BİRÇOK AYETTE Allah celle celaluhu şöyle buyurur. O bir şeyi yapmak, yaratmak istediği zaman ona sadece ‘ol’ der hemen oluverir. ‘Ol’ sözünden maksat nedir? Zahiri anlamı mıdır? Yani Allah yaratacağı şeylere ‘ol’ diye hitap mı eder? Yoksa birçok müfessirin dediği gibi bu gerçek bir emir değil, sadece Allah’ın varlıkları yaratma iradesinin geri çevrilmez oluşunu, O’nun dilediği her şeyi çabucak yapabildiğini, O’nun buna muktedir oluşunu ifade eden bir mecaz mıdır?
Müfessirlerin yorumu doğru görünüyor. Fakat bu hitabın zikredildiği bağlamın gerektirdiği başka bir anlam var. Şöyle ki Allah’ın eşyayı sadece ‘ol’ emriyle yarattığı açıklaması, zihni boş, eşyanın varoluşu konusunda bir fikri olmayan bir muhatap için yapılmış bir açıklama değildir. Bilakis muhatabın, kendisi farkında olmasa bile, bu konuda bir ön fikri, bir hükmü vardır. Yaratmanın sadece Allah’ın ‘ol’ emriyle gerçekleştiği açıklamasının maksadı bu ön fikri yıkmak, muhatabın yanılgısını düzeltip onun dikkatini yaratılış gerçeğine çekmektir. Buna göre ayetin meali şöyle olur. Bir şey sadece Allah’ın ‘ol’ emriyle olur ey insan, senin zannettiğin gibi değil. Tahsis ifade eden innema (sadece) edatı ve ayetlerin konu bağlamı ayete bu anlamı kazandırmaktadır.
İnsanoğlunun bahsettiğimiz yanılgısı onun şu hükmüdür. Varlıkların kaynağı onların nedenleridir, her şey birbirini üretiyor, sonuçları açıklayan şey, o sonuçlara zamansal olarak veya mekânsal olarak bitişik olan nedenlerdir. Ayetler bu yanılgıyı yıkıp, varlıkların varoluş gerekçesinin nedenler değil Allah’ın ‘ol’ emri olduğuna başka bir şey olmadığına dikkat çeker. İnsanın Allah’a genel olarak inanması, onu böyle bir yanılgıya düşmekten korumaz.
Aslında “sadece ‘ol’ der hemen olur” açıklaması, her insanın içinde var olan bir sorunun cevabıdır. İnsan kendi kendine çoğu zaman sorar: Varlıkların kaynağı nedir? Gözümün önünde gördüğüm şu varlıklar nasıl oluyor da sürekli değişip deviniyor, bin bir türlü hal içinde yenileniyor? Allah bu soruyu insanın gündeminde tutmak için ona sık sık hatırlatır ve onu yaratılışın nasıl olduğu konusunda düşünmeye çağırır(“De ki: Göklerde ve yerde neler var, bakın…” Yunus suresi 101, Üstlerindeki göğe bakmazlar mı ki, onu nasıl bina etmiş ve nasıl donatmışız! Kaf suresi 6, “Allah'ın rahmetinin eserlerine bir bak, Arzı
ölümünün ardından nasıl diriltiyor! Rum suresi 50, “De ki: Yeryüzünde gezip dolaşın da, O nasıl yaratmaya başladı bir bakın.” Ankebut suresi 20, ve bu anlamda birçok ayet).
Varoluş kaynağı açısından varlıkların müphem bir şekilde var edilmesinden maksat insanı çözümü olmayan bir bilmecenin içine atmak değildir. Yani Allah yaratılış bilmecesini insanı çıkmaza sokmak için kurmamıştır. İmtihan için ve başka maksatlar için kurmuştur bilmeceyi. Ve sonuç olarak insandan soruya cevap araması istenmektedir. Ki zaten insan yaratılışı gereği bilmeceyi sever, gizemli şeyleri kurcalamaktan zevk alır. Kur’ân’da bu sorunun cevabı net ve kısa olarak vermiştir: sadece ‘ol’ der hemen oluverir. Bu cevabı yaratılışın kendisiyle doğrular kanıtlar Allah. Bu yüzden bakışları hep yaratılışa çevirir ve dikkatleri oraya çeker ki insanlar hiçbir şeyin hiçbir şeyi üretmeye muktedir olmadığını, bilakis her şeyin her an görünmeyen Biri tarafından yapıldığını anlasınlar. Bu noktada “Sadece ‘ol’ der, hemen oluverir” açıklaması yaratıcının gayb yani görünmeyen olduğunu mecazi üslupla ifade eder. Yani Allah’ın yaratmasının insan gibi doğrudan kendi eliyle müdahale ederek değil sadece ‘ol’ emriyle olduğunu ifade eder. İnsanın böyle bir müdahaleyi görmesi mümkün değildir. Zira insan yaratıcıyı göremez(“Gözler O'nu görüp kuşatamaz O, gözleri görür. O, pek iyi bilen, her şeyden haberdar olandır.” En’am suresi 103). ‘Kün’ emri bir açıdan da bu gerçeğe işaret eder. Yani yaratıcının gayb olduğu gerçeğine.
“Sadece ‘ol’ der, hemen olur.” açıklamasının zikredildiği ayetlerin konu bağlamını düşünürsek yazının başında iddia ettiğimiz gibi bu açıklamanın hiç bilinmeyen bir şeyi öğretmekten daha çok mevcut bir yanılgıyı düzeltmek için yapılmış bir açıklama olduğu daha da netleşir.
Sekiz yerde geçmektedir ‘Kün feyekuun’ açıklaması. Bunlardan biri Hz. Meryem’in İsa aleyhisselam’la müjdelendikten sonra şaşırmasına bir cevap olarak verilmektedir(Meryem: Rabbim! dedi, bana bir erkek eli değmediği halde nasıl çocuğum olur? Allah şöyle buyurdu: İşte böyledir, Allah dilediğini yaratır. Bir işe hükmedince ona sadece ‘Ol’ der; o da oluverir. Âl-i İmrân suresi 47). Anlaşılan Meryem aleyhisselam babasız bir çocuk müjdesine şaşırıyor. Allah da ona çocuğun varlık nedeninin baba değil Allah’ın ‘ol’ emri yani onun iradesi olduğunu öğretiyor.
Meryem’in şaşırması şaşılacak bir durum değildir. Çünkü her insan başlangıçta bir çocuğun varlık nedeninin sağlam bir anne ve baba olduğunu zanneder. Bu yüzden Yahya ile müjdelendiğinde Zekeriyya da aleyhisselam şaşırmıştı(Zekeriyya: Rabbim! dedi, karım kısır olduğu, ben de ihtiyarlığın son sınırına vardığım halde, benim nasıl oğlum olabilir? Allah: Öyledir, dedi; Rabbin: O bana kolaydır. Daha önce, sen hiçbir şey değilken seni de yaratmıştım, buyurdu. Meryem suresi 8-9) Meryem aleyhisselam’a yapılan açıklama başka bir yönden Zekeriya aleyhisselam’a da yapılmış ona nedenlerin etkisiz olduğu, gerçek failin Allah olduğu başka bir üslupla anlatılmıştır. Şöyle ki olağanüstü bir şeyle müjdelenen Zekeriyya aleyhisselam’a kendi var edilişi hatırlatılmış, kendisi sağlam bir ebeveynden var edildiği halde “Sen hiçbir şey değilken seni de yaratmıştım” diye hitap edilmiştir. Yani sen sağlam bir anne ve babadan olsan bile seni hiçten yarattım denilmiştir. Bu söz nedenlerin var etme işinde hiçbir etkisi olmadığının açıkça ifade edilmesidir. Meryem’in ‘nasıl olur’ sorusuna verilen cevap “sadece ‘ol’ derim olur”, sözüdür. Zekeriyya’nın ‘nasıl olur’ sorusuna verilen cevap ise ben hiçten yaratırım anlamında bir sözdür ki her iki söz de nedenlerin etkisi olduğu vehmine kapılan insanın yanılgısını düzeltmeyi amaçlar.
Bu gerçek başka bir açıdan bakarsak şu anlama gelir. Hz. Zekeriyya’nın ve diğer insanların yaratılışı gibi olağan sayılan bir olayla Hz. Yahya, İsa, Adem aleyhisselam yaratılışları gibi olağanüstü sayılan olaylar birbirinden farksızdır. Zira hepsinin asıl nedeni Allahın ‘ol’ emridir. Bu gerçek Kur’ân’da İsa ile Adem’in yaratılışlarının karşılaştırılarak açıkça belirtilmiştir: “Allah nezdinde İsa'nın durumu, Adem'in durumu gibidir. Allah onu topraktan yarattı. Sonra ona "Ol!" dedi ve oluverdi.” Âl-i İmrân suresi 59.
“Sadece ‘ol’ der hemen olur” formülünün zikredildiği başka bir konu bağlamı ölümden sonra diriliştir. Allah bu sözü yeniden dirilişi inkâr edip anlayamayan insanlara söylemiştir. İnsanın ölümden sonra dirilmeyi kavrayamayışının sebebi hayatın kaynağını insanın eti kemiği bedeni olduğunu zannetmesidir. Hayatın, hareketin kaynağının beden olduğunu düşünür insan. Bu yüzden beden bozulup dağılınca hayatın kaynağı ortadan kaybolduğu için hayatın var olması ikinci defa mümkün olmayacaktır bu zanna göre. “Dediler ki: Sahi biz, ölüp de bir toprak ve kemik yığını haline gelmişken, yeniden diriltileceğiz öyle mi?” Mü'minûn suresi 82, "Şu çürümüş kemikleri kim diriltecek?" Yasin suresi 78. Bu itiraza veya şüpheye birçok yönden cevap verilmiştir.
Varlığın illetinin Allah olduğuna dikkat çekilmiş, farklı yaratma örneklerine dikkat çekilmiş “sadece ‘ol’ der hemen olur” açıklamasıyla bağlanmıştır. Sonuç, bu dünyada varlığın gerçek nedeninin, nedenler değil; Allah olduğu anlaşılırsa öldükten sonra yeniden dirilişe kanaat getirmenin önünde bir ‘engel’ kalmayacaktır. Yasin suresinin sonundaki ifadeler bunu anlatmaktadır. Vallahu A’lem.