MAALESEF KÜRTÇÜ-İSLAMCILAR freni patlamış kamyon milliyetçiliğine devam ediyorlar. Bununla ilgili bazı mülahazalarımı sizlerle kısaca paylaşmak istiyorum.
Kürdistan, çoğunlukla Kürtlerle meskûn tarihî-coğrafî bir bölgenin adıdır. Yine de Kürdistan tarihte ulus-devlet olarak var olmadı. Tarihte var olmuş hanedan devletleri ulus-devlet değillerdi elbette. Kürtlerin tarihte devletleşmediği ya da devletleşme kabiliyetinden yoksun olduğu şeklindeki ırkçı tezi şimdilik bir yana bırakıyorum.
Kürdistan’ın (ulus)devletlerarası sömürge olduğunu söylemek, ulusçuluğu verili insanlık durumu olarak değerlendirmektir. Oysa tarih ulusçulukla başlamadı, insanla başladı. Âdem ile Havva’nın etnik milliyeti, insanlıktı! Kürdistan Kürtlerin, Türkiye Türklerinse; (ulusal) Kürt ya da Türk kimliği yokken kimindi Kürdistan ya da Türkiye?
‘Teb’a’dan ‘vatandaş’a
Devletle ilişkinin etnik kimliklerin eşitliği üzerinden tanımlandığı hiçbir ulus-devlet yoktur. Varsa da, bu sadece bir iddiadan ibarettir. Teb’adan vatandaşa dönüşmek (zorunlu olarak) etnik eşitliği içermez; bunu garanti de etmez. Dolayısıyla teb’anın vatandaşlaşması, etnik kimlik üzerinden gerçekleşmek zorunda değildir.
Diğer taraftan, etnik eşitlik kültürel olarak etik ve karşılanabilir bir istektir; ancak siyasi açıdan ise ulus-devletin reddettiği bir şeydir. Bu nedenle, ulus-devlet ve onun ürettiği problemler (yeni) ulusçuluklarla aşılamaz! Etnik eşitlik, devlet fetişizmi üzerinden tanımlandığında sonuç çoğu kez siyasal boşanma olmuştur. Bu siyasal ayrılıklar sonucunda kurulacak yeni ‘ulusal aileler’de ise, aynı problemin devam etmediği çok az örnek vardır.
Etnik eşitlik talebinin problem oluşturmadığı örnekler, hâkim bir etni’nin yanında diğer etnik grupların iktidar adayı olmadıkları durumlardır. Reel iktidar paylaşımının olduğu yerlerdeyse etnik eşitlik kırılgan dengelere dayanır; istikrarlı bir sürdürülebilirlik arz etmez.
Siyasal etniklik kurgusaldır
‘Özneleşme’nin etnik eşitlik talebi üzerinden gerçekleşmesi insanı zorunlu olarak etnik/ulusal insan olarak görmeyi gerektirir. Oysa siyasal etniklik bir kurgudur; beşerî tercih konusudur, asla insanlık durumunun verili biçimi değildir. Siyasetin etniklikten kurtarılması, ancak vatandaşlığın etnik açıdan çoğulculaştırılması ile mümkün olabilir.
Türkiye Kürtleri için devleti “Türk” olarak algılayıp ötekileştirmek mutlak kayıp durumudur. Nitekim “Dewlet” Kürtlerin de devleti olacaktır! Esas mesele, Kürtlerin de kendilerini devletin sahibi olarak hissetmesini sağlamaktır; işte o zaman ortaya “Dewlet a hemu gelan” çıkacaktır. Ulus-devlet Türklerin keşfettiği bir şey değildir; dolayısıyla Türkler üzerinden tanımlanması da gerekmez.
En makul çözüm, insanî maliyeti en az olan ve reel olarak gerçekleştirilebilir olan çözümdür. Bu perspektiften bakıldığında devletin siyasal açıdan etniklikten bağımsızlaştırılması ve kültürel olarak çoğulculaştırılması çözüm için mümkün bir çıkış yolu sağlayabilir. Yoksa gemi azıya almış milliyetçilik ancak çatışma üretecektir.
Meraklısına not: En keskin Türk milliyetçilerinin etnik Türk olmadıkları söylenir. Peki, İsmail Beşikçi etnik Kürt müdür? Siyasal etnikliğin kurgusal olduğuna dair ironik ve çarpıcı örnekler…
[*] Kürtçe “herkesin devleti” anlamında bir ibâre.
© 2021 karakalem.net, Ahmet Yıldız