Cemil Meriç, Dilin Nâmusu ve Risale-i Nur’un Sadeleştirilmesi

Oktay Gökkoca

KENDİ DEYİŞİYLE bir “fikir işçisi” Cemil Meriç. Tefekkür ve irfan hayatımıza şahsına münhasır ince işçilikler nakşetmiş bir nakkaş. Mûsikîdir dediği Dil’i, her türlü kem gözden ve cahil cesaretinden korunması icap eden, köklü mazimizden bir mîras, bir emanet ve bir nâmus bilip, ona, bize dair dinlenesi yeni güfteler söyleten kadirşinas bir dil mîmarı.

Hâliyle, bu mîrasa, emanete ve nâmusa yapılan/yapılacak itibarsızlaştırıcı, yıkıcı, öldürücü her taarruza karşı, kendini onu muhâfaza etmekle vazifeli bilen bir şuurdur Cemil Meriç. Bu vazifeyi ihmal etmeyi ise Publius Syrus’a ait “Suçluyu affeden hâkim, kendini mahkûm etmiş olur” sözüyle itham eden gönüllü bir müdde-i umumîdir.

Bahsettiğim şuur - Cemil Meriç’in eserlerinde kullandığı, benim en çok sevdiğim ama şimdilerde pek kullanılmayan kelimeyle söylersek- üstadın Umrandan Uygarlığa adlı eserinde “billurlaşır”.

“Kelime, asırların beslediği, asırların olgunlaştırdığı esrarlı bir meyvedir” ona göre. “Ve birbirini bütün çağrışımlarıyla, bütün hatıra getirdikleriyle karşılayan iki kelimeye ne aynı dilde, ne de ayrı dilde rastlanabilir."

İşte bu nedenle

“Bir düşünceyi ifade edecek çeşitli kelimeler arasında yalnız bir tanesi doğru, yalnız bir tanesi güzel, yalnız bir tanesi yerindedir. Üslup demek bu kelimeyi keşfetmek demektir. Büyük müelliflerin imtiyazıdır bu keşif, imtiyazı ve sıfat-ı kâşifesi”.

Umrandan Uygarlığa adlı eserinde iki ayrı başlık altında iki tercüme tenkidi yapar Cemil Meriç. Birisi, Namık Kemal’in “Osmanlı Tarihi” adlı eserinin Hürriyet Yayınları tarafından yayınlanan, diğeri ise Ahmet Cevdet Paşa’nın “Tarih-i Cevdet” adlı eserinin Sabah Gazetesi tarafından yayınlanan Türkçe! tercümeleridir.

Osmanlı Tarihi’nin tercümesini tenkid ederken Namık Kemal için “yazmaz, aydınlatır” der. Ve devamında bence muhteşem bir soru sorar; “Işık çevrilebilir mi?”

Aşağıdaki satırlar aynı tenkid yazısından alıntı;

"Avrupa, mazisine hürmetkârdır, şaheserleri hırsların ve heveslerin tasallutuna terk etmez; Montaigne'i yirminci asır Fransızına, onaltıncı asrın garip imlası ile sunar, Rabelais'nin tek kelimesine dokunmaz; hele Malherbe'den sonrakiler bir Corneille, bir Racine, bir Moliere...çağdaş bir yazardan daha çok çağdaş hayatın içindedirler. Bir Dante'yi bir Shakespeare'i, bir Milton'u değiştirmek kimin haddine?"

Üstad, diğer başlık altında ise “Tarih-i Cevdet”in tercümesini “Süleymaniye tahrip edilmiş, enkazından sefil bir gecekondu kurulmuş” diye eleştirir ve yazıyı şu alıntıyla nihayete erdirir.

"Tekrar ediyoruz. Namık Kemal tercüme edilemez! Cevdet Paşa tercüme edilemez; belagattaki iktidarını dosta düşmana kabul ettiren bir nesir üstadını musikisiz, donuk, köksüz bir ifadeyle konuşturmak ne büyük hadnâşinaslık. Hele Paşa'yı zaman zaman Ataç tilcikleri ile miyavlatmak, utanmazlığın ta kendisi."

Alıntıladığım kısım ve paragraflar üstadın tenkidlerindeki en naif ifadelerden. Diğer ithamlar ve her iki eserin orijinallerinin ve tercümelerinin bir kısmının karşılaştırıldığı ayrıntılı tahliller için bu “mîras bekçisi”nin bahsini ettiğim kitabına müracaat edilebilir.

Eğer Cemil Meriç bugün hayatta olsaydı, son zamanlarda teşebbüs edilmekle kalmayıp başarılan! Risale-i Nur Külliyatı'nın sadeleştirilmesi hâdisesine karşı, “Osmanlı Tarihi”nin ya da “Tarih-i Cevdet”in tercüme teşebbüslerine karşı söylediklerinden daha aşağı kalmayacak sözler sarf edeceğinden hiç şüphem yok. Kaldı ki, bu eserler ve müellifleri hayata dair sınırlı alanlara, sınırlı zamanlara ait. Oysa Risale-i Nur Külliyatı, 1400 küsûr yıllık bir birikimin meyvesi olarak, insanın hem dünyasına hem âhiretine ait hakikatleri ele almakla zamanlar ve mekânlar üstü bir perspektif sunuyor beşere. Ayrıca Risale-i Nur, bu muhtevasıyla bir medeniyet kurma potansiyeline sahip olduğunu göstermekle birlikte "bu asrı, belki gelen istikbâli tenvir edebilir bir Mu'cize-i Kur'aniye" olarak, cevap verdiği zaman kesitini belki kıyamete kadar genişleten bir şaheserler şahıdır.

İlme, insafa, vicdana davet eden, söz sahibi en birinci ağızlardan tutun da kendinde şahsî bir dava şuuru sorumluluğu hisseden insanlara kadar birçok kesimin mûtedil çağrılarına rağmen Risale-i Nur Külliyatı’nın sadeleştirilmesi teşebbüsünün, en azından gelinen noktada sonlandırılması bir yana Külliyat’a yayılması maalesef devam ediyor.

Bu nedenle söz konusu teşebbüsü yapanlar açısından benim şu yazım, havanda su dövmek misalî olacaktır. Ancak en azından, okuyucuların içinden mazisine en az Avrupa kadar hürmetkâr olanların, şaheserleri hırsların ve heveslerin tasallutuna terk etmeme erdemini gösterecek olanların var olduğunu ümit ediyor, onların nazarına, basîretine arz ediyorum.

  17.09.2013

© 2021 karakalem.net, Oktay Gökkoca



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut