Arşiv

Cevap Gerektiren Bir Soru

İHLAS RİSALESİ’NİN önemini, hiçbir şey, müellifinin ‘lâakal onbeş günde bir okunması gerektiği’ notundan daha güzel anlatamaz. ‘İhlas’ın önemi ise, İhlas Risaleleri’nin başında yer alan âyet ve hadislerden ve gene ikinci ihlas risalesi içinde yer alan ihlas-riya ikilemesinden anlaşılır.

İhlasın, bu risaledeki en net ve öz ifadesi, şudur: "iman-ı tahkikînin kuvvetiyle ve marifet-i Sânii netice veren masnuattaki tefekkür-ü imanîden gelen lemeât ile, bir nevi huzur kazanıp, Hâlik-ı Rahîm’in hâzır nâzır olduğunu düşünüp, O’ndan başkasının teveccühünü aramayarak; huzurunda başkalarına bakmak, meded aramak o huzurun edebine muhalif olduğunu düşünmek..."

Hemen akabinde gelen ifadelere bakılırsa, insan ancak bu şekilde ‘riyadan kurtulur, ihlası kazanır.’

Riya bu zamanın en geçer akçesi olduğu, hemen herkes hemen her yerde yüzüne gülüp arkadan konuştuğu için, çok tehlikeli bir kelime olarak gözükmez bize. En fazla, ‘riya’ya düşüyormuşuz; yani pek büyük bir düşüş sözkonusu değil, diye düşünürüz. Oysa, ilerleyen paragraflardan birinde, ‘riya’nın ne demeye geldiği çok berrak biçimde açığa çıkar: "‘şirk-i hafî’ tabir edilen riyakârlık..."

Riyanın nasıl ‘şirk-i hafî’ tabir edildiğine veya ihlas-riya ikilemesinin teferruatıyla izahına burada girme niyetinde değilim. Bu, üzerinde çok daha yoğun biçimde durmam ve iyiden iyiye sindirmem gereken bir husus; bunun farkındayım. Ama, şimdilik, ‘ihlas’ın önemine; ihlası yitirmenin ‘ihlası kaybetme’ gibi bir zarardan ibaret kalmayıp, ‘şirk-i hafî’ tabir edilen riyakârlığa düşme tehlikesini de getirdiğine dikkat çekmek istedim.

İhlasın vazgeçilmez önemini açıkça ifade eden bu bahsin hemen ardındaki paragrafta, çare olarak ‘şahsiyetini kardeşler içinde fani edip, onların nefislerini kendi nefsine tercih etmek’ üzerinde durulur; ve bu tavır, Risale mesleği açısından, şu ifadelerle anlatılır:

"Eğer mesleğimiz şeyhlik olsa idi; makam bir olurdu, veyahut mahdut makamlar bulunurdu. O makama müteaddit istidatlar namzet olurdu. Gıptakârane bir hodgâmlık olabilirdi. Fakat mesleğimiz uhuvvettir. Kardeş kardeşe peder olamaz, mürşid vaziyetini takınamaz. Uhuvvetteki makam geniştir. Gıptakârane müzahameye medar olamaz. Olsa olsa, kardeş kardeşe muavin ve zahîr olur; hizmetini tekmil eder."

Bu ifadeden de, hemen ardından gelen ‘müteaddit istidatların namzet olduğu mahdut makamlar bulunan’ mesleklerden biri olarak ehl-i tarikat arasında vâki olan ‘rekabet ve ihtilaflar’a dair izahtan da, şu husus rahatlıkla anlaşılıyor: Makam bir olursa veya belirli sayıda makamlar bulunursa, değişik istidatlar, o makama (veya makamlara) kendini lâyık görüp, rekabete girebiliyorlar. Bu ise, ihtilaflara; dolayısıyla ‘bid’a rüzgârlarına karşı dayanamama’ sonucuna yol açıyor.

Bu bahis, bana göre, Risale-i Nur dairesindeki insanları da şunu sorgulamaya sevketmeli: Meselâ hizmet adına bir müessese kuruldu diyelim. Buna müdürler, şefler, bölüm müdürleri, müdür yardımcıları.. gerekiyor. Bu, işinódaha açıkçası, fıtrî şeriatınóbir gereği. Böyle olunca da, o kurumda belli ünvanlar için ‘müteaddit istidatların namzet olmaları,’ dolayısıyla rekabete girmeleri gibi bir vâkıa her hâlükârda yaşanıyor.

Peki, bu mesele nasıl çözülecek? Risale-i Nur hizmeti için müesseseler kurulamayacak mı? Yok eğer kurulacaksa, bu ‘rekabet ve ihtilaf’ tehlikesi nasıl bertaraf edilecek?

Bunun, Risale-i Nur dairesindeki herkesin sorması gereken bir soru olduğuna inanıyorum. Ve şahsen, ‘hizmet kurumu’ gibi oluşumların, ‘ihlas’ sırrına denk düşmediğini düşünüyorum.

  28.12.2003

© 2021 karakalem.net, Metin Karabaşoğlu

  1.  Bu yazının geçtiği eseri incelemek -veya satın almak- istiyorum.



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut