Değerlendirme: Oyuncak Tamirhanesi

Zeynep Görünmek

Metin Karabaşoğlu, ‘Oyuncak Tamirhanesi’ ile okuruna, nadiren bulabileceği imkânların kapılarını aralıyor.


Bazı inşirah anları ruh tamirine vesiledir

KARAKALEM DERGİSİNDEKİ yazılarından ve ‘Okuma’larından tanıdığımız Metin Karabaşoğlu’nun Oyuncak Tamirhanesi kitabı, vahyin işitilmemesi imkânsız musikisine ve yüreklerden gelen Rabbani nağmelere kulaklarını tıkamış çağımız insanını hürriyete/huzura çağrısıdır.

Yazar, dört bölüme ayırdığı kitabında “Hayat Tarife Sığmıyor”, “İmgeler”, “Göstergeler” ve “Başka Türlü Okumalar” başlıkları altında birer hürriyet çağrısı dalgalandırır.

Kimi satırlar birer inşirah anıdır; İnşirah suresinin tefsirini yüreğimizde yaşarız

‘Hayat Tarife Sığmıyor’ bölümünde Rabbin gösterdiği yolu hiçe sayarken sahte uzmanlarını mukaddes kabul eden şahsiyetler, ruh bilimi hakkında tek harf bilgisine sahip değilken ruhları kolaylıkla masaya yatırma cesaretine sahip olan “gıybet uzmanları”, iradenin varlığını unutup kendini “kader mahkûmu” ilan eden nefisler, hayat yükünden bunalarak istifaya hazırlanan benlikler, özneleri nesneleştirmiş medeniler, teşhir hastalığına tutulmuş “sonradan görmeler”, çocuğu doğru yetiştirmeyi çayıra salmak ya da eve hapsetmek zanneden ebeveynler, başarıyı rakamlara indirgemiş ve onları putlaştırmış ruhlar tek tek tahlil edilir.

Her tahlilde kendimizden parçalar bulup modernizmin medeni bir kölesi olduğumuzu fehmettiğimizde kara düşünceler sarmışken benliğimizi; hürriyet yollarının tarifi birer katre olup düşer satır aralarına. Ve ardından yürek sayfalarına… Sonra yüreklerimizden ve Kelam-ı İlahi’den gelen sesleri işitmeye başlarız. Kader sorusunun cevabının başkalarının bize nasıl davrandığı değil, bize sergilenen davranışları nasıl içselleştirdiğimiz olduğunu anlayıp iradeyi ve imtihanlarımızı hatırlarız.

“Ayağın mı takıldı; kalbini yokla.” diyen bir büyüğün tarifini andırır yazarın şifa reçeteleri. Kimi satırlar birer inşirah anıdır; İnşirah suresinin tefsirini yüreğimizde yaşarız. İmtihanın sırrını unutup kimi zaman istifayı arzulayan benliğimiz Yusuf (a.s.)’ın kuyudaki, saraydaki, zindandaki sükûnetiyle, en büyük imtihanın muhatabı Efendimiz (s.a.v.)’in tebessümüyle ve onun ardından gidenlerin en zorlu imtihanlara rağmen takındıkları sabır ziynetiyle karşılaşır ve utanır isyanlarımızdan.

Lakin üzüntülerimizin boyutlarının küçüklüğünü fark edince sürura doğru yol alırız. Kemale erişmenin aleni sırlarına vakıf oluruz. İlacın da zehirin de aynı madde olup marifetin dozajda olduğunu hatırlarız. Başarı diye saydığımız, saymakla kalmayıp putlaştırdığımız rakamların birer yalan olduğunu; asıl başarının Calut ve koca ordusuna karşı koyan bir avuç askerin, Bedir’de küffara karşı koyan az sayıda yiğidin, ateşin ortasında Rabbinden başka sığınak tanımayan İbrahim’in imanı olduğunu anlarız. Her bir misal birer kar tanesi olur düşer düşlerimize.

Her imgenin içine girişte umulmadık keşifler yaşayıp, nice kapılar aralarız

‘İmgeler’ bölümünde her imgede yeni bir yol keşfederiz. Kemiyetten geçip keyfiyete varmanın, inmeyi/düşmeyi bırakıp iblisten geçerek Âdem olmanın, taş olmaktan geçip birer katre olarak gönüllere akmanın yollarına düşeriz.

‘Yarış arabası’ bir imgedir; marifetin hızlı olmakta değil, zamanında yavaşlayıp freni kullanabilmekte olduğunu fısıldar. ‘Kabuk’ bir imgedir; özü koruyabilmek için mutlaka olmalıdır, ibadeti gereksiz gören zihniyetin kalbindeki çürükleri ifşa eden bir tokattır. Sır da, tuz da, bir çift ayakkabı da birer imgedir bu satırlarda. Ve her imgenin içine girişte umulmadık keşifler yaşayıp, nice kapılar aralarız yaşantımızda. Artık kalbimizden gelen sesi işitmeyi öğrenmişizdir.

Göstergeler’de hangi hareketlenmeler baş gösterir halet-i ruhaniyemizde?

‘Göstergeler’ bölümünde medyanın, meydanın, kamunun, yapılanların, insanların, yaşayanların, dünyanın sorunlarını yok edecek yürek tohumlarımızın şifreleri vahyin ışında resmedilir. Satırların sonunda şu hareketlenmeler baş gösterir halet-i ruhaniyemizde: Ben’den geçip biz olmaya başlarız. Gerçekten olmak için yanlış görünme mahallerinden ayrılırız. Sanal âleme sevkettiğimiz duygularımızı reel hayata taşırız. Batının vahşetini bırakıp İslam’ın merhametini kuşanırız. Hayat için, yaşatma için yaşarız. ”Kardeşlik” söylemi altında ırkçılık akımıyla Cahiliyenin asabiyetinde helak olan imanları ve heder olan civanları görüp hayat hakkına sahip olanların yalnızca kardeşimiz olduğu masalını bırakıp “hayata ve insana saygı” şuuruna varır ve müzakereye geçiş için elimizden geleni yaparız. Kâr için silah üretimine dönen gözleri ‘barışın daha kârlı olduğuna’ ikna etmek için çabalarız. Siyasette illa kadın ya da illa erkek değil, insan eline sahip olanları oyumuza muhatap kılarız. Sigaradan daha zararlı olan içki ve zina konularında toplumu aydınlatma görevini muhataplarına hatırlatırız. Sınırsızlık adı altında önümüze konulan kara kuyuları bırakıp nazarlarımızı sonsuza uzatırız. Sanatı ‘Allah’ adına yapıp dünyanın sonuna değin kalacak İslam eserleri bırakırız. Ve kalbî diriliş yolunda bembeyaz laleler açarız.

Peygamber şehrinin (marketsiz/mağazasız/lokantasız) mescidli meydanlarında soluklanırız

‘Başka Türlü Okumalar’ bölümünde ‘İkra!’ emrine muhatap olmanın neticelerini yaşarız. ‘En Büyük Okuyucu’ ümmi peygamberin izinde Rabbimizin adı ve izniyle müthiş kâinat okumaları yaparız. Nazarlarımız bazen bir çöplükte gezer ve çöp sahiplerinin ‘uygarlık seviyelerini’ keşfederiz. Gördüklerimizin fıtîi hayat tarzıyla arasındaki fark boğazımıza bir düğüm olur ve ‘ambalajsız’, halis bir düzenin hayalleriyle süsleriz bayraklarımızın altını. Meydanlardan geçeriz; satırlarda akla gelmeyecek meydan okumaları yaparız. Bol mağazalı, lokantalı, teşhir meydanlarımızdan geçer, Peygamber şehrinin (marketsiz/mağazasız/lokantasız) mescidli meydanlarında soluklanırız. Celal içinde Cemal’i; Cemal içinde Celal’i seyre dururuz. Bir bebek yüzündeki sırrı keşfe çıkarız bu okumalarda.

“Bedenin bulaşık eli karışmamak şartıyla, hiçbir şeyde hakiki nezafetsizlik ve çirkinlik görünmüyor.” diyen Bediüzzaman’a, yazarın vahyin ışıkları altında satırlar boyu insanı uyanışa sevk eden sözlerine ve yüreğimizden gelen Rabbani muştuya kulak verip su gibi bir dünya ve su gibi bir hayat için; bulaşıklaşmış ruhlarımızı suda arıttıktan ve bize gösterilen yolları adımladıktan sonra bir ruh tamirini tamamlamış oluruz. O tamir ki; huzuru solumak ve ruhunda kendinin dahi görmediği yaralara merhem bulmak isteyenlerin ellerinin altındaki şifa kaynaklarını görmeleri için adımlamaları gereken satırlardan geçer.


* Bu yazı ilk kez http://www.dunyabizim.com/manset/9478/bazi-insirah-anlari-ruh-tamirine-vesiledir.html adresinde yayınlanmıştır.

  17.04.2012

© 2021 karakalem.net, Zeynep Görünmek



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut