Arşiv

Orada Kimse Var mı?

HASAN MORRISON

80'li yıllarda ihtida etti. İngiltereli.



ŞU AN kırk dokuz yaşındayım, üç yıl önce, Allah'a hamd olsun Müslüman oldum. İmanımı ilan ettiğimden beri, kısa zaman içinde çok şeyler olup bitti, birçok değişimler vuku buldu. Üç veya dört yıl önce hayatımda bir istikamet anlayışı olmadığına inanasım gelmiyor. O günlerde içki meclislerini kaçırmıyordum, kafam ve kalbim de maddî şeylerin elde edilmesiyle meşguldü: meselâ her iki ya da üç yılda yeni bir araba, bir de ev--tabiî, bunun kaçınılmaz sonucu olarak da ipotek--ve bugün içinde yaşadığımız materyalist yönelimli cemiyetin bütün kolaylık getirici vasıta ve âletleri...

O sıralar günde bir-birbuçuk paket sigara içerdim, bu alışkanlığım otuzüç senedir sürüp gidiyordu. Gene de makul bir doğru ve yanlış anlayışımın bulunduğunu sanıyorum; ne var ki dinî yönden eksiklerim vardı. O günlerde, İslâm'ın henüz hayatıma girmediği o karanlık günlerde, İslâm hakkında kesinlikle birşey bilmiyordum. Cenab-ı Hakka hamd olsun, çok geçmeden benden gizlenegelmiş olup ülkemin halkından hâlâ gizlenmekte olan birşeyi öğrendim.

1990'ın ilk aylarında inanılmaz bir hakikat kafama takıldı ve hayat tarzımın altını üstüne çevirdi. Bütün bunlar, Allah'ın birliğine inandığımdan dolayı oluyordu. Bu hadiseden sonra, neyin doğru neyin yanlış olduğunu, Allah'ın neye izin verip neye vermediğini yeniden değerlendirmek zorunda kaldım.

O'nun, insanlığa rahmet ve nimet vesilesi olan son nebisi Hz. Muhammed hakkında (a.s.m.) birşeyler öğrenmiştim; ki, daha önce bana gizli kalmış bilgilerdi bunlar.

Evliyim, bir kızım ve bir oğlum var. Ailem İslâm'ı birer hayat tarzı olarak henüz kabul etmediler ve beni beş vakit namaz kılar, oruç tutar halde ve kendilerinin zararsız gördükleri birçok şeyden sakınır vaziyette görünce bunu garip karşıladılar. Onların en büyük zorluğu, İslâm'da kadınların rolünü anlayamamaları. Müslime kardeşlerimizin Allah karşısındaki takva ve itaatlerinin nasıl olup da yanılış anlaşıldığına şaşıyorum. Gerçi kadınların cinselliğine Müslime kardeşlerimizin bu hayattaki rollerinin öneminden daha fazla vurgu yapılan bir cemiyette, benim ailem nasıl olup da doğru anlayabilir ki bunu?

İslâm'la tanıştığım güne kadar kendi davranışlarımı ve hayat tarzımı kendi kendime düşünür, tartardım. Bu sayede kendime dair, "Ben kimim?," "Neden buradayım?," "Öldükten sonra ne olacağım?" gibi derin sorular sorar hale geldim. Herşeye rağmen günlük meselelerimizin bir biçimi olan bulvar gazetelerin içeriğine karşı derin bir nefret duyageldiğimi biliyorum. O dönemde, daha İslam'ı seçmemden üç yıl önce, boyalı basının sürekli tasvir edegeldiği cinsellik ve şiddetten uzak durmak için gazetemi değiştirmiştim. İslâm'ın ise bu kadar yakınımda olduğundan henüz haberim yoktu.

Velhasıl, toplumun durumu karşısında canım sıkılıyordu, ve hayatın anlamını sorguluyordum. Derken, yıldızların parladığı karanlık bir gecede köpeğimi gezdirirken gökyüzüne baktım ve yüksek sesle "Orada kimse varsa, lütfen gelsin ve şu karmakarışık halden kurtulmamıza yardım etsin" dedim. Karmakarışık hal derken kendi durumumuzu, toplumun durumunu kastediyordum ve Allah'ın bana bu kadar kısa bir sürede cevap vereceğini bilmiyordum. Bu geceden fazla bir zaman geçmedi ki, işine yardım ettiğim bir Pakistanlı bana bir kitap verdi. Kendisi daha önce de benimle İslâm'a dair çok şey konuşmuştu gerçi; fakat, doğrusunu söylemek gerekirse, hiç oralı olmamıştım. Verdiği kitap, Fransız mikrobiyolog Dr. Maurice Bucaille'in kaleme aldığı İncil, Kur'ân ve Bilim adlı kitaptı. Çay ve akşam yemeği aralarında onu okumaya başladım. Kitabı dikkatle uzun uzadıya okumadan önce, bir akşam, Kur'ân'ın ana karnındaki ceninin gelişimini tasvir eden âyetlerine gözüm ilişmişti; ki, bunun hakikat olduğunu farkettikten sonra, âdeta çarpıldım. Sanki ben gizli bir sırra rastlamıştım, sanki önüme birdenbire bir kapı açılmış ve aklım cehalet bağından bir anda kurtuluvermişti.

Bundan sonra, bir arkadaşım bana İngilizce Kur'an meali hediye etti. Onu onu dehşet ve hayranlık içinde, tam bir merak içerisinde okudum. İki hafta sonra da Swindon Mescidinde kelime-i şehadet getirdim.

İslâm'ı kabul ettikten sonra hayatım çok çabuk değişti. İçkiyi bıraktım ve bir akşam evimizdeki bütün alkollü içkileri lavaboya dökerek ev halkını şaşırttım. 1991'de Allah'ın lütfuyla hacca gittim. Mekke'deki Mescid-i Haram ne kutlu bir yer! Medine'deki Mescid-i Nebevî'yi de ziyaret ettim ve orada sekiz gün kaldım. İnşaallah o kutlu yerlere bir gün tekrar gitmeyi arzuluyorum.

Mekke'ye vardığımızda, sigarayı bırakma kararı vermiş durumdaydım, ve Allah'a şükür, o gün bugündür hiç sigara içmiyorum. Bunu tasavvur edebiliyor musunuz? Otuz ç yıllık sigara içme dönemi, onlarca, yüzlerce defa bırakma denemeleri... Ve bugün herşey bitti!

Kelimenin gerçek anlamıyla, benim diyebileceğim bir ailem hiç olmadı. Hiç kardeşim olmamıştı. Annem ve babam ise 1982'de ölmüşlerdi. Ama şimdi milyonlarca insandan oluşan bir ailem var; bütün müslümanları kardeşlerim olarak biliyorum çünkü.

Rabbimden dileğim o ki, ailemin ve diğerlerinin İslâm'ı anlamalarına yardım etsin.

Hakikati arayan herhangi birine tavsiyem ise Kur'ân'ı okuması ve gücünün yettiğince Hz. Muhammed'i kendi hayatı için bir örnek olarak görmesidir. Zira o, Kur'an'ın tanımladığı gibi bir hayatın nasıl yaşanacağını göstermiştir.

  28.12.2003

© 2021 karakalem.net, Metin Karabaşoğlu



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut