SEVENİN İSMİ YOKTUR

Mona İslam

Seven sevdiğine şöyle dedi. Var ol. Nerede olursan ol, var ol. İster yakınımda, cennette, ister uzağımda, cehennemde, yeter ki var ol. Yokluğuna dayanamam.

ŞEYH-İ EKBER sevenin özelliklerini anlatırken bir yerde “Sevenin ismi yoktur” buyurur.

Sevenin ismi yoktur, o sevdiği kendisine ne ile hitap ederse odur. Ona nispetle ifade edilir, onun adıyla anılır. Bu yüzden ona en çok “Allah’ın kulu” denilmesinden haz alır. O niteliklerden soyunmuştur. Sevdiğinin niteliklerini giyinir. Bundan başka bir giysisi yoktur.

Sevdiği ona ‘cömert’ diye hitap ederse o ‘cömert’ olur. Sevdiği ona ‘merhametli’ derse merhametlidir. Onun sözü kündür. Oldurur. Onun nefesi olmadan o yoktur. Hiç birşeyi de yoktur. Adını anmasa yüzüne bakmasa, onu zikretmese hiç olur.

Sevenin bir özelliği, sürekli sevdiğiyle meşgul olmaktan kavuşma ile ayrılığı ayırt edemeyişidir. O daima sevgilisini müşahede eder. Her yerde her şeyde onu görür.

Sevenin bir özelliği de, adap ile yüküml olmayışıdır. Adap ile yükümlü olan akıllıdır. Sevenin aklı yoktur, o daima hayrettedir. Öyle ise seven kendisinden çıkan davranıştan yükümlü değildir.

Sevenin bir başka özelliği, niteliklerin iç içe girmesidir. Seven sevgilisiyle birleşmek onun iradesine uymak ister. Ondan ayrı kalmaya öyle dayanamaz ki, onun niteliklerini giyer, o olur. Böylece kendinde onu görür. Özlemi bir parça teselli bulur.

Seven itiraz etmez, o sevdiğinin elinde ölü gibidir. Sufiler derler ki iki canlı kuş birbirine bağlansa uçamaz, ancak kuşlardan biri ölü olursa canlı kuş onu uçurur. Seven sevdiğinin kanadında bir ölüdür.

Sevenin bir vasfı, teraziden çıkmış olmasıdır. Hikmette geçerli teraziye göre davranmak doğru düşünmeyi gerektirir. Seven ise oluşu idare ederken bir fikre sahip değildir. Onun yegane işi sevgilisinin zikriyle ilgilenmek, Ona yönelmektir. Böylece kendisinde hayal ifrata ulaşır. Böyle bir insan ölçüleri bilmez.

Bunun için bir hikaye anlatırlar, bir derviş yolda giderken bir genç kızla karşılaşır, kızın elinde bir sepet elma vardır. Kız elmaları sevgilisine götürmektedir. Derviş sepette kaç elma olduğunu sorar. Kız taaccüp ederek dervişe bakar. Şöyle cevap verir: “İnsan hiç sevdiğine götürdüğü elmaları sayar mı?” Bunun üzerine derviş tesbihini koparır.

Sevenin bir alameti de kendisinden sevgilisinin aynı diye söz etmesidir. Çünkü o sevgilisinde yok olmuştur. Başkasını görmez. Allahın kutsi hadiste kulunun “gören gözü işiten kulağı …” olması bu kabildendir.

Seven yorgundur. O kendinden çekilip alınmıştır. Sesi çıkmaz. Neden diye sormaz. Sevdiğinin kahrına da lütfuna da katlanır. Sevgili ona ilgisiz kalmadıkça, kahır da lütuf da bir tecellidir, alaka kurma biçimidir. Sevgili memnun ise seven memnundur.

Onun uykusu yoktur. Ayrı olsa gam tutar, huzurda olsa heyecan basar. Baş gözünü yumsa hayalde seyre dalar. Kat kat rüyalarda hep ona bakar. Sevgili onun göz bebeğine yerleşir, hiç çıkmaz. O göz gayrı kimseye bakmaz.

İbnül Arabi sevgiyi üçe ayrır. Beden sevgisi yahut doğal sevgi, bir şeyi kendi için sevmektir. Kendi istek ve arzularına ram oldukça sevmeye devam eder. Kendi ile çelişirse sevmek nefrete inkılab eder.

İkincisi ruhsal sevgidir, bu sevdiğinin zatını sevmek, onun niteliklerini sevmek, onu olduğu gibi kabul etmek, olduğu gibi beğenmektir. Ruhsal sevgide kişi sevdiğinin bir tek ayrılık iradesini sevmez, ayrılık ızdıraptır. Ancak sevdiğine güvenir, ayrılık sevgili için iyiyse seven için de iyidir. Yeter ki sevgili iyi olsun. Seven ayrılığa katlanır.

Bir de ilahi sevgi vardır ki burada seven sevdiğinin yüzünde ilahi tecelliyi görür. Onun niteliklerinde bir bir Onu okur. Sevdiği Allah’a bakan bir pencere olmuştur. Pencereyi kaybetmek istemez, ama asıl sevdiğinin Allah olduğunu bilir. Sonra kendisine sevgilinin tecelligahında talim edilen sureti sair eşyada da görmeye başlar, belki hiç biri sevgilideki gibi temerküz etmiş değildir, bir bozyapın parçaları gibi dağılmıştır, ama onları tek tek toplar, Hakkın suretini seyreder. O zaman anlar, Hak tecelligahını nereye kurarsa o ayaklarının gücü yettiğince oraya koşacaktır. Onu görmeden bir dakika bile duramayacaktır.

Sevenin bir özelliği de perdesinin yırtılmış, gizlisinin açığa çıkmış gizlemek bilmeyen ‘zamanın rezili’ olmasıdır. Sevgi her perdeyi parçalayan her sırrı ilan eden bir zorbadır. Onun çığlıkları yükselir, ibret aldığı işler ard arda gelir. Sevdiğinin yüzünü gördüğü her yere ilannameler asar. Sesini işittiği her an hava-i fişekler patlatır. Onun adını sadece göklere değil, tüm varlığına yazdırır.

Seven arifi anlatırken şöyle derler. O sevdiğiyle bir an birlikte olmak için tüm ilmini bila tereddüt verir.Bir mürid bir kitap yazmış, şeyhine adamış, öyle çok şey yazmış ki yazdığını pek beğenmiş, bir yere bakarken şeyhini hatırlamış, bir ah çekmiş. O sayfa simsiyah kesilmiş. Şeyhi kitabı almış, bakmış, siyah sayfayı tutmuş, bütün kitap bu sayfadan ibarettir buyurmuş.

Sevgiye uykusuzluk, hastalık eşlik eder. Seven konuşursa da anlaşılmaz birşeyler söyler. Onun dilinden yalnız sevgilisi anlar. Gamları ard arda gelir, tasaları sürekli artar. Onun sustuğunu görenler safada sanırlar. Ancak acı bazen şiddetini öyle arttırır ki insan dilsiz kesilir. O bir gün bile sevdiğine “Nedir senin yüzünden bu çektiğim?” demez. Sevdiğini gücendirmez, hiç kimse de gücendirsin istemez.

Sevdiği ona “Dilediğini seç!” diye nida etse, O “ Dilediğim senin dilediğindir, benim bir dileğim yoktur” diye cevap verir. Sevgi, vecd, özlem ve keder tek bir hakikattir. Bunlar otoriteleri altında bulunan kimsede hüküm süren niteliklerdir. Seven bunlara rağmen sevmekten pişman olmaz. Belki de gönüllü yanılan tek ateş sevginin ateşidir.

Sevgili sevenin kanına işlemiştir. Bunu anlatırken Şeyh, Hallac’ın kanının aktığında yerde Allah yazdığını, Züleyha’nın akan kanından da Yusuf’un adının okunduğunu söyler.

Kanaatimce birini sevdiğini iddia edenin sevgisini yukarıda sayılanlar ile ölçüp iddiasında samimi olup olmadığına bakması gerekir. Öyle bir zamanda yaşıyoruz ki, seviyorum diyenlerin ekserisi bedensel(doğal) sevgi ile yalnız nefsi için seviyor. Büyüklere göre bu tür sevgi hayvanlarda da bulunuyor. Sonra bazıları, bize bu hayvani sevgiyi aşk diye tarif edip, bizi ondan sakındırıyorlar. Ne yapsınlar bu zamanda bundan mebzul miktarda var, ve en çok onların gürültüsü geliyor. Ruhani ve ilahi sevgiyi ise mumla aramak icab ediyor.

Ancak mumla da olsa, karanlıkta da olsa böyle bir sevgi aramaya, peşinden bir ömür koşmaya değer.

Hele bir de o sizi gelip bulduysa.

Kovanınız yağma olsun!

Fütuhat-ı Mekkiye 8. Cilt, Sevenlerin Nitelikleri, bir kısmı alıntıdır, bir kısmı okuduklarımdan benim payıma düşenler, anladıklarım, hissettiklerim.


  12.09.2011

© 2021 karakalem.net, Mona İslam



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut