KADINLAR NEDEN ÖLMEK İSTER?

Öznur Çolakoğlu Cam

HER KADIN en azından hayatında bir kere “ölsem de kurtulsam” ya da “ölsem de kurtulsan” çaresiz iç döküşünü en yakın muhatabına, muhtemelen de eşine sarf etmiş. Karşılığında da kendini pek tatmin etmeyen geçici teselli cümleleri ile karşılaşmıştır ne yazık.

Günümüz kadını varlığıyla gereğinden fazla yere yetişmekte ve gereğinden fazla işi aynı anda üstlenerek durumu idare etmeye çalışmaktadır. Sadece kendisi herkes için hayatı ne kadar kolaylaştırdığının farkındadır ve yine sadece kendisi, kendini yaptığı bunca işten ötürü takdir etmektedir.

Aynı takdiri eşinden ve çevresinden görmeyi hayal ettiğinde ise ne yazık netice hep sükutu hayaldir. Zira yurdumuz erkekleri ne yazık ki ne batı erkeği gibi materyalist bir felsefe ile yetişip; “evin geçimi kadın ve erkek üzerindeyse idaresi, yönetimi, temizliği gibi konularda müşterektir” anlayışı ile yetişmiştir. Ne de arap toplumundaki gibi; “kadın ev temizlemekten, çocuğunu emzirmeye kadar ev işleri ile mükellef değildir ve kadın istiyorsa erkek imkanı nispetinde hizmetçi tutmak zorundadır” kaidesiyle yetişmiştir.

Türk kadını ve erkeği doğu ve batı arasında sıkışıp kalmıştır. Bu noktada evlenen kadın, bir taraftan eş olarak sorumluluklarını yerine getirmeye, diğer taraftan evin işlerini düzene sokmaya çalışır. Bunlar yetmiyormuş gibi, materyalist zihniyetin armağanı olan “kadın da çalışsın” anlayışı sayesinde kadın narin yaradılışına birde çalışma hayatının stresini eklemiştir. Üstüne birde çocuğun sorumluluğu eklenince o narin ve hassas bünye stres, ağlama ve şikayet gibi duygusal patlamalar ile ilk sinyallerini vermeye başlar.

Bu sinyallerin ilk muhatapları da genellikle eşlerdir. Eşler böyle durumlarda hanımları anlamamakta, anlasalar, hak verseler dahi her şey sadece sözden ibaret kalmaktadır. İşte böyle anlarda bir çok kadın, “ bir gün ölüp kalırsam, o zaman anlarsın” gibi klasik bir iç döküşe başvurmaktadır. Bu iç döküş aynı zamanda kadının ölümü bir kurtuluş olarak gördüğünün, düştüğü çaresiz durumun bir ispatıdır.

Zira kadınlar 24 saatlik güne 40 saatlik iş sıkıştırabildikleri halde, yardım görmek bir yana takdir dahi görmemektir. Bir çok kadın, ancak öldüğü ve arkada kocaman bir boşluk bıraktığı zaman eşlerinin kendilerini anlayıp kıymetini bileceklerini, o zamanda işin işten çoktan geçeceği çaresizliği içinde bir döngüye hapsolmuştur.

Kadın gerçekten neler yapar hep birlikte bir bakalım.

Kadın evi çekip çevirir; ki buna bulaşıkların yıkanması, yerlerine konması, yemeğin pişmesi, çamaşırların yıkanması, asılması, kuruması, katlanıp yerlerine konması, ütülenmesi, evin temizliği gibi bir sürü detay girer. Beyler bu işleri hiç tecrübe etmedikleri ve tecrübe etmek işlerine de gelmediği için, bunca emeği iş olarak bile görmezler.

Çocuğa bakar; ki bu alana da ortalığı sürekli dağıtan bir veledin ardından gün boyu koşturmak, yemeği dökünce, üstünü inatlaşarak, ekstra sinir harbi yaşayarak değiştirmek, çiş, kaka temizlemek, banyosunu yaptırmak, oyun ihtiyacına, park ihtiyacına yetişmek, yemeğini yedirmek için ter dökmek gibi bir sürü ekstra girer. Erkeklere göre buda kadın için gayet zevkli bir uğraşıdır. Çünkü kadın, anne olmuştur. Artık insan üstü bir varlıktır sanki.

İşine gider; ki buna ev işlerini hızlıca yaparken geç kaldığı için amirine hesap vermek, müşteriydi, veliydi, çalışma arkadaşındı her birinin ayrı ayrı stresi girer. Ha bu arada kadın vakit bulabilirse arada uyur ki bu da gece çocuğun ihtiyaçları için bölünür falan filan.

Birde erkeğin ne yaptığına bakalım, erkek evlenmeden önce onun bütün işlerini bazen gönüllü bazen gönülsüz yapan annesinin yerine hemen eşini koyar ve eski hayatına bila istisna devam eder. Kişisel anlamda kendi geliştirecek sosyal ortamlarda bulunmaya devam eder. İşe gider, işten gelir, karnını doyurur, ya gazete ya da tv karşısında uyuklar. Sonra da sitem ve serzenişte bulunan; çocukla bugün çok yorulduğunu, biraz yardım beklediğini söyleyen hanımına “ eee kolay mı, cennet annelerin ayağı altında” gibi kaçamak ve klişe bir yanıtla teselli etmeye gayret eder.

Bunu söyleyerek vicdanını rahatlatmıştır. Bir kadın, eşi kendisine ev işlerinde yardım ederken hayatta yan gelip yatamaz. Vicdanı sızlar ve oda bir işin başında meşgül olur ama bir erkek eşi kan ter içinde evin işleri için boğuşurken gayet rahat koltuğa yayılıp gazeteyi, ya da internetteki haber sitelerini birkaç kez hatim edebilir ve bundan hiç gocunmaz.

Kadın bu gerçekliği tecrübe ettikçe kahrından ölür. Bir erkek, hem de hayatta en çok severek ailesinden vazgeçtiği, hayatını birleştirdiği eşi olan bir erkek nasıl olurda hanımını bunca sorumluluğun karşısında tek başına ve çaresiz bırakır. Hatta bunca işe etrafı dağıtarak, yemek beğenmeyerek, kadının işlerine müdahale ederek ekstra zorluk katar?

Hal böyle olunca ne yazık ki, kadın “ölsem de kurtulsam” ya da “ölsem de kurtulsan” serzenişlerine daha çok sığınmak zorunda kalır. Ne diyelim, Allah Türk erkeğini tez elden batı ile doğu arasında kalmışlığından kurtarsın. Kadınların ve ailenin lehine olacak bir yöne sevk etsin. Amin.


oznurcolakoglu@gmail.com

  25.12.2011

© 2021 karakalem.net, Öznur Çolakoğlu Cam



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut