Olimpiyat, Soykırım Vesaire

Nuriye Çakmak

OLİMPİYAT OYUNLARI, iç içe geçmiş beş kıtayı temsil eden o sevimli ve renkli bayrağıyla her ne kadar barış vurgusu yapmaya çalışsa da yıllardır adı türlü türlü olaylarla anılmaktan kurtulamadı. Birçoğumuz oyunların kendisinden, kazananından çok protestoları hatırlıyor olabiliriz. 1968 olimpiyatına dair pek bir bilgimiz yoktur mesela. Ama o siyah beyaz kareyi bir çoğumuz görmüşüzdür, yine bir protestoya ait olan 1968 oyunlarının en unutulmaz anını yani.. Amerikalı siyahî atletler Tommie Smith, John Carlos ve gümüş madalyasıyla birlikte eyleme destek veren Avustralyalı Peter Norman’ı ağırlayan kare. Siyahi atletlerin sıkıp havaya kaldırdıkları deri eldivenli yumrukları, ayakkabısız ayakları ve duruşları.. Bir efsaneye birlikte imza attıkları kesin.

Olimpiyat ruhu denilen şey günümüzde ne kadar işlevseldir bilemiyoruz ancak diyar diyar dolaşan olimpiyat ateşinin gittiği birçok yerden protestolar yükseliyor çoğunlukla. Ev sahibi ülkelerin kanlı geçmişleri, hak ihlalleri, harcanan sınırsız para, gösterişli hazırlıklar, abartılı güvenlik önlemleri gibi sorun çıkarmaya aday birçok konu gündemdeki yerini koruyor. Medyanın organizasyona gösterdiği devasa ilgi de protestoların bir başka nedeni elbet. Kısa süre önce geride bıraktığımız Londra Olimpiyat Oyunları birçok farklı gösteriye ev sahipliği yapmaktan kurtulamamıştı. Ekonomik krizle boğuşan İspanyollar ‘olimpiyatları istemiyoruz’ gösterileri yaparken, çevreci gruplar çevreyi tahrip etmelerine rağmen olimpiyatlara sponsor olabilen şirketlere karşı gösteriler düzenledi. Elbette ki tepkiler bu kadar basit olmuyor her zaman, daha siyasi olanları da var. 2008 Pekin olimpiyatlarına Çin’e olan tepkilerini gösteren Tibetliler damga vurmuştu malum.

2014 olimpiyatları da bir protestoyla anılıyor uzun zamandır. Rusya’nın ev sahipliği yaptığı oyunların gerçekleşeceği şehir Soçi. Bu bölgenin büyük bir özelliği var, 1864 yılı öncesi Çerkesyası'nın başkenti ve soykırım toprağı burası. Çerkesler haklı olarak 2014 yılında Soçi'de yapılacak olan Kış Olimpiyatlarına karşı çıkıyorlar. Ancak Rus yetkililer, Soçi'de yerli Çerkeslerin varlığını görmezlikten gelme, Çerkes soykırımı ve Çerkes sürgününü inkâr etme gibi politikalar izliyorlar. Bu da Çerkeslerin tepkilerine yol açıyor. Rusya ise bu gelişmeleri gizlemeye ve duyurmamaya çalışıyor.

Oldukça sorunlu bir tarih, oldukça sorunlu bir bölge bu. 2014, yıl olarak büyük Çerkes Soykırımı’nın 150. yıldönümü olacak. Ve şu anda soykırım kurbanlarının toplu mezarları üzerine dev olimpik köy inşası sürüyor. Çerkesya için kritik öneme sahip Soçi, yaklaşık 1,5 milyon Çerkes’in sürgün noktasıdır. 21 Mayıs 1864 tarihinde o zamanki tüm Çerkes nüfusunun yaklaşık olarak 3'te biri yani 500 bin erkek, kadın, çocuk hayatını kaybetti. Bu dünya tarihinin en büyük soykırımlarından, sürgünlerinden biri demektir. Ancak ne yazık ki belki hakkında oluşturulmuş kamuoyu en düşük düzeyde kalmış sürgünlerinden de biridir.

Bizler vatanlarımızdan zorla çıkarılıp sürüldük. Savaşmaktan bitap düşmüş ve nüfusu korkunç şekilde azalmış halkımızın yarısını bu belalı yolculukta kaybettik. Karadeniz’in kara sularına, demir yollarının kenarlarına, yol üzerindeki izi belli olmayan toplu mezarlara bıraktık. Geldiğimiz yerle, ana vatanımızla tek bir bağımız bırakılmadı. Parçalandık. Bölündük. Asimile edildik. Ve en acısı yaşadıklarımız yok farz edildi, izledik..

Dünyanın çeşitli yerlerine göç eden ya da sürülen –Ürdün, Suriye gibi- Çerkeslerin bugünkü sayıları 100 bin olarak tahmin ediliyor. 2012 yılı sayımına göre günümüzde Rusya işgali altındaki Kafkasya topraklarındaki sayı 712.234’dür. Ancak Çerkes Araştırmaları Merkezi verilerine göre Türkiye’deki Çerkes nüfusunun 2 ile 3 milyon arasında olduğu tahmin ediliyor. Yani Anadolu toprakları Çerkeslerin dünya üzerinde en yoğun olduğu yerdir. Kafkasya’dakinden çok Kafkasyalının yaşadığı bu topraklarda acaba kaç kişi büyük Çerkes sürgünüyle ilgili biraz olsun bilgi sahibidir?

Korkarım bu sorunun cevabı oldukça üzücü. Ama bunu anlayabiliyorum. Belli kişilerin her yıl aynı yerden denize karanfil atmasıyla, sahilde ateşler yakılmasıyla, en fazla –nadiren- Rus konsolosluğuna siyah çelenk bırakılmasıyla geçen yıllardı bunlar. Sürgün için ses getiren bir tanıtım çalışması yapılamadı. Diaspora etkin bir siyaset izleyemedi. Kapalı bir toplum olduğu söylenir Çerkeslerin. Keşke öyle olmasaydı. Bence sorun buradan kaynaklanıyor zaten.

Geçtiğimiz günlerde Suriye’deki Çerkeslerin özel girişimlerle Türkiye’ye getirilişini izledik. Bundan bir süre önce de İstanbul’un Suriye konsolosluğu önünde toplanmıştı Çerkesler. Suriye’deki soydaşlarının can güvenliği için eylem yapmışlardı. Oysa saldırılar ilk başladığında defalarca gitmiştik o uğursuz konsolosluğun önüne, bir avuçtuk. Ölenler Çerkes olmadığı için bu insanlar o günlerde orada değildi. Filistinliler soykırıma uğradığında, sürgüne tabi tutulduğunda da orada değillerdi. Veya dünyanın herhangi bir bölgesinde yaşananlar için hiçbir zaman hiçbir yerde değillerdi. Oysa ‘bu acıyı en iyi biz biliriz, acınızı paylaşıyoruz’ diyebilselerdi yükseltip seslerini, acılarına ortak olabilselerdi bir başka topluluktan olan kardeşlerinin, kendi yaraları da sarılırdı biraz olsun belki. Onların acılarını paylaşanlar var, onlar seslerini duyuruyor biz işimize bakalım diye kapandıkça kapanmak, gün gelip haklı davanızda sesinizi yükselttiğinizde sesinizin hiç yankı bulamaması demektir. Ve bu doğal bir süreçtir.

Birinin, dünyanın neresinde yaşanırsa yaşansın, kime karşı kim tarafından uygulanırsa uygulansın her türlü zulme, sürgüne, haksızlığa, işgale karşı çıkıyor olmayı kendine dert edinmesi, soydaşlarının yaşadıklarından bihaber olmasını gerektirmez. Veya sıkı bir milliyetçi olmak halkının bütün acılarına ortak olmak anlamına gelmez. Zira kadim Kafkas ırklarından yiğit Çeçenler, yüzyılın en büyük acılarından birini yaşadığında da yoktu ‘milliyetçi’ler. Kamplarda, mülteciler için tutulan evlerde yardım için koşturduğunu gördüğüm insanların büyük çoğunluğu Kafkasya ile hiçbir bağlantısı olmayan müminlerdi. Salt milliyetçilik fikriyle hareket etmek, kendi acımız bize yeter diye başka milletlerin acısına kulak tıkamak, dini hassasiyetlerden olabildiğince uzak durmaya çalışmak, aşırı korumacılık hisleri, aşılamayan kurallar içinde kocaman bir çoğunlukken küçüldükçe küçülmek size bunu hediye ediyor işte, sesinizi duymuyor kimse! ‘2014 Soçi Olimpiyatlarına Hayır’ diyorsunuz, diyoruz, haklıyız üstelik. Oysa daha önce diğerlerinin uğradığı haksızlıklara karşı yükseltmediğiniz sesiniz yükselemiyor istediğiniz ölçüde. 150 yıldır tutulan yastan, ağıtlardan öte bir şey geliştirebilmek adına, hak adına, somut adımlar atabilmek adına, birilerini daha acınızdan haberdar etmek adına kavimler üstü bir davaya sahip olmak gerektiğini düşünüyorum. Belki biraz geç ama güç değil.


* Bu yazı ilk kez Sancaktar dergisinde yayınlanmıştır.

  23.09.2013

© 2021 karakalem.net, Nuriye Çakmak



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut