Tahrip değil tamir edici tepki

KENDİNİ BİLMEZ, dini bilmez, edep bilmez, saygı bilmez, hürmet bilmez bir bozguncunun film müsveddesi internete düşünce; düşünce hücrelerini harekete geçirmeden, fikir dengelerini kurmadan sokağa çıkıp, kırıp dağıtan, vurup parçalayanlar, sözüm ona tepki gösterenler; oyuna gelerek oyunu bir adım daha öne taşıdılar.

Elbette ki edepsizliğe suskun durulmaz, densizliğe tepkisiz kalınmaz, ahlaksızlığa duyarsız davranılmaz, fitneciye teslimiyetçi tutum sergilenmez. Haksızlığa karşı hakikati haykırmak, yalana karşı doğruyu söylemek, iftiraya karşı gerçeği göstermek; insan olan insanın, Müslüman olan Müslümanın görevi, yükümlülüğü, vazifesi.

Dengeyi bulmamış, ölçüye kavuşmamış, hedefi tutturmamış, makululiyet kazanmamış davranışlara yeltenmek, öfke patlamaları ile sokaklara taşmak, taşkınlıklara yeltenmek, terör görüntüleri sergilemek; el insaf dedirtiyor; bu mudur Peygamber inancı, bu mudur Peygamber sevgisi, bu mudur Peygambere sahip çıkmak…

Fitne uyumuyor, fitne canlı, fitne can alıyor; işte Afganistan, işte Irak, işte Suriye, işte doğu bölgemiz, işte kuzey Afrika ülkeleri, işte Filistin… Hep İslam diyarı; hep dâhilde çatışma var, dâhilde çarpışma var, dâhilde savaş var. Kimin silahlarıyla kime vuruyoruz?

Karanlık ah ki ne karanlık… Peygamberimizin (a.s.m.)getirdiği inanç ve ahlak aklımıza yerleşse, kalbimize otursa, duygularımıza işlese, yüreğimizden yüzümüze aksetse, davranışlarımıza yansısa, hareketlerimize hayat verse, “an”ımıza aydınlatsa böyle fitne karanlıklarında kavrulur, acı gecelerde ağlar, oyunlara gelir, dayatmalara kabullenir miydik? Hayır ve asla… Asıldan uzaklaşmışlık, özden kopmuşluk, kökten ayrılmışlık bizi bu hale getirdi. İçimizi oydular fark etmedik, kavramlarımız değiştirdiler fark etmedik, düşünce hücrelerimizi tahrip ettiler fark etmedik; işi şekle döktük, ritüellere döktük, gölgelerde kaybolduk…

Peygamberimizin (a.s.m.) sünneti üzere yaşıyor olsaydık böyle densizliğe, edepsizliğe yapmaya cesaret edemezlerdi. Tepkiyi sokakları tahrip etmekle değil içimizi tamir etmekle başlamalı değil miyiz? Kalıcı ve esaslı tepki böyle olmaz mı?

Sünnetine sarılmak, Kur’an’ı yaran kabul etmek; Onu anlamanın, Onu sevmenin, Onu sahip çıkmanın en esaslı hali, en gerçekçi şekli, en hakikatli tavrı değil mi?

Ne dersiniz Onun hayatını okumaya, getirdiği hakikati kavramaya çalışmaya, hayatı Onun getirdiği çizgiye taşımaya… Kur’an’ı anlayarak okumaya, yaşayarak hayata taşımaya, başka hayatlara örnek olmaya çalışmaya… Doğru olmaya, emin olmaya, çalışkan olmaya, üretken olmaya…

Sen de film yap, sen de güzel sanatlara sahip çık, sen de entelektüel yetiştir, sen de fikir adamı yetiştir, sen de ilim adamı yetiştir. İktisadi hayatta sözün olsun, dünya medyasında yerin olsun, bilişim sektöründe ağırlığın olsun. Teknoloji satın alma, teknoloji üret ve sat.

Sözümüz meclisten içeri. Düşmanlarının bile emin dediği, ahlakına, doğruluğuna bir şey diyemediği Peygamberin (a.s.m.) çok uzağında yaşantılarımız. Tepkiler bunu haber vermiyor mu?

  26.09.2012

© 2021 karakalem.net, Hüseyin Eren



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut