Arşiv

“Ey İsa! Ben Müslüman Oluyorum”

tercüme:

MUHAMMAD İBRAHİM

(IAN CHRİSTOPHER ABRAM)

1983'te Hıristiyan ilahiyatı üzerine eğitim görürken yirmibeş yaşında ihtida etti. İngiltereli.



HERTSFORDSHIRE'IN AĞAÇLI PATİKALARINDA koşuyordum. Daha fazla düşündükçe daha da fazla koşuyordum. "Niye ben?" sorusu, kaçıp kurtulamadığım bir soruydu. Belki de bu, benim daha hızlı koşabildiğim içindi; koştukça esas sorudan kaçıp uzaklaşıyordum. Ve her adımda daha da çok yalvarıyordum, "Bana yardım et Rab İsa! Günahkârın biri olan bana yardım et!" Ne var ki, koştukça daha çok dua ediyor, ama daha da endişeli hale geliyordum; zira her bir duam bir öncekinden daha günahkâr idi.

Kafamda ne olup bittiğini en sonunda farkettim; İsa'ya dua etmek bir küfür sözüydü! Kilisenin dogma zincirlerine niçin vurulayım ki? Niye?

Sıkıntılı ve heyecanlı bir gece geçirdim; o gece gözüme hiç uyku girmedi. Endişe içinde gözyaşları döktüm. Mehtabın aydınlattığı odaya doğru uzun uzun baktım. Tavanda ışık huzmeleri, duvarda da asılı bir haçı görebiliyordum. Hayatım, kendi ürünüm olan hayatım parçalandı. Papaz olacaktım!

Uyuyakaldım. Uyandığımda ağlıyordum. Sonra da, hayatımın en letafetli, en neşeli, en teskin edici tecrübesi vuku buluyordu. Vicdanımın derinliklerinde, hayallerimin derinlerinde cevabımı bulmuştum: "Ey İsa!" dedim, "sen Allah değil, O'nun kelimesisin. Ve ben de Müslüman oluyorum." Nice zamandır, farkında olmayarak buna can atan biriydim ben. Mutluluğuma, memnuniyetime sınır yoktu. Parıldayan bir neşeyle dolup taştım! Çocukların duyabileceği bir emniyet hissiyle yatağa uzandım. Kuşatılmıştım. Hayatım, benim ve çevremdekilerin beklentilerinin tersine, teslim alınmıştı; ve ben, bana nice zamandır Ôgel!' işaretleri yapan çağrıyı en sonunda kabul etmiştim. Artık, ancak Allah'ın ellerinde elde edilebilecek bir hürriyet; Kendisinden geldiğimiz ve yine O'na döneceğimiz Allah'tan geldiği için bütün sınırları aşan bir hürriyet ile, bütünüyle hürdüm.

İtiraf etmeliyim ki, bu, hayatımın en önemli kararıydı. Herşeyden feragat etmek zorundaydım. Kendimi en zorlu konumlara uydurmak zorundaydım.

İhtida öyküm uzun, birkaç söz bunu ifade etmek için yeterli değil; ki, ihtida yolculuğum daha ben küçük bir çocukken başlamıştı. Pek aklım ermese de, Allah'a imanım, iki yaşımdayken bile güçlüydü.

Geriye dönüp baktığımda, bu inancımın büyüdükçe zayıflamaya başladığını görüyorum. Daha sonra, Allah'a imanım bütünüyle kayboldu. Ben de, parçalanmış evleri olan idealist ve materyalist başka birçok ÔBatılı' gibiydim. Ölüm ürkütücüydü.

Sonra, bir sabah okulda form öğretmenim yanıma geldi. Çok heyecanlı ve hüzünlüydü; annem ölmüştü. Bu şok beni yıktı, zira hayatımda kendisine bağlı olduğum kişilerin başında geliyordu. O gün eve doğru giderken, birkaç defa, araba hareket halindeyken kendimi arabadan atmak istedim. Varlık sebebim bu dünyadan göçmüştü. Hayatım başıma yıkılmıştı; fakat, gariptir ki, küçük bir çocuk olarak taşıdığım o his her an güm güm vuruyordu, ve işte kapıyı açmak üzereydim. Üzüntüme rağmen, gerçek bir sevinç de duyuyordum; zira şu perişan hayatımda ilk defa Allah'ın gerçekten var olduğuna kanaat getirmiştim. O'nun verdiği bu paha biçilmez hayat nimetini nasıl fırlatıp atabilirdim?

Annemin ölümünden sonra, babamla yaşamaya devam ettim. Bu arada imanım yeniden parladı. Ancak, kime yönelecektim? Elbette ki, Kilise bildiğim tek mekândı. Zaman geçtikçe inancım ve kanaatim güçlendi. Upuzun bir duaya başladım, ve Allah'tan, bütün ömrümü tam bir kulluk içinde geçirmemi nasip etmesini, tüm hayatımı bir dua olarak kabul etmesini, O'nun için yaşayıp ölmeyi nasip etmesini, çok ciddi bir şeytanî iğva ile karşı karşıya gelmem halinde bile hataya düşmeme müsaade etmemesini istedim. Duanın bitmesini hiç istemediğimden, "Amin" demeyi reddettim. Geriye dönüp baktığımda biliyorum ki; Allah bütün halis dualara icabet eder ve O kesinlikle bu duaya cevap verdi ve beni hiç yüzüstü bırakmadı. Bunun için Allah'a hamd ediyorum. Zira bu durum beni ergenlik yaşındaki diğer gençlerden epeyce farklı kıldı. Ben onlardan biri değildim. Bu, güzel birşeydi; zira, beni onların hayat tarzlarının sefihliği hususunda şuurlu kıldı. Artık benim arzum bir papaz olmaktı.

Kiliseye yerleştim. Kilise Konseyinin üyesi oldum. Din dersi öğretmeni olmaya hak kazandım. Rahip olmaya aday bir manastır çömeziydim artık; rahiplik eğitimi de alıyordum. İlahiyat Fakültesine gitmeme yalnızca birkaç ay kalmıştı. İşlerim iyi gidiyordu; hayatım başarılarla doluydu. Gelin görün ki, herşeyin sallantıya düşüp altüst olacağının farkında değildim.

Herşey, Luka İncili hususunda bir yorum yazıyorken başladı. Manastırda sessizce oturmuş, İncil'in çarmıha germe hikâyelerine bakıyordum. Anlatılanları daha derinden inceleyince, Hakikat kendini göstermeye başladı. Karşıma çıkan şey, çok öncelerden beri, İncillerin ve dolayısıyla Kilisenin hakikatine ve doğruluğuna dair içimde beslediğim şüpheleri doğrular nitelikteydi. Şimdiki şüphe, Ôtarihteki İsa' hakkındaki araştırmalarımı başlattı. Bâtıldan kurtulup da hakta karar kıldığımda çok şaşırtıcı gerçekleri keşfettimÑİsa Allah değil, O'nun kelimesiydi. İsa hastaları kendi gücüyle değil, Allah'ın izniyle iyileştirmişti. Bize anlatılan doğum rivayetleri tamamen bâtıldı. Aslında İsa çarmıha gerilmemiş ve yeniden diriliş gerçekleşmemişti.

Yaptığım araştırmalar sonucu, Kilise kurumunun bâtıllığını delilleriyle görmüş oldum.

Bu esnada sessiz kalmanın önemini derhal farkettim. Ulaştığım sonuçları söyleyecek olsam, aptalca bir hareketle kariyerimi tehlikeye atmış olacaktım! Gariptir, daha sonraları, kimbilir kaç papazın benim taşıdığımın aynısı şüpheleri taşıdığını, ne var ki kendilerini Hakikatten mahrum ettiklerini ve böylesi bâtıl fikirleri yaymaya devam ettiklerini düşünmeye başladım. Öyleyse, samimiyetsiz bir hilekâr mı olacaktım ben? Hayır; inancım daha önemliydi. Allah'tan kendime karşı dürüsttüm, başkalarını Cehennem ateşine sürükleme gibi bir sorumluluğu üstlenemezdim. Allah beni kurtarmayı murad etmişti; bana ergenlik yıllarımda ettiğim dua hatırlatıldı.

Aslında, o sıralar başka birçok insanın inandığı gibi inanmaktan; çarmıha gerilmiş İsa'nın yeniden dirilişine inanmaktan, Paskalya Pazarında sembolik olarak İsa'nın yeniden gelişine inanmaktan memnundum. Zira, herşeye rağmen, bunun bir alternatifi var mıydı ki?

Daha sonra, Allah'ın işlerini nasıl derinden derine evirip çevirdiğini öğrendim. Okulda, İslâm'a dair, Hıristiyan yorumlarının baskın olduğu bir dersi verirken, bir-iki husus yüzünden başlangıçta sıkıntı çektim. İslâm neden bu kadar Allah-merkezliydi? İslâm'ın safiyeti kafamı karıştırdı. Bu nedenle bir Kur'ân meali satın aldım ve inceledim. Çarpılıp kaldım! Daha önce Luka İnciline dair bir yorum yazarken ulaştığım hükümlere tekrar ulaştım.

Baştan aşağı ter içinde bıraktı bu beni. Hayret ve şaşkınlığımdan ötürü, kitabı bırakamadım. Okudukça okudum, inceledikçe inceledim. Beni en ziyade dehşete düşüren, bir metni analiz etmedeki eğitimimi ve tecrübelerimi Kur'ân'a uygulayıp onda hatalar bulmaya ne kadar çalışırsam çalışayım, Kur'ân-ı Hakîm'in bütün haşmetiyle bana hakikat olarak gözükmesi idi. Hayrete düşmüştüm; zira böylesi bir mucizeyi daha önce hiç tecrübe etmemiştim. Kur'ân mükemmeldi; böylesine mükemmel bir sözü söyleyen, Allah'tan başkası olamazdı.

Bu farkına varış beni o sıkıntılı geceye, ve o herşeyi kökünden sarsan karara getirdi. Nitekim, bugün, duama icabet ettiği ve karanlıktan nura çıkmamda bana yardım ettiği için Allah'a hamd ediyorum.

Allah'ın hidayet olunmayı isteyeni hidayete erdirdiği hükmünün doğruluğu görülüyor. Ben bu duayı ettim ve bu tecrübemi tüm dünyayla paylaşmayı istedim. Başkalarıyla paylaşmak istediğim bu zenginlik ve hazineler dünya ve içindekilerden çok daha hayırlı; üstelik, işte şuracıkta, bedava duruyorlar. Durum buyken birçok müslim ve müslime bu dünyanın işleri için uğraşmaları ve bunu yaparken de çoğunun dosdoğru yoldan sapıyor olmaları kalbimi kanatıyor.

  28.12.2003

© 2021 karakalem.net, Muhammed Şeviker



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut