YOK, KENDİNE Hizbullah adını veren örgütün birkaç Katyuşa roketini ya boş bir sahraya ya da hiç hak etmeyen bir sivilin başına fırlatmasından sonra, bu coğrafyanın küstah çocuğu İsrail’in binlerce masum kadın ve çocuğu katletmesinden söz etmeyeceğim. Ya da Hamas’ın bir İsrail askerini kaçırmasından sonra binlerce Gazzelinin başına yağdırılan bombalardan bahsetmeyeceğim.
Hakkın emrinde olmayan gücün orantılı da orantısız da olsa bir hayır getirmeyeceğini, adalet dağıtmayacağını söylemek izah gerektirmeyecek kadar açık bir husustur.
Aksine, orantısız güç kullanımının hemen her gün şahit olup durduğumuz bir başka veçhesini ele alacağım.
“Halkın sağlığı ile oynayan” ve zabıtaların henüz mesaiyi bitirmedikleri akşam saatlerinde sokaklarda sergi açan seyyar gıda satıcıları ile uğraşan güç, çeşitli bilimsel adlarla lanse edilen katkı maddelerini barındıran yiyeceklerle ilgilenmekte midir? Vücut sıcaklığının daha üstündeki bir derecede eriyebilen margarinlerle uğraşmayı akla getirmekte midir? Birinciyi haber yapan gazeteci ikincisi ile aynı ciddiyetle meşgul olmakta mıdır?
Bazı ciddi hastalıklara tedrici olarak sebep olan, ancak aklı gidermeyen, sarhoş etmeyen, birilerine nara atıp tehdit savurmaya yol açmayan sigara kötülendiği kadar, her gün onlarca ölümlü kazaya, kavgaya ve cinayete zemin hazırlayan alkollü içkiler ayıplanmakta mıdır?
Orantısız güçten nasibini alan bir başka “olgu” ailevi gelenek ve göreneklerdir. Mardinlinin bir akrabasının kızıyla berdel veya görücü usulü ile “henüz çocuk denecek yaşta” evlendirilişi flaş haber değeri taşır. Oysa yıllarca flört ettikten sonra anlaşarak, “olgun yaşta” evlenen modernlerin evlerinde birkaç ay sonra ortaya çıkıveren huzursuzluklar ya da ev içi şiddet olsa olsa iç sayfalarda bir sütunluk bir haber değerindedir.
Van’da deprem çadırında işlenen töre cinayeti flaş haber olduğu halde bir Alman ile evlenip çoluk çocuğa karıştıktan sonra kocasından şiddet gören ve psikolojisi bozulan; neticede Ege’nin bir kasabasında eve kapanarak kendini ve iki çocuğunu zehirleyen modern kadın bir sütunluk bir kısa haberle bir gazetenin iç sayfasında yerini almaktadır.
Ulusalcı dalganın bilerek, isteyerek köpürttüğü iddialara bakılırsa, on bin civarında Türk genci misyonerlerin oltalarına takılarak Hıristiyanlaştırılmıştır. Buna dair haberler ulusalcı basının manşetlerinden pek eksik olmaz. Oysa ilkokul birden lise sona kadar on altı milyondan fazla çocuk ve gence neler okutulduğu, onlara hangi lâdini zehirler sunulduğu aynı dalganın müntesiplerinin ve halkın genel çoğunluğunun umurunda bile değildir.
Tarihi şahsiyetler de orantısız güçten nasibini almıştır. Geçen asrın, bu topraklar üzerindeki, menfilikte birinci veya tek adamı, bütün yanlışlarda birlikte oldukları halde, ikinci adamın aldığı tenkitlerin yüzde birine hedef olmamaktadır. Bütün cinayetler ikinciye yüklenerek kendisi pir ü pak gösterilmek istenmektedir.
Örneklerde görüldüğü üzere, tercih, daha çok vurulmayı hak edene vurmaktan yana değil, hedefe, vurulması daha az riskli veya kolay olanı koymaktan yana kullanılmaktadır. Zira vurulmayı daha çok hak edene vurmak genel geçer yanlış düşünce kalıplarını sarsmayı gerektirmektedir. Diğer tercihin ise maliyeti düşüktür; fincanı katırlarını ürkütme tehlikesi yoktur.
Birileri, büyüğümüzün namaz bahsinde anlattığı “sersem[leten] komutan” rolünü bilerek üstlenmekte, başka birileri de bunu farkında olmadan yapmaktadır. Düşmanın olmadığı veya zayıf olduğu yerlere müsrifçe ateş etmek, ama düşmanın tümenler halinde bulunduğu mevzilere dokunmamak rolüdür bu.
Orantısız güçten herkes az ya da çok nasibini almaktadır. Yersiz eleştirilerle ve yanlışa düşenlere gösterdiğimiz adresi yanlış sevgilerle manevi mesul olmamak için öncelikle eloğlunun gündeminin detaylarına çokça girmememiz gerekiyor. O gündemin ürünlerinin özlerini alıp yarayışlı ise zihnimizin bir yerinde tutmak, değilse meraka değmez addedip “çöpe” atmak şarttır.
Bir başka husus; mübalağa (abartı) meyli denilen keyfiyetten uzak durup her şeyi ağırlığınca değerlendirmemiz icap eder.
Daha da önemlisi mü’minde bulunması gereken basiret ve feraset hallerinin isterlerini her sözümüz ve işimizde uygulamamız elzemdir.