Ruhun halleri

Oktay Gökkoca

Ruh garaibten, acaibten bir varlık. Öyle ki ölümü tadacak ama ölmeyecek. Ne tuhaf şey.


HER VARLIK âleminin kendisine ait kanunları vardır. Madde âlemi, berzah âlemi, rüya âlemi, hayal âlemi, ruhlar âlemi, ziya âlemi, elektrik âlemi ve diğer varlık âlemleri başka başka kanunlara tâbîdir. Zamanın her âlemde icra ettiği tesir başkadır mesela. Rüyada bir iki dakikada veya daha az zamanda gördüğümüz bir olayı, madde ya da şehadet âleminde yaşamamız için bir iki güne veya daha fazla zamana ihtiyacımız olur bazen.

Şu aşikâr bir şeydir ki, varlık katılaştıkça ve kalınlaştıkça hareket kabiliyeti azalırken buna karşılık dışarıdan gelen etkilere görünürde daha mukavemetli bir tavır sergiler. Katılığını yitirdikçe, inceleşip şeffaflaştıkça hareket kabiliyeti artar ama buna karşılık dış etkilere daha duyarlı bir hale bürünür ve değişkenliği kolaylaşır. Varlık âlemleri içinde en kesifi olan madde âleminin içinde barındırdığı katı, sıvı ve gaz hallerinin dahi hareket kabiliyetleri ve dış müdahalelere tepkileri farklılık gösterir. Madde âlemine kıyasla elektriğin, hararetin, ışığın ve diğer lâtif âlemlerdeki unsurların hızları ve akışkanlıkları çok yüksek iken, dışarıdan yapılan küçük müdahalelerle keyfiyetleri kolaylıkla değiştirilebilir. Elektriğin gerilim değeri trafo vasıtasıyla “an” kadar kısa bir zamanda otuz bin volttan dört yüz volta düşürüldüğü gibi, tek yönde ilerleyen beyaz ışık, önüne bir prizma konulduğunda yönleri farklı altı renkle yoluna devam eder.

İşte ruhlar âlemi belki de şu varlık âlemlerinin içinde en ince, en şeffaf olanıdır. Ruh o kadar ince, şeffaf, hassas ve değişken ki neredeyse diğer bütün varlık âlemleriyle olan ilişkisinde zerre kadar bir şeyden dahi etkilenebilir, hal değiştirebilir bir mahiyeti var. Her biri birer pırlanta gibi ruha nakşedilmiş sayısız duygu manzumesi var. Ve onların her duyuşunda ruh, başka başka tavırlara bürünüp halden hale giriyor.

Ruh, güneşin doğuşundan başka, batışından başka etkileniyor. Yağmurun yağmasından başka, karın yağmasından başka. Gecenin karanlığından başka, gündüzün aydınlığından başka. Ayın dolunay halinden başka, hilal halinden başka. Bir manzaraya hareket halinde bakarken başka, sabit halde bakarken başka. Bir sabah sokakta yürürken limon, portakal çiçeklerinin doyumsuz kokusundan başka, burnun direğini sızlatan kötü bir kokuyu alınca başka. Masmavi denize bakınca başka, yeşilin, kırmızının türlü tonlarıyla donatılmış bir bahçeye bakınca başka. Müjdeler veren bir rüyadan uyanınca başka, kâbus görülmüş bir rüyadan uyanınca başka. Yüksek bir dağ başına çıkınca başka, ovadaki bir şehre inince başka.

Gökyüzünü kara bulutların kapladığı bir kış günü başka tesir eder ruha, bulutsuz bir bahar ya da yaz günü başka. Bir çocuğun dünyaya gönderildiği ilk anlara şahitlik etmek başka hallere düşürür ruhu, cennete uçmuş bir çocuk bedeninin iç sızlatıcı halini görmek başka. Minik yavrusunu boynundan tutup daha güvenli bir yere taşıma derdine düşen anne kedinin telâşını izlemek başka inceltir ruhu, yavrusunu korumak için kafasını tilkiye teslim eden tavuğun şefkatini görmek başka. Çocuklarının bedenini olmasa da ruhlarını ve ebedi hayatlarını diri diri toprağa gömen anne babaların “şefkatlerini” görmek ise başka incitir.

Bir tek kelime dünyaları verir ruha, başka bir kelime dünyaları yıkar başına. Bir tebessüm, bir bakış, iki göz kapağının hafifçe bir kez kapanıp açılması, bir sıradan mimik, bir dakikalık belki anlık bir hatıra, tek başına doldurmaya yeter ruhun koca dünyasını, başka hiçbir şeye yer kalmaz. Ruh koca dünyaya sığmazken bazen, bir bakmışsın bir zerrede boğulmuştur.

Ve daha saymakla bitmeyecek sayısız ruh hali.

Maddeye göre bu kadar kolay ve sayısız hal değiştirebilir olan ruh, diğer taraftan ölmüyor, zevâle mahkûm olmuyor, dağılmıyor. Bir bakıma sabit bir cevher. Madde ise her an ölüyor, parçalanıyor ve fenadan bekaya geçemiyor.

Madde, kökü sağlam olmayan, gövdesi ve dalları ise hiç esnemeyen bir ağaca benziyor. Ufak fırtınalara, darbelere dayanıyor, yıkılmıyor. Ama sert bir darbe geldiğinde onu kökünden söküp atıyor, hayatla irtibatını koparıyor.

Ruh ise kökleri sağlam ama gövdesiyle dallarıyla çok esnek bir ağaca benziyor. Evet, belki hafif bir rüzgâr onu sallıyor, sarsıyor, dallarını eğip büküyor. Ama en kuvvetli bir fırtına bile, gövdesi ve dallarıyla onu yere kadar eğmesine rağmen kökünden sökemiyor, belini kıramıyor.

Mesela trende giderken, trenin sağında solunda birçok cezbedici şey olsa, onlara elimizi uzatıp almak istediğimizde, trenle birlikte hareket ediyor olduğumuzdan onlara dokunmamızla, tutamayıp ayrılmamız bir olur ve dokunup ayrılmakla elimizi yaralar, kanatırız. Belki bunun gibi ruh da zamanın içinde hareket ederken dokunup tutamadığı şeylerden dolayı yaralanır, kanar ama ölmez.

Ruh garaibten, acaibten bir varlık. Öyle ki ölümü tadacak ama ölmeyecek. Ne tuhaf şey.


oktaygokkoca@hotmail.com

  29.06.2013

© 2021 karakalem.net, Oktay Gökkoca



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut