BENİM BAYRAMLARIMDA kediler ve yıldızlar vardı; çocukluk farkındalığıyla yeniden keşfediyorum onları. Saf masumiyetle safi gökyüzüne bakarken kediler de bana eşlik ediyormuş meğer. Doğal kelimesinin kullanılmadığı, her şeyin tabii olduğu, tabiatla iç içe olunduğu masumiyetin kuşattığı güzelim günler; yerde kediler, gökte yıldızlar…
Büyüdükçe masumiyet silikleşti, kediler yalnızlaştı, yıldızlar pusarıklaştı. Adam olmuştuk; okumuştuk, öğrenmiştik, biliyorduk, yapıyorduk, başarıyorduk! Ben giderim gölgem uzar; kendimden uzaklaşırım, kediler benden.
Açlık ve arayış; o masumiyetmiş meğer; nimetin fark edildiği, küçük şeylerle mutlu olunduğu, az şeyle doyulduğu; tok zamanlar; hakikate yakın olunduğu o ümmi zamanlar.
Nerede o yitik zamanlar, kaybedilmiş mekânlar, harcanmış ömürler; kediler aynı yerde, yıldızlar aynı mekânda; o ümmi gözlüğüm nerede bulamıyorum.
O çıkmaz sokağa giriyor, bu duvara tosluyor, el yordamı ile karanlıkta yol almaya çalışıyorum. Gölgem benden önce, “ben” im benden evvel gidiyor; çukurlar, çamurlar… Küçükken de çukurlara düşer, çamurlara bulanırdık; temiz çukurlardı onlar, temiz çamurlardı onlar…
Neyi ne uğruna kurban ettik? Neyi ne pahasına kazandık? Kaç kurban bayramı yaşadık? Kendimizi çocuk İsmail’in (a.s.)yerine, baba İbrahim’in (a.s.) yerine koyduğumuz oldu mu; yoksa koyun gibi güdüldük mü; kurbandan uzak tatile yakın mekânlarda…
Kredi kartlarına kıyılmış kurbanlar dolaşıyor alış veriş merkezlerinde, tatil beldelerinde… Kedi yok, yıldız yok… Gölge yok… Kopkoyu gece…
İsli şehir ışıkları yıldızları örttü, kedileri kaçırttı. Masumluk perde perde yırtıldı, hayâ ayaklar altına alındı. Çocukluğumun çamurları miskmiş; edebin zevk uğruna kurban edildiği caddelerle kıyaslayınca. Gölgesiz gerçek nasıl bulunacak bu caddelerde, sokaklarda, şehirlerde… Kurban nasıl idrak edilecek, medeniyet nasıl inşa edilecek isli ve gürültülü şehirlerde?
Bilgi hamalı, malumat budalası idrakler gölgeyi gerçeğe kurban eden idrakler; kurban hakikatini anlayabilir, hayatı hayatın sahibi adına kurban edebilir mi? Haberlerse teröre, trafiğe verilen kurbanlarla dolu…
Zihinler çer çöp bilgilerle kirleniyor, kalpler boş malumatlarla masumiyetini yitiriyor; Ne İbrahim anlaşılıyor, ne İsmail. Ete indirgenmiş nazarlar yıldızları göremiyor, kedileri sevemiyor… Kendinden habersiz fakat her şeyden haberdar hoyrat hayatlar yaşanıyor…
Yıldızları görmek için şehrin isinden, sesinden uzakta, gecenin uyanık bir vaktinde gökyüzüne bakmak gerekiyor. Kedileri sevmek için de onların erkenden yatışını ve namaz öncesi kalkışını görmek… Bu masum vakitler, kaybettiğimiz o ümmi demlerden izler taşıyor.