangi bir anında mesture olması da, tesettürsüz olduğu haller için istiğfar etmesi de bu kafayla mümkün gözükmüyor. Zira, tesettürü bir `emr-i ilâhî' bilmiyor, ilgili âyetlerden `tesettür' mânâsı çıkarmıyor ki, örtünsün veya istiğfar etsin. Müthiş bir kibirle Resûl-i Ekrem ile ashabının, bütün selef âlimlerinin ve bir bütün olarak ümmetin bindört yüz senedir âyetten aldıkları dersi, sırf nefsi ve şu zamanın müstebidleri aksini emrediyor diye tağyir ve ilga etmeye çalışanları Allah ıslah etsin. Ve böylelerin elinde bir saatli bomba gibi patlamaya hazır halde duran şerden, İslâm'ı Hıristiyanlığın yaşadığı inhirafın bir benzeriyle yüzyüze bırakma şerrinden Rabb-ı Rahîm cümle mü'minleri muhafaza buyursun.

Bugün, yorumunu Allah nasip ederse Pazar gününe bırakarak, bir arkadaşımın gönderdiği bir e-mailden söz edeceğim. Arkadaşım aktardığı hadiseye inanamamış olacak ki, ``eğer doğruysa" kaydını düşmeden de edememiş. Hadise şöyle: Associated Press mahreçli ve 20 Kasım tarihli bir habere göre, ABD'nin Pennsylvania eyaletinde otobüs şoförlüğü yapan bir kadın olan Kim Harris, işte başını örttüğü için işten atılma tehdidiyle karşı karşıya bulunuyor ve buna karşı mücadele veriyor. Bizdeki yasakçılar yanlış anlamasın: Kadının çalıştığı kuruluş (Güneydoğu Pennsylvania Nakliye Şirketi (SETPA), Yahudilerin yarmulkes dedikleri kendilerine has bir örtüyle, Müslümanların ise İslâmî tesettüre uygun şekilde çalışmalarına itiraz etmiyor. Kuruluşun itirazı, bir Hıristiyan olarak başörtüsü takan Kim Harris'e. Rahibeler dışında tesettürlü bir Hıristiyan hanım tahayyül edilemez iken, Kim Harris Kitab-ı Mukaddes'in tesettürü emrettiğine inanıyor ve dolayısıyla, firmanın şoförler için hazırlanmış standart başlığını takmayı reddediyor. Buna karşı firmanın kendisini işten atmaya kalkışmasını ise, medenî haklarının çiğnenmesi olarak görüyor ve mücadelesini mahkemeye kadar götüreceğini söylüyor. Bu meyanda, Kitab-ı Mukaddes ``Kadının örtünmesi gerektiğini söylüyor" diyor Harris. ``Şayet örtünmezse, başını küçük düşürür. "Harris, bu tavrına gerekçe olarak, Kitab-ı Mukaddes'teki, Korintoslulara Birinci Mektubun 11. bâbını gösteriyor. Ki, bu bâbda ``Başı örtüsüz olarak duâ eden her kadın, başını küçük düşürür" gibi, ``Kadın örtünmüyorsa, saçı da kesilsin; fakat kadına saç kesmek, yahut tıraş olmak ayıp ise, örtünsün" gibi, ``Kadın, başı üzerinde hakimiyet alâmetine malik olmalıdır" gibi, ``Siz kendi nefsinizde hükmedin; kadının örtüsüz Allah'a duâ etmesi yakışır mı?" gibi ifadeler bulunuyor. İşte, Harris ve onun bağlı bulunduğu kilise, bu bahse dayanarak, kadınların mesture olmaları gerektiğine inanıyor. Ne var ki, üç yıldır SEPTA'da çalışan ve bir `born-again' Hıristiyan olarak bu yılın Ağustos'unda başını örtmeye başlayan Kim Harris'e, firma yetkilileri başını açması yönünde baskı yapıyorlar. Firma yetkilileri, Yahudiler ve Müslümanların tesettürüne `yüzyıllardır süregelen bir dinî gelenek' olarak müsamaha ederken, Harris'in başörtüsü için durumun bu olmadığını söylüyorlar. Firmanın bir yetkilisinin Harris'e söylediği şey, Kitab-ı Mukaddes'teki bu ifadelerin onun mesture olmasını gerekli kılmadığı; bir başka yetkilinin söylediği ise, bunun kilisede mesture olmayı emrettiği şeklinde imiş. Harris'in mensubu bulunduğu Church of Christ (Mesih Kilisesi)'nin rahibi Reginald Young ise, buna karşı, ``Onların sorumluluğu taşımacılık yapmaktır" diyor, ``Kitab-ı Mukaddes'i yorumlamak ve onun ne anlama geldiğini bana söylemek onların işi değil. "Bu noktada, Amerika'nın en önde gelen hak ve özgürlük kuruluşlarından biri olarak ACLU (Amerikan Yurttaş Hakları Birliği), hükûmete bağlı bir kuruluş olarak SEPTA'nın ``bir vatandaşa dininin neyi emrettiğini söylemeye çalışması"nı doğru bulmadığını; Kim Harris Kitab-ı Mukaddes'in tesettürü emrettiğine inanıyorsa başörtülü olarak çalışması gerektiğini söylüyor ve şayet isterse mahkemede Harris'in savunmasını üstleneceğini bildirmiş bulunuyor. Öte yandan, Eastern College'de görevli bir Kitab-ı Mukaddes araştırmaları profesörü olan Kenneth Maahs ise, geçmişte kiliseye giderken başörtüsü takmanın Hıristiyan kadınlar arasında yaygın bir uygulama olduğunu, ama zamanla terk edildiğini" söylüyor ve daha da öncesinde kilise dışında da tesettürün varlığını düşündürür şekilde, ``Bu hanımefendi, bunu yaparken, daha eski bir geleneğe intisap ediyor" diyor. Maahs'ın itiraz babında söylediği iki husus ise, son derece manidar. Birincisi, şimdi birçok bilginin ilgili bahsi ``başörtüsü giymeye dair bir emir değil, saç biçimine dair bir atıf" olduğu şeklinde. Bu bâbda, ikinci unsur da devreye giriyor. I. Korintoslulara, ``Yunanlı Hıristiyanlara hitaben yazılmış bir mektup. Yunan kültüründe, kısa saçlı kadın ile uzun saçlı erkeğe eşcinsellik izafe edilirdi. " İlgili bahse bazıları böyle açıklama getirirken, Harris, bu bahsin Hıristiyan hanımlara tesettürü emrettiği kanaatinde; o yüzden de, meselenin peşini bırakma niyetinde gözükmüyor. Bu hadiseden ne çıkar, sonu nereye varır bilemiyoruz. Ancak, bu hadisenin bir örnek-olay olarak bize öğrettiği çok şey var ki, bunların en önemlilerini Pazar günü ele alalım istiyorum.


Metin Karabaşoğlu, Yeni Asya, 29 Kasım 2000

  31.12.2003

© 2021 karakalem.net, Metin Karabaşoğlu



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut