Ateş ve Fitne

Nuriye Çakmak

HAYAT KİTABIMIZ, rehberimiz ve onun yolumuzu aydınlatan ayetleri. Onlar, bizi her türlü karanlıktan aydınlığa çıkaran haritalarımızdır. Bunun en güzel yaşanmışlıklarından biri cahiliye karanlığından kısa süre içinde Asr-ı Saadet denilen bir güzel zamana ulaşılmış olmasıdır şüphesiz. Aynı kitap elimizdeyken neden şimdi yaşadığımız zamanlar için saadet zamanları diyemiyoruz. Evet, yüce kitabın kendisine indirildiği kainatın övüncü, yaşayan Kur’an olan efendimiz artık -maddeten- aramızda değil. Ve O Kur’anı yaşasın ve yaşatsın diye yaşamlarını adayan sahabe-i güzin de öyle. Ama formül elimizde ve bu formül pratiğe aktarılarak en sağlam şekilde miras bırakılmış bize. Devam ettirmek de bizim elimizde. Geçen zaman bahane değil. Geçen zamanın ahir zaman olması da. Zira elimizdeki nur, cahiliye asrını aydınlatmakla kalmayarak ahir zamanın tüm karanlıklarını aydınlatmaya devam edecek olup, ziyasından hiçbir şey kaybetmeden son güne kadar devam edecek olandır.

‘Zaman ihtiyarladıkça Kur’an gençleşiyor’ diyor Bediüzzaman. Gözünüzü ve idrakinizi etrafınıza çevirdiğinizde umudunuzu yitirecek kadar karanlık bir ortam görüyorsanız bilin ki çaresi elimizde. Sadece sanki yeniden nazil oluyormuşçasına tekrar tekrar yağması gerekiyor ayetlerin dünyalarımıza. Mesela ‘Müminler ancak kardeştir’ ayetini yeniden keşfetmeye en muhtaç olduğumuz zamanlardayız. Bunu özlü bir söz olarak okuyup geçtiğimizi düşünüyorum. Bu aslında keskin bir emirdir. “Ey mü’minler kardeş olun, bu sizin için daha hayırlıdır” denmemiş, “Sizin içinizden mü’minlerle kardeş olanlar hayırlılarınızdır, onlara bol ecir vardır” da denmemiş. Seçme şansı yok, alternatif yok, ekleme çıkarma yapma, tevil etme şansı yok. Bu bir teşvik değil, tavsiye değil. ‘Kardeş olun’ bile denmiyor, “kardeştir.” Yani hüküm verilmiş ve tabiri caizse konu kapanmıştır. Çünkü bu kesinliğin yanında bir keskinlik daha vardır, seçme şansını başlamadan yok eden, “ancak.”

“Mü’minler ancak kardeştir.”

Tüm asr-ı saadet bu kardeşliğin nasıl hayata geçirileceğinin örnekleriyle doludur. Efendimiz bir hadis-i şerifinde bu kardeşliği şu şekilde tarif ediyor; ‘Bir binanın tuğlaları gibi’. Ümmetin şu parçalanmış hali, talan edilmiş bir binayı andırıyor değil mi? Ne yazık, birileri binaya taş üstüne taş koymak için, arası açılan taşları birleştirmek için çaba harcarken, birileri de ne yapsınlar da bir tuğla daha düşürsünler diye uğraşıyor. Bütün İslam binasının temeline kast ediyorlar böylece. Ne yapmaya çalıştıklarını anlamıyorum, ama sonuç bu oluyor. Acı olan şu ki, bunu daha iyi Müslüman olmak adına yaptıklarını düşünüyorlar.

Yıllardır müminlerin birliğini ifade etmek için sıkça kullanılan en temel cümlelerimiz hedef tahtasında. “Allahımız bir, peygamberimiz bir, kitabımız, Kur’anımız, kıblemiz, ibadetimiz, ezanımız, Ramazanımız, bayramımız bir..” En kapitalist Ramazan sömürüsü reklamında dahi aynı anda orucunu açan kalabalıklar resmediliyor. Oysa imsakiyelere bir göz atın. Daha da önemlisi takvimlere. Bir cemaatinkiyle diğeri kesinlikle uymuyor! Her yıl yılbaşında bu hayreti yaşıyorum. Farklı farklı gruplardan gelen takvimleri karşılaştırdıkça büyük bir fitnenin, ama kimsenin ilgilenmediği için fark etmediği ya da önemsiz görüp ses etmediği tehlikeli bir fitnenin ortasında buluyorum kendimi. İmsak, güneş gibi dakikaların uymamasına biraz alışmıştık sanırım. Fakat artık nerdeyse hiçbir vakit diğerininkiyle uymuyor. Ve daha önce bu furyaya uymayan cemaatler de onlara katılıyor.

Sonra bayramlar. Ümmet kaç bayramdır birlikte bayram yapamıyor? Kaç Ramazandır orucuna aynı gün başlayıp, aynı gün bitiremiyor? Kim bulacak aramızı, daha doğrusu kim ayırdı?

Korkarım yakında bir fitne de kıble için başlayacak. Her cemaatin camisi kıble ayarını kendi ölçülerine göre yapıp, birkaç milim fark atacak ve diyanete uymamakla iftihar edecek. Böylece daha takva olacak elbet. Cennete daha kestirmeden götürecek. Ezanımız, orucumuz, bayramımız, bizi birleştirsin diye ilan edilen ne kadar şiarımız varsa parça parça ediliyor. Ve bunu ‘Hep birlikte Allah'ın ipine sımsıkı sarılın. Parçalanıp ayrılmayın’ uyarısını alan Müslümanlar yapıyor, başkası değil. İbretlik, Allah birlik olma hususunda müşrikleri örnek veriyor Tevbe suresinde; “Ve müşrikler nasıl sizinle hepsi birleşerek savaşıyorlarsa, siz de onlarla birleşerek savaşın.”

Hak olmayan bir davada birleşmeyi başaranlar gibi birleşin ey hak dinin muhatapları... Nereye kadar ayrılacaksınız? Kendinizden sonraki nesillere nasıl bir miras bırakacaksınız. Sizin grubunuzdan ibaret bir İslam ümmeti mi düşlüyorsunuz. Neden emeğinizi tüm İslam evlatları için, onların bu dini daha yaşanılabilir bulması için harcamıyorsunuz. Ektiğiniz bu birkaç dakikalık, birkaç günlük, birkaç derecelik fark tohumlarını yıllar sonra nasıl biçeceğinizi düşünüyorsunuz?

Geçtiğimiz günlerde evimizin yakınındaki boş arazide bir yangın çıktı. Minicik bir alanda başladı. Muhtemelen bir izmarit neden olmuştu. Rüzgarın da etkisiyle o küçük yangın on dakika içinde bütün araziyi kapladı. Gözlerime inanmakta güçlük çekiyordum. Annem şöyle bir hatırlatmada bulundu, ‘İşte fitne bunun için ateşe benzetilmiştir. Kuru otlardan, önemsiz şeylerden çıkar, yönü belli olmayan rüzgar yüzünden büyür ve sonunda böylesi bir hızla her yeri kaplar..’ Alevlerin çıtırtısı hala kulağımdayken fitne ateşinden var gücümle Allaha sığınıyorum. Bunu başlatanlardan olma vebaline girenleri Allaha havale ediyorum. Ve buna uyan kardeşlerimi uyarıyorum, lütfen her vesileyle diğerleriyle kendinizi ayıranlar değil, birleştirenler olun. Böyle sansasyonlara alet olmayın. Takvanızı, ilminizi Ümmet-i İslam için, ittihad için, güzel günler, vahdaniyetli bayramlar, ihlaslı ve birlik secdeler için kullanın.

Ateş büyümeden, uyanın.


* Bu yazı ilk kez Sancaktar dergisinde yayınlanmıştır.

  30.12.2013

© 2021 karakalem.net, Nuriye Çakmak



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut