Millî Piyango

Oktay Gökkoca

İSTANBUL’DA ZİYARET ve turistik amaçlı geçirdiğim günler, iki elin parmaklarıyla sayılacak kadar dahi olsa, hayatımda boyunca kimisini tatlı kimisini acı bir tebessümle yâd edeceğim hâtıralarla doludur. İstanbul, her şeyiyle, ziyaretine gelenlerin aklını başından alan bir şehir. Benim aklımı ise, hem mecazî anlamda hem de düz anlamıyla almıştı İstanbul.

İstanbul’a bir dostumla birlikte sondan bir önceki gidişimde, Yeni Cami’de kıldığımız öğle namazını müteakip, boğaz turu yapmak için Eminönü iskelesinden bir vapura binmiştik. Vapurumuz, boğazın Avrupa kıyısına yakın, Karadeniz’e doğru ilerlerken biz kendimizi muhteşem manzaraya kaptırmıştık. Birinci ve ikinci köprüyü geçtikten sonra ben iyice seyrettiğim manzaranın içinde kaybolmuştum. Boğaz aklımı başımdan almıştı. Bir süre sonra kendime geldiğimde bir baktım ki üçüncü köprünün altından geçiyoruz. O an aklımdan ciddi ciddi şüphe etmiştim. Bir taraftan üçüncü köprünün daha proje aşamasında olduğu aklıma geliyor, diğer taraftan üçüncü köprünün orada öylece durduğunu görüyordum. Boğazın manzarası mecazen aklımı başımdan almışken, üçüncü köprüyü görmek düz anlamıyla aklımı almış götürmüştü. Kısa bir zaman sonra aklım tekrar başıma geldiğinde, vapurun Anadolu tarafındaki kıyıya yanaşarak geri dönüş yaptığını, üçüncü sandığım köprünün ikinci köprü olduğunu anlamıştım. Hatırladıkça tatlı bir tebessüm ettiğim bir anı bu.

İstanbul’u son ziyaretim ise yakın zamanda oldu. Öğle namazını yine Eminönü’ndeki Yeni Cami’de kılmış, öğle yemeği için uygun bir yer arıyordum. Sağda solda uygun bir yer ararken farkında olmadan bir insan kalabalığına çarptım. Ne olduğunu anlamaya çalıştığımda bu kalabalığın o zamana kadar hiç görmediğim uzun bir bekleme sırası olduğunu gördüm. Sıranın en başını görüp bunun ne sırası olduğunu öğrendiğimde ise çok şaşırmıştım. Bu, ne bir ucuz ekmek sırası, ne de çok ucuza kampanya ürünler satan bir teknoloji marketinin önündeki sıraydı. Önünde o uzun sıraya girilen, üzerinde bir bayan resmi olan koca bir tabelanın altındaki meşhur bir millî piyango bayii idi. Hayatımda ucuz ekmek için bile bu kadar uzun bir sıra görmemiş olmanın şaşkınlığıyla, İstanbul bir başka anlamda yine aklımı başımdan almıştı. Ama bu manzara, hatırladıkça acı bir tebessüm ettiren bir hâtıra olarak kalacak hafızamda.

Başına ‘millî’ sıfatı gelen her şeyin ‘biz’den sayıldığı bir ülkede, piyangonun da ‘biz’e özel sayılması, diğer millî olanlara kıyasla hep daha ironik bir durum olmuştur benim için. Piyangonun millî oluşuna dair tarafı çok su götürür olduğundan bu kadarını söyleyeyim.

Mîlâdî yılın şu son günlerinde heyecan içinde piyango bileti alanları görünce, o gün Yeni Cami’de ebedî ve bâkî istikbâlleri için kıbleye yönelen insanlarla, dünyevî ve fâni istikbâlleri için piyango bayiine yönelmiş insanlar geliyor aklıma. Bir de Bediüzzaman’ın namaza dair dördüncü sözdeki şu kıyası:

‘O bilet ise namazdır. Birtek saat, beş vakit namaza abdestle kâfi gelir. Acaba, yirmi üç saatini şu kısacık hayat-ı dünyeviyeye sarf eden ve o uzun hayat-ı ebediyeye birtek saatini sarf etmeyen ne kadar zarar eder, ne kadar nefsine zulmeder, ne kadar hilâf-ı akıl hareket eder! Zîrâ, bin adamın iştirak ettiği bir piyango kumarına yarı malını vermek, akıl kabul ederse -halbuki, kazanç ihtimâli binde birdir- sonra yirmi dörtten bir malını yüzde doksan dokuz ihtimâl ile kazancı musaddak bir hazîne-i ebediyeye vermemek, ne kadar hilâf-ı akıl ve hikmet hareket ettiğini, ne kadar akıldan uzak düştüğünü kendini âkıl zanneden adam anlamaz mı?’

Piyangonun haram oluşunu bir kenara bırakıyorum. Bütün donanımlarını, akıllarını, tüm stratejilerini, garanti olduğunu düşündükleri dünyevî istikbâller için kullanan insanların, buna mûkabil, aynı istikbâllerini piyango gibi on milyonlarda bir kazanma şansı olan bir ihtimalde aramaları , bir çelişki olarak ortada duruyor. Ve bu hallerini görünce o insanlara, Bediüzzaman’ın başka bir mesele için söylediği şu sözü söylemek geliyor içimden:

Ey bedbaht ehl-i dünya! Bütün kuvvetinizle dünyaya çalıştığınız halde, neden dünyanın işini dahi bilmiyorsunuz?

  31.12.2013

© 2021 karakalem.net, Oktay Gökkoca



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut