Bir acemiden bir sevgi mektubu

Mona İslam

YÜZÜM PAK değil, ama sana bakıyorum. Baktıkça aydınlığın yüzüme vurur diye utanmadan bakıyorum yüzüne. Seni korumaya çalışıyorum aciz halimle. Seni bulmasınlar, vurmasınlar diye dolabıma saklıyorum. O zamanlar bir liseli kızım işte. Bu kadar anlıyorum seni, bu kadar biliyorum. Dolaba girip gülümsüyorsun. El sallıyorsun bana. Yıllar sonra anlıyorum, ben seni korumaya çalışırken sen beni korumana alıyorsun.

Bir havuz başındasın, yanında başörtülü kızlar var. Havuz kenarında etrafına oturmuşlar. Ayaklarını havuza sokmuşsun. Yaklaşıyorum. Seninle konuşmaya cesaret edemiyorum. Havuza atlıyorum. Ta dibine değiyorum.

Oraya "Kab-ı Kavseyn"e çıktın. Selam aldın, selamın bize de olmasını diledin. Nasıl bir şey bu? Bizi orada bile unutmadın. Üstadım diyor ki kapıyı ardında açık bırakmışsın. Ta ki biz umud edebilelim. Biz de senin ardından semaya yükselebilelim. Kalbime en zor zamanlarda umut, o açık kapıdan mı esip geliyor. Galiba. Teşekkür ederim.

Biz senin parçandık. Herşey senin nurundan yaratılmıştı, biz de. Sen bir çekirdektin hepimiz senden sürgün verdik. Senden içtik suyumuzu, senden beslendik. Kendi çamur yiyip yavrusuna süt içiren incir ağacından daha şefkatliydin sen. Sen tüm amellerimizin asıl sahibiydin, bize onları sen öğrettin, sensiz yapamazdık, sensiz bilemezdik. Teşekkür ederim.

Her iyiliğimizin sebebi olman sırrınca defterlerimiz senin defterindi. Hatalarımız yaramaz çocuklar gibi sözünü dinlemeyişimizdendi. Sen çok güzeldin. Ağaçtaki en görkemli meyve de sendin. Hepimiz sana baktık, senin güzelliğinle bizimmiş gibi iftihar ettik.

Çünkü sana dahildik. Her halinde her tavrında bize bir ayak izi bıraktın, biz senin bastığın yere bastık, düşmedik.

Bir çöldeyiz. Yürüyoruz. Öndesin. Ardında Üstadımı görüyorum. Ardında bir adam daha var. Tanımıyorum. Ona tembih ediyorsun “Bu kıza iyi bak!” Her seferinde düşüyorum, her seferinde o yabancı dönüp çıkarıyor beni düştüğüm çukurdan,senin verdiğin emniyetle tutuyorum elini kuvvetle, her seferinde tekrar düşüyorum peşine, onunla, Üstadımla. Kafile halinde. Yine bir çatışma çıkıyor. Ah bu çatışmalar sonu hep ayrılık oluyor. Ateş açıyorlar karşı dağın yamacından. Siper alıyorsunuz. Yabancı bana gitmemi söylüyor. Bu çatışmada burası artık güvende değil. Yürüyorum.

Herkes bizi terketse sen bırakmadın. Kimse anlamasa sen anladın. En kınanacak hallerde bizi kınamadın. Mağaralara girdik korkuyla, “Korkma” dedin “Allah bizimle” Üzüntümüzü paylaştın, yanımıza gelip "Ben buradayım" dedin. Teselli verdin. Sevinçlerimizde hep vardın, sana sarıldık da kutladık neşeyi. Neşe, sana sarıldıkça sonsuzlaştı.

Biz insanları sevmeyi senden öğrendik. Sen çok sevdin çünkü bizi. Halbuki bize ihtiyacın yoktu, kusurumuz günahımız çoktu. Gene de sevdin. Teşekkür ederim.

Mahşerde annelerin çocuklarını unuttukları o günde sen bizi unutmadın. O zaman anladım Arabi’nin sana neden “Ruhlardaki babamız” diye hitap ettiğini. Biz birbirimize belki bedenle, kanla bağlıydık. Ama sana ruhumuzla bağlıydık. Bağımız çocuklarımızla olduğundan daha gerçekti seninle. İnsandan insana bundan daha güçlü bir bağ da yoktu.

Merhametti senin adın. Sen birşeyi emredince en yapamayacağımıza güç yetirirdik. Ve sen "Ene ebul benat" dedin. Ellerinden kirazlar yedik. Başımızı okşadın, bayramdı. Sen gelince bayram olmaz mıydı?

Bir gün elime bir Kuran verdin. Okumamı emrettin. Okuyamadım. Nefesim yoktu, sesim yoktu. Hz. Ali’yi çağırdın. “Ali nefes ver” dedin. Hz. Ali’nin ellerini sırtımda ciğerlerimde hissettim. Bir nefeste genişledi sadrım. Okumaya başladım. Sensiz elimdeki mushafı okuyamadım. Demek nefes de okumak da senle mümkündü. Ben yardım edenlerin senin emrinle hareket ettiğini öğrendim.

Yollara düştüm yine. Yalnızdım bu kez. Yeşil bir ovada yürüdüm ilkin, mücevherlere benzeyen çiçekler vardı. Sonra akan bir nehre girdim, akıntının yardımıyla yüzdüm, suyun stünde yüzen ziynetler vardı. Biraz doldurdum ceplerime. Bir çöle vardım. Çölden geçmeden Medine’ye varılmaz dediler. Çöl gibi olmak lazım dediler. Kuruyup susamak lazım dediler. Yürüdüm. Kurudum. Susadım. Yolun sonunda sen vardın, umutla yürüdüm. Şehre vardım. Senin şehrine. Şehir senin olduğun yerdi. Asırlardır ilk kez sen “Şehrin içinde Allah bulunabilir mi? Şehir Allah’a perdedir.” diyenlere , şehrin, çarşının, insanların, erkek ve kadınların, ve hatta çocuklarla oynadığın oyunların içinde Allah’ı gösterdin. “Ben de sizin gibi bir beşerim” diyerek bize beşer oluşun şerefini gösterdin.

Miraca bedeninle çıktın, meleklere topraktan yaratılanın kıymetini gösterdin.

“Bana üç şey sevdirildi. Kadın, güzel koku ve gözmün nuru namaz” dedin. Bizi meleklerin hoşlandığı güzel koku, en yüksek ibadet namaz ile birlikte zikrettin. Sana sevdirenin Allah olduğuna, sevmenin kendi kendine olmadığına işaret ettin, Allah’ın da bizi sevdiğini söyledin. Asırların itip kaktığı kadına büyük kıymet verdin. Teşekkür ederim.

Bugün doğum günün. Sana iyi ki doğdun demek bana düşmez. Çünkü sen Âdem suyla toprak arasında iken peygamberdin. Belki ben senin eline doğdum, ve sen doğumumdan ölümüme bana tanıktın. Tüm peygamberlerin tanıklığa çağrılacağı gün dilerim lehimde tanıklık edersin. Eminim edersin. Benim için katıksız iyiliği getirdin. Dünyama iyi ki geldin. Ben de bir vakitler annemle ravzana gelmiştim. Sonra bir kez de eşimle geldim. Sen misafirini unutmazsın. Sensiz kim olduğumu bilmezdim. Seninle varlığımın bir anlamı var şimdi. Teşekkür ederim.

Senin alemlere rahmet olduğunu, bana rahmet olduğunu biliyorum. Gördüm ki hep yanımdasın. Sana hep muhtacım ya, işte o yüzden bebeğinin başından ayrılmayan anne gibi hep buradasın. Allah bize senin getirdiğin vahiyde “Rasulullah aranızdadır” dedi. Hiç şüphe duymadık. Üzerinde hiç şüphe olmayan vahyi bize getirdin ya, onu bize talim ettin ya, teşekkür ederim.

Bilirsin, ben babama da böyle sevgide acemi mektuplar yazardım. Bilirsin ben sevgiyi en çok mektupla anlatmayı severim. Kağıdı kalemi satırları, harfleri onlarla ifadeyi severim. Bir tane de sana yazıyorum. Öğrendim ki ruhumun babası senmişsin. Benim için baba ne kıymetli birşeydir sen bilirsin. Üstelik babam gibi uzak da değilmişsin. Sana mektuba da hacet yok, bir salat yetermiş. Alimler arfiler sana ne güzel salat-ü selamlar yazmışlar. Benim buna gücüm de sözüm de yetmez. Sen benim acemi mektubumu sana bir salat etmişim say. O salat-u selamların arasında bir kuytu köşeye koy, sakla, biliyorum ki sen sevgiye değer vermeyenlerden değilsin.

  12.03.2012

© 2021 karakalem.net, Mona İslam



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut