Selametle arkadaşım

YOLDAŞINI, ARKADAŞINI yoklamış ve götürmüşse ölüm; hayat bağların çözülüyor, uzun emellerin azalıyor; güne, hazır “an” a dönüyor ve soruyorsun; bu kadar yakın mısın ölüm, bu kadar uzak mısın hayat? İkiz misiniz, ayrılmaz ikili misiniz, kimin sırrı kimin içinde, sır içre sır mısınız?

Sormak makamı akıl susuyor, sevmek makamı kalp hüzünleniyor, göz yaşarıyor; hayatı gayb ettin ölüm, hayatın hakikatini hatırlattın ölüm…

Ölüm; sen de ölümlüsün değil mi? Sen ölmesen ebediyet nasıl olacak, ebedi saadet ve şekavet başka nasıl gerçekleşecek?

Gölgesiz gerçekler, hayat gömleğini değiştirmekle görülmüyor mu? Hayat ölüme perde, ölüm hayata; son perde gölgesizlik ve gömleksizlik… Yalın gerçek, saf hakikat; kalın gaflet gömlekleri, uzun gölgelerle görülmez.

Hadiseler perde, dağ perde, deniz perde, ay perde, yıldız perde, galaksiler perde, zerreler perde. Beşeri gömlekle girilmez; zerrelerin derinliğine, galaksilerin enginliğine, perdelerin ötesine; insan gömleği ile girilir; insaniyet-i kübra elbisesi ile çıkılır.

Ruh bu bedende misafir; yoldan gelen, yola gidecek olan misafir. Bir gölge, bir nebze, bir an; bu dünya seyrangahına duran, duracak olan bir misafir.

Misafir olduğunu fark eden misafir, sahibine hürmet ve tazimde bulunmaz, teşekkürlerle mukabelede bulunmaz, muhabbetlerle O’na yönelmez mi?

Bir yanımız insan bir yanımız beşer; bir yanımızda yerde ve çamurda, bir yanımız gökte Nur’la hemhal; bir yanımız güzel, bir yanımız çirkin; bir yanımız melek, bir yanımız şeytan; bir yanımız nefis, bir yanımız kalp; bir yanımız gömlekli ve gölgeli, bir yanımız gömleksiz ve gölgesiz…. Uzun ince yolda elif adımlarla yürüyen yolcularız her birimiz. Kimi yolun ve yolculuğun farkında, kimi değil; ömür ipleri ise an, an çözülüyor.

Hastalıklar, musibetler sıkıntılar ömrün değerini, hayatın hakikatini hatırlatan ikaz edici şefkatler. Şefkat oklarının farkında olan şuurunu topluyor; gömlekleri azaltıyor, gölgelerden uzaklaşıyor… Yoksa ömür rüzgâr gibi savruluyor, hayat rüya gibi geçiyor.

Gaflet kumuna saklanmak kendini kandırmaktan başka ne? Ölümü düşünmemek ölümü ötelemiyor, kabri hatırlamamak kabri uzaklaştırmıyor, hesap gününü hesap etmemek hesabı geri çevirmiyor…

Beşer olarak dünya meşgaleleriyle koşturuyor, dünya kelamları konuşuyor, gaflet anlara kapılıyor, uzun emellere dalıyoruz, hata yapan varlıklarız nihayetinde. Yoldaşın, arkadaşın vefat edince tefekkür tokmağı gaflet kafasına vurmaya başlıyor; beşer olduğumuz kadar insanız işte.

Beşer gömleğini çıkaran, gölgesiz diyara giden bir yolcu Mehmet Gültekin. İkaz edici bir yoldaş; yeni yolunda – inşallah – hayırlara, nurlara gark olur. Kabrin nur, makamın cennet olsun arkadaşım. Selametle…

En son Medrese-i Nuriye’de namaz sonrası Nebe Suresinin son kısmını dinleyişin unutulacak bir manzara değildi.

  19.11.2012

© 2021 karakalem.net, Hüseyin Eren



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut