Ağarmış cennet

Nuriye Çakmak

Demem o ki, çok güzel bir cennet tefekkürüydün sevgili amca. Gönlünü verdiğin davandaki ihlas, o kadar hayati ki hepimiz için.. ‘Benden ne olur’ demeden harekete geçişin. ‘Başkası yapsın’ demeden yollara düşüşün. Bahane üretmeyişin. Vazgeçmeyişin. Bir mümin olarak seninle iftihar ettim. Cennete giden yol tam da buradan geçiyor olsa gerek.


BAHARIN GELDİĞİ iyiden iyiye hissedildiğinde sanki kışın uzun bir dinlenmeye çekilen tefekkürümüz de uyanışa geçiyor. Dışarıda öyle bir atmosfer yaşanıyor ki, her yerden ‘bana da bak’ diye sesleniyorlar diye düşünmeniz işten bile değil. Zira büyük haşrin numunesi yaşanıyor yeryüzünde ve her canlı kendi kabiliyetince bu heyecana ortak oluyor. Kaldırım taşlarının arasında kalmış bir avuç yeşillikten fışkırmaya çalışan renkli çiçek mesela. Ya da boyu henüz bir iki karış uzadığı halde incecik dallarından rengarenk çiçeklenmiş bir fidan..

Böyle bir tefekkür için boş bir otobüsün cam kenarında oturuyor olmak güzel bir imkan. Ortam sessiz, trafik yok ve yanınız boş. Dışarıda muhteşem bir hava var üstelik. Kendi dünyama dalmış bir halde ilerliyorum bense. Sanki gözüm, beynim ve ruhum arasındaki mesaj kutuma iletiler yağıyor gibi geliyor bana, beni de gör, bana da bak, beni de sev diyor sanki bütün çiçekler.. Onlardan büyük bir enerji ve huzur aldığımı duyumsuyorum. Ve bu kadarcık numunesinden böylesi hayran olunca hemen cennet baharları geliyor aklıma. Başımı dayadığım camdan bana göz kırpan o çiçekli dala bakarak diyorum ki, ‘ölümün uykusundan cennet sabahına uyanmak ne de güzeldir değil mi’. Ah nefsim nasıl da meyilli, içinde cennet olan hayallere..

Ama bu tefekkürde bir şey eksik. Ve hiç beklemediğim bir anda tamamlanıyor manzara. Çiçeklerin, ağaçların, yeşilliklerin arasından bir beyaz sakallı amca giriyor kadraja. Kan ter içinde kalmış. Oldukça yorgun görünüyor ve bir iki saniye görebildiğim halde gayet net anlaşıldığı üzere bir adres arıyor. Bunca cennetli ve baharlı hayalleri bir kır gezisinde kurmuyorum aslında ben. Burası bir sanayi sitesi. Ve amcam elleri kolları gazete -veya dergi- dolu bir şekilde pek de ulaşım aracının geçmediği bu yerde elindeki emaneti teslim etmek için uğraşıyor. Bir anda uyanıyorum bense. Cennet mi demiştin? Keyifle oturduğun yerde cennet hayalleri kuruyordun değil mi? İşte cennet, yani cennetin yolu. Yani çaba. Yani dava. Yani emek. Yani son ana kadar vazgeçmemek..

Düşünüyorum, onun yerine bir başkası bu işi yapabilirdi. Mesela genç bir öğrenci. Belki de bir genç için bile tercih edilmeyecek bir adres oysa bu. İstese tonla bahane bulabilirdi o anda orada olmamak adına. Ve zannederim buna kimse itiraz etmezdi. Güneşin altında, elinde yüklerle kaybolmuş gibi görünen bu beyaz sakallı amca hal diliyle konuştu benimle. Ve günün tefekkür listesine en üst sıradan giriş yaptı. İyi bir ders vermiş oldu ve bunun farkında olmasına gerek yoktu. Elindeki gazete veya derginin adının ne olduğunun, içindekilere katılıp katılmadığımın da bir önemi yok elbet. Bu amca bana kıyamet kopacak dahi olsa elindeki tohumu ekecek olan o kutsi insanları hatırlatıyor. Sen adımını at, Allah ulaştırır diyen yiğitleri. Van dağındaki uçurumdan aşağı yuvarlanırken ağzından ‘davam’dan başka kelime çıkmayan üstadımı hatırlatıyor. Bunun farkında değil. Ama onun hal dili, ummadığı yerlere tohumlar ekiyor işte.

Evet, bahar cennet tefekkürleri yapmak için çok elverişli. Ama cennetin kendisinden çok cennete giden yol üzerinde düşünmeli belki. Ve o yolun çiçeklerle değil, çilelerle bezeli olduğunu unutmamak gerek. Ekmeden biçmek istediğimiz, her amelimizin karşılığını dünyada istediğimiz, kendimize cennetlerden cennet beğendiğimiz bir vakıa. Hatta o cennetlere kimin girip kimin giremeyeceğini bilir gibi gezen insanlar bile yok değil. O güzel hayalimize, türlü imtihanlardan geçmeden, türlü zorluklar, ciddi sınanmalar yaşamadan ulaşamayacağımızı tüm hayatıyla tasdik etmiş bir peygamberin ümmetiyiz oysa biz. Sadece Müslüman oldukları için acının her türlüsüne şahit olmuş milyonla kardeşimizin kanlı gözleri gözlerimize bakıyor oysa. Bir dikenden ah eden bizlere. Rahatlıklardan rahatlık beğenmeyen bizlere.. Bizim dertten addettiğimiz şeylere hasret yaşıyor onlar. Ve biz kendimizi küçültüyoruz. Değerimiz derdimizin büyüklüğü nispetindeyse, emeğimizin, hayallerimizin; biz kendimizi nereye layık görüyoruz?

Demem o ki, çok güzel bir cennet tefekkürüydün sevgili amca. Gönlünü verdiğin davandaki ihlas, o kadar hayati ki hepimiz için.. ‘Benden ne olur’ demeden harekete geçişin. ‘Başkası yapsın’ demeden yollara düşüşün. Bahane üretmeyişin. Vazgeçmeyişin. Bir mümin olarak seninle iftihar ettim. Cennete giden yol tam da buradan geçiyor olsa gerek.


* Bu yazı ilk defa Sancaktar dergisinde yayınlanmıştır.

  22.08.2013

© 2021 karakalem.net, Nuriye Çakmak



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut