Allah’ı nasıl razı edelim?

Abdurreşid Şahin

Annenin ‘benim için’ sözünde yatan sırrı ‘Allah için’ sözü içinde de arayabiliriz.


‘ALLAH RIZASI’ ya da ‘Allah için’ sözü dilimizden pek düşmez. Peki, bunun anlamını hiç düşündük mü? Sahi bir şeyi Allah için yapan şey nedir? Allah’ın rızası nerede? Canımın istediğini Allah’ın razı olduğundan nasıl ayıracağım? O’nun için yaptığımı nasıl bileceğim?

Mesela bir anne çocuğuna ısrarla bir şey yemesini söylüyor çocuk da ‘Hayır istemiyorum’ diye reddediyor. Anne, ‘Lütfen benim için ye’ diyor.

Anne ‘benim için’ derken ne kastediyor? Çocuk annesi için yemiş olsa ne yapmış olur?

Hepimiz biliyoruz ki çocuklar akıldan ziyade his ve heveslerine göre hareket ederler. Kendileri için neyin yararlı neyin zararlı olduğunu bilemezler. Bu sebepten dolayı Yaratıcı onları anne ve babasının himayesine vermiş ve o hamileri bu konuda sorumlu tutmuştur. Baba ve anne, çocuğun velisi hükmündedirler. Onun hakkında nihai kararı onlar verirler. Mesela bir doktor ameliyat yapacaksa çocuğa değil velisi olan babaya sorar. Onun iznine göre ameliyata karar verir.

Şimdi, örneğimize dönelim ve biraz daha dramatize edelim. Çocuk hasta olsun ve istediği şey de hastalığına zarar verecek türden olsun. Anne ise ona ‘ısrarla’ hastalığına şifa vesilesi olacak şeyi veriyor olsun. Şimdi burada annenin ‘benim için’ derken ne kastettiğini düşünelim. Anne aslında “Sen kendin için neyin iyi neyin kötü olduğunu bilmiyorsun; ben senin hastalığını ve hastalığına neyin iyi geleceğini biliyorum. Bana itimat et. Ya da sen anlık lezzetin adına kendine zarar veriyorsun. Ben seni lezzetinden mahrum etmek istemiyorum. Senin geleceğin ve sağlığın için en iyi olanı sana söylüyorum. Sen ne istediğini bilmiyorsun ya da akıllı davranmıyorsun. Ben senin neye ihtiyacın olduğunu biliyorum, bana itimat et. Seni senden daha iyi bildiğimi ve senden daha çok sevip kolladığımı kabul et” demek istiyor.

Çocuğa düşen onu kendisinden daha iyi bilip seven velisine itimat etmektir. Canının istediğini değil onun canı için daha hayırlı olan annesinin istediğini yapmaktır. Annesi ona bazen istediğini verir bazen daha iyisini verir bazen de zararlı olduğu için hiç vermez. Çocuğa düşen onun şefkatine itimat etmektir. Genelde çocuklarda bu şekilde itaat eğilimi vardır. Ebeveyn şefkatini tam tatmış ve fıtratı bozulmamış her çocuk -ufak tefek nazlanmalar olsa da- ebeveynin şefkatine itimat eder, itaat eder.

Elbette çoğunlukla hissiyatı ile karar veren ve henüz zararı menfaatinden ayırt edemeyen, üstelik ebeveyn dışında birçok telkinlere maruz kalan bir çocuktan bunu her zaman beklemek akıllıca olmaz.

Ama aklı kemale eren biz büyüklerin hamimiz olan Yaratıcı karşısındaki durumumuzu düşündüğümüzde yapmamız gerekenin ne olduğunu anlamak için güzel bir örnek gibi geldi bana bu anne çocuk örneği. Annenin ‘benim için’ sözünde yatan sırrı ‘Allah için’ sözü içinde de arayabiliriz.

Burada ‘Allah için’ kavramı, içinde “bizi yaratan ve dolaysıyla bizi bizden daha iyi bilen ve seven, aslında onun mülkü olmamız hasebiyle anneden öte bize yakın olan, bir hamimizin, bir velimizin ve şefkat sahibi bir Rabbimizin olduğu” manalarını içerir. Zira O; kelamı, sevgilisi ve sevgilinin içimizdeki mümessili olan vicdan aracılığıyla sürekli bizimle konuşmakta ve bize ‘Allah için’ demekte. Burada insana düşen Kur’an’ın lisanında buyurduğu gibi “Ben kendi hakkımda neyin hayırlı neyin şerli olduğunu bilemem, beni benden çok seven ve şefkatiyle koruyan Rabbim daha iyi bilir. Ben O’na tevekkül ettim. O’nun bana Kelamı ya da Resulü ya da sünnetulahı veya vicdanım aracılığıyla emrettiğine itaat etim” demektir.

İnsanın bunu diyebilmesi için kendi pozisyonunu iyi bilmesi gerekir. Acz, fakr ve hadsiz ihtiyaçtan yoğrulmuş olduğunu fark etmeli ve bu ihtiyaçları giderecek kudretinin ve servetinin olamadığını, kendisinin aciz ve fakir olmanın ötesinde kendi mahiyetini tam idrak edemeyecek derecede noksan ve hastalıklı olduğunu bilip her işinde O’na ilticadan başka çaresinin olmadığını derk etmelidir ki her an O’na iltica edip O’ndan medet istesin. İşte o hâlde insan kendisine emredilene uyarak tevekkül edebilir. Aksi takdirde kendi nefsanî arzusuna Allah’ın rızası ‘yamasını’ takarak bir de terbiye olmamış nefsine uyarak ‘lezzetleri şükür için istiyorum’ bahanesini de yardımcı göndererek kendi kendini aldatabilir.

Bizim iyi zannettiğimiz, bizim için şer olabilir, bizim kötü dediğimiz bizim için hayır olabilir. Biz bilmeyiz, bizim ve her şeyin Yaratıcısı bilir. Bize düşen O’nun rızasını intizar etmek ve ayetlerini tefekkür edip vicdana gelen ilhama tevekkül etmektir.

Kısaca, Allah’ın rızası aczle, fakrla, tevazuyla ve tefekkürle aranır. Kulun yapacağı budur. Yani arama hâlidir. Kalbine gelen sekinet ve huzur hâli Yaratıcı’nın o arayışa cevabıdır. O sekinet ve huzur hâlinin devamı, aramanın devamına bağlıdır. Arayan bulur. Buldukça aramayı sürdürür. Daimi huzur arayan mutlak acz ve fakrini hissederek şevk ve şükür içinde daimi bir surette onun ayetlerini tefekküre çalışmalıdır.

Allah’ım! Kendi hakikatimizi fark eden bir kul olarak kalblerimizi iman ve Kur’an nuruyla nurlandır. Bizi Sana olan ihtiyacımızın şuuruna ermek suretiyle zenginleştir. Zira bizler Sana karşı fakrımız nispetinde zenginiz. Bizi Sana ihtiyaç duymama fakrına düşürme. Bizi vehmettiğimiz kendi havl ve kuvvetimizde itimattan çevir, Sen’in havl ve kudretine yönelt. Bizi nefsimizle baş başa bırakma. Hıfzınla bizi himaye et. Rahmetinle bizi ve bütün erkek /kadın, hay ve meyyit bütün mü’minleri ve müslimleri kucakla. Âmin!

  19.10.2012

© 2021 karakalem.net, Abdurreşid Şahin



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut