İstanbul Endülüs olmasın!

BİR TARAF bütün bütün doğru içerisinde olmadığı gibi doğrunun bütünlüğünü de temsil etmiyor. Aynı şekilde diğer taraf da bütün bütün yanlış içerisinde değil ve yanlışın bütünlüğünü temsil etmiyor.

Yanlış olan fiil, olmaması gereken tavır, yapılmaması gereken davranışı; kimin tarafı yaptığı değil, yapılmış olması tartışılmalı ve telafi edici, çözüm getirici çaba içerisine girilmeli değil mi? Bunu yaparken de birlikte hareket etme bütünlüğü gösterilerek, doğruda birleşilmeli değil mi? Yoksa hak yerini nasıl bulacak, adalet nasıl tesis edilecek?

Büyük makamlarda olmak, ilim sahibi olmak; elbette ki büyüklüktür fakat her yapılanın doğru, her söylenenin isabetli olduğu anlamına gelmez. Kim her sözümde, her işimde hikmet vardır diyebilir; diyen yanlışlık içerisindedir ve hikmetsiz olduğu gösterir.

Kendi güzelliklerini devamlı öne sürüp karşı tarafın kusurlarını sürekli ortaya sermek; kutuplaşmayı arttırmadan ve dalaşmayı çoğaltmadan başka ne getirir?

Bir bütünün iki parçası durmadan birbirine vurursa çıkan kaybedişten kim ne kazanır? Bütünün içerisindeki parça ne kadar büyük olursa olsun; onu cüzlükten daha yüce kılmaz.

Her cüz bir eksik giderir ve her cüzün bir eksiği vardır. Eksik olduğu için cüzdür; cüzlerin artıları kardeşlik bağları ile bağlandığında fitneler geri teper, ifsat komiteleri iflas eder, fasıklar duvara çarpar; şehirler düşmez, zaman aleyhe dönmez.

Gözümüz önünde Bağdat düşmüşken, Şam düşmüşken, Kabil düşmüşken, Kahire düşmüşken biz neyin peşine düşmüşüz? Yaptıklarımız yılların birikimini bir anda eritmez ve İstanbul’u düşürmez mi?

İstanbul Endülüs olmasın istiyorsak şefkatsiz siyasetin, acımasız iktidarın söylemleri ile birbirimizi vurmamalı, gıybete tevessül etmemeli, zanna sebebiyet vermemeli, üslupsuz ve edep ölçüleri dışında konuşmamalı, en önemlisi dışa karşı açık vermemeli, mahrem meseleleri aşikâr etmemeli değil miyiz?

Yaşanan hadiseler “gezi olaylarını” yeni versiyon devamı değil mi? Ya da Mısır’daki kamplaşmanın bir başka tezahürü üzerimizde daha sinsi ve derinden denenmek istenmiyor mu?

Kadim kaybedişlerimiz “meyluttefevvuk” dan doğan tefrikadan değil mi? Hep aynı oyun ve hep kaybediş!

Ne diyor Abdülkadir Geylani ve bugün o hakikatle dolmaya ne kadar ihtiyacımız var?

“ Kardeş olun, birbirinize düşmanlık etmeyin. Allah’ a itaatle birleşin, ayrılığa düşmeyin. Birbirinizi sevin, gücenip küsmeyin. Günahlara uzak durup arının, onlara bulaşıp kirlenmeyin. Rabbinize itaatle süslenin, Rabbinizin kapısından başka kapıya gitmeyin. O’na yönelmekten geri kalmayın. ( Fütuhul Gayb )”

  02.12.2013

© 2021 karakalem.net, Hüseyin Eren



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut