Kâbus Bültenleri

Nuriye Çakmak

BİR ZAMANLAR ülkemizde ‘Brezilya dizileri’ furyası vardı. İzleyen, izlemeyen herkesin bu dizilerle ilgili ortak görüşü sahnelerin, cümlelerin, tepkilerin abartılı olduğu ve beden dilinin çok fazla kullanıldığı yönündeydi. Buradan yola çıkan ve hiç ülke dışına çıkmamış birçok insan emindi ki, üçüncü dünya ülkelerinin yaygın ve vazgeçilmez bir özelliğiydi bu. Kendimizi hiçbir zaman üçüncü dünya ülkeleri statüsünde görmedik. Kimse bizim dizilerimize, televizyon programlarımıza böyle bir yorum getirmiyor. Oysa ben ne zaman bir ana haber bültenine rastlasam, eksiksiz bir Brezilya dizisi izliyormuşum hissine kapılıyorum. Ya da sadece bu bültenlerin kayıtlarından oluşmuş bir komedi programı yapılabileceğini düşünüyorum.

Öyle bir durum ki bu, neresinden baksanız eğri. Sanırım spikerler giriş için iyi bir alan, ne de olsa onlar haberlerin ekran yüzleri. Tek kelimeyle tanımlanabilirler; abartı. Ses tonları, bakışları, mimikleri, özellikle okuyuşları, yüz hatları.. Aynı metin daha normal bir şekilde okunamaz mı? Neredeyse ekrandan çıkıp birazdan birilerini dövecekmiş gibi bir havaya bürünmelerinin sebebi ne olabilir. Bazen aynı dili konuştuğumuzdan bile şüphe duyabiliyorum. Televizyonun sesini tamamen kısıp dudak hareketlerini izlediğinizde durumun vahameti ortaya çıkıyor. Sanki her kelimeyi itinayla eziyorlar, öğütüyorlar, sonra sunuyorlar. Bir de haber VTR’sine geçerken konuya ilişkin poz verme durumu var ki, bazen gülemiyorum bile.

Haber VTR’leri, abartıyı tamamlayan unsur. Seslendirme için özellikle tok sesli, ses tonu hiç düşmeyecek, gırtlağı güçlü ve vurguları patlatacak birileri seçiliyor. “Az sonra”, “Birazdan”, “Şok şok şok”, “İzlerken gözlerinize inanamayacaksınız”, “İlk kez .. Tv’de!”

Özellikle ‘ana akım’ kanallardan ve onların uzantılarından bize pompalanan dehşete bir anlam veremiyorum. Nedir bu heyecan? Özel efektler eşliğinde kocaman puntolar, kırmızı şeritler, sürekli tekrarlanan kareler.. Çoğunlukla da “Son dakika gelişmesi” yaygarasının altından duymaya, görmeye alıştığınız bir haber çıkıyor. Yani boşuna beklemeyin, bu şekilde verilen haber binlerce insanın ölümüne dair olmuyor. Söz gelimi Haiti’de meydana gelen deprem size böyle sunulmaz, Pakistan’daki sel de. Onları ilerleyen haberlerde bulursunuz. Ya da Suriye haberleri gibi, bulamazsınız.. Genellikle böyle lanse edilen haberler bir ünlüye ait olur. Mesela genç yaşta ölen bir oyuncu, şarkıcı.. Veya siyasetle ilgili bir gelişme. Bir spor klübüne yapılan transfer vs.. Çok daha normal bir şekilde verilebilecek bu haber, olabildiğince abartılarak sunulur size.

Sunumu genellikle bu şekilde gerçekleşen haberlerin niteliği ise başka bir fiyasko. Dünya gündemiyle pek işi olmayan ana haber bültenlerimizde, siyaset veya magazin en aranılan başlıklar. Ünlü bir çiftin nikah törenine canlı yayınla bağlanacak kadar kendilerini kaybediyorlar bu konuda. Hatta 8-10 kişinin öldüğü bir trafik kazası haberini bu magazin haberlerinden sonra yayınlayabiliyorlar. Belki de trafiğin yoğun olduğu dönemler (bayram tatilleri mesela) hariç gerçekleştiyse bu kazalar, görmezden geliveriyorlar. Öyle bir dengesizlik söz konusu ki, bir yanda 8 kişinin öldüğü bir kaza haber değeri bulmazken, bir kişinin öldüğü bir patlama dakikalarca yayınlanabiliyor. İnsan hayatına dair bir hassasiyete sahip olamadıkları için sıralama sansasyon derecesine göre seçiliyor.

Toplumsal bir eksikliğe, yaşanan kötü bir duruma dair bir felaket ya da gelişme yaşanmadan önce ilgi duyup, onu gündeme getirdiklerini göremiyoruz. Mesela uzun yıllardır oldukça kötü şartlarda yaşadıklarından bir şekilde haberdar olduğumuz kot işçilerini içlerinden biri vefat etmeden haberleştirmezler. ‘Haber değeri’ olan bir vukuat olduğunda, fonda duygusal müzikler eşliğinde işçi ailelerinden derlenmiş sır kapısı tadında haberlerden geçilmez olur.

Elindeki mikrofonla duygusal bir giriş yapan muhabir, müzik eşliğinde şöyle bir haber sunar mesela; “Günler geçtikçe felaketin vurduğu kişilerin acı dolu hikayeleri de gün yüzüne çıkıyor. Şu anda kazada hayatını kaybeden x işçinin evindeyiz.. Bu gün bu evde büyük bir hüzün var, çünkü x işçi yaşasaydı bu gün onun doğum günü kutlanacaktı..” Aceleyle mikrofon uzatılan evin kızı/oğlu elinde bir pasta, “Bu pastadan babam yiyemeyecek” diyor. İnsanlar yeterince sömürüldükten, acılarından nemalandıktan ve yeterli abartıya ulaştıktan sonra sıradaki habere geçiliyor.

Haberleştirilme konusunda başı çeken bir diğer başlık ise değişmez şekilde hava durumu. Aslında bunu magazin başlığı altında ele alabiliriz. Zira her bülteni müteakip bir hava durumu kuşağı zaten var. Eğer ana haber bülteninde yer alıyorsa bir hava durumu gelişmesi, abartılmak için ele alınıyor demektir. Kış mevsimindeysek ve kar yağması olasılığı varsa gündem yoğundur. Belediye başkanının basın açıklamaları, Devlet Meteoroloji İşleri Müdürlüğünden yapılan açıklamalar, hatta Afet Koordinasyon Merkezinde konuşlandırılan bir basın ordusu, halka uzatılan mikrofon, değişik uzmanlardan alınan tahminler... Sanki gökten düşecek olan şey kar tanecikleri değil de büyük meteorlar! Canlı bağlantıyla muhabirlere bağlanılıyor; “Sizin de gördüğünüz gibi İstanbul’da kar yağışı etkili olmaya başladı.” Ekrana bakıyorsunuz, gökten inen birkaç damla sulu kardan başka bir şey görmüyorsunuz. Kış mevsiminde kar yağmasından daha doğal ne olabilir? Veya Türkiye’nin büyük bölümü kar altındayken, milyonlarca insana haber sunan kanallar neden tüm illerdeki insanlara İstanbul’un kar durumunu saatlerce izletirler ki. İstanbul’da yaşamayan insanlara bunu haber diye nasıl sunabilirsiniz?

Sadece kar konusunda böyle değiller elbet, havalar ısınmaya başladığında da durum bundan farklı olmuyor, “Çöl sıcakları geliyor, kavrulacağız..” naraları başlıyor. Bir anda uzman enflasyonu baş gösteriyor. Çoğu zaman ne sıcaklık, ne yağışlar, ne soğuk hava dalgaları abarttıkları gibi çıkmasa da her mevsim ısrarla devam ediyorlar tavırlarında.

Bültenlerin genelde son bölümünde yayınlanan video görüntüleri ise bütünü tamamlayan bir basitlik olabilir ancak. Mobese kameralarından alınan görüntüler, video paylaşım sitelerinden alınan alakasız videolar. “Kaza anı saniye saniye mobese kameralarına yansıdı…” , “Bu video internette tıklanma rekorları kırıyor..”

Bu içler acısı durumlara haber konusu bulamadıkları için düştüklerini sanmıyorum, çünkü aramıyorlar. İz sürücü gibi sansasyon peşinde koşuyor ve onu buluyorlar, bulamazlarsa üretiyorlar ve kendilerini izleyenleri bu sahte ve ‘light’ gündemle uyutuyorlar.

Umarım uyumayanlar ve ‘yeter artık’ diyenler çoğalır. Bir süre sonra artık izlenmeyen Brezilya dizileri gibi kötü bir anı olarak kalırlar. İyi örnekler çoğalır ve ‘haber’ kavramının içini hakkıyla dolduranlar, abartıya gerek duymayanlar, sansasyonla işleri olmayanlar Ana Haber Bülteni kabuslarına bir son verir.

Umarım.

  28.10.2013

© 2021 karakalem.net, Nuriye Çakmak



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut