EŞSİZ FESAHAT ÖRNEĞİ BİR HADİS

Mona İslam

SON ZAMANLARDA Allah’ı sevmek üzere çok söz işitiyorum. Bunlardan biri “Allah’ı sevenin dili kısalır, Allah’ı sevenin dili uzar” sözü. Bu kendi içinde çelişik görünen sufi sözü şöyle izah ediliyor. “Aşık Allah’tan gayrı bir şey konuşulduğunda susar, dili kısalır, Allah’tan söz edildiğinde ise hiç susmaz, dili uzar”. Seven sevdiğini çok anar. Onu anlatmaya ondan bahs etmeye doyamaz. Aşığa sus demek öl demeye eştir. “Söylemem de ölem mi?” demek en çok ona yakışır. Mecazi aşklarda dahi insan sevgilisinin bir bakışından bir sözünden karıncadan yağ çıkarır misali, bin bir uğraşla ne hikmetler ne güzellikler devşirir. Sonra anlatır da anlatır…

Ya sevgili zaten söz sultanı ise? Her bir sözü bir umman ise. “Ben sizin en fasihinizim” derken “La fahr” hiç övünmeksizin, bir gerçeği tesbit için söylüyorsa. O zaman aşık ölünceye dek ondan söz eder. Dinleyen olsa da olmasa da. O dudaklarda kıpır kıpır bir şarkı gibi söylenmeye devam eder. Salavat getirmeye bir de buradan bakın. Salavat, sevenin sevdiğini kimse olmasa da, kendi kendine söylemesinden de bir esinti barındırır. Sevgili dudakları tatlandırır.

“Eğer Allah’ı seviyorsanız, bana uyun ki Allah da sizi sevsin… ila ahir” ayetine itaat etme niyeti ile hadisler ile meşgul olmaya çalıştığım bir vasatta şöyle bir söz ile karşılaştım. “Üç şey aranızda ortaktır, su, toprak ve ateş”. Tv ekranında duyduğum bir sözdü bu, peygambere atfediliyordu. Kaynağını bilmediğim için buraya yazamayışımı mazur görün.

İnsanlar asırlarca toprak için savaştılar. Toprak ve toprağın bitirdiklerini arzu ettiklerinden nice cana kıydılar. Her benlik bir toprağın etrafını çevirip “benim” dedi. Birbirlerine “Gözünü toprak doyursun” diye sitem etti insanlar. Oysa peygamber toprağın hiç birimizin değil, hepimizin olduğunu buyuruyormuş.

Modern dönem ise enerji savaşları ile dolu. Herkes bir ateşin peşine düşmüş ve bu ateş dünyanın kaçta kaçını yakmış kimse umursamıyor. “Bu doğalgaz, bu petrol, şu kıymetli maden “benim” toprağımda çıktı, o halde “benim”.” Yahut “Ben güçlüyüm öyleyse dünyanın neresinde olursa olsun her ateş benim”. Bu fikirlerin kavgalarına ve savaşlarına ne çok kurban verdik. Oysa Rasulullah “Ateş de aranızda ortak” diyormuş.

Diyorlar ki, gelecek, su savaşlarına sahne olacakmış. İnsanlar bir bardak suya muhtaç hale gelecekmiş. Hafizanallah. Bunun için uluslar arası toplantılar, seminerler düzenleniyor. “Büyük petrol şirketleri Afrika ve Asya ‘da kimi nehirleri satın alma peşindeler” haberleri ortalıkta dolaşıyor. Kimse Rasulullah’ın “Su aranızda ortaktır” dediğinden haberdar değil mi?

Nebi sesleniyor, ama bazılarına onun sesi uzaklardan bir uğultu gibi geliyor.

Merhum Seyyid Kutub’un Fi zılal-il Kur’an’da yaptığı bir analizi hatırlıyorum sonra. “Ümmeten vasaten” kavramını izah ederken Kutub şöyle diyordu, “Müslümanlar dünyanın coğrafi olarak ortasında yaşarlar, dünyadaki 9 temel boğazın 8 tanesi müslüman topraklarındadır(Hala öyle mi bilmiyorum, merhumun döneminde öyle imiş) dünya nehirlerinin büyük bir kısmı, madenlerin önemli bir yekünü müslüman topraklarındadır. Bunun sebebi Allah’ın müslümanların bu nimetleri tüm dünya halklarına adil bir biçimde dağıtacağına itimad etmesindendir. “ Yani bu nimetler müslümanlara Rahman’a ayinedarlık etsin diye verilmiş, ve adalet ve hakkaniyetle dağıtılmaları için yed-i emin olarak mümine teslim edilmiştir.

Dilerim merhumun bağrından çıktığı Mısır halkı da bundan sonra öyle yapar.

Mü’min yolunu izlediği peygamber gibi emin olmalıdır. Kendisine verilen emanet, malı, canı, emeği, merhameti, sevgiyi, üzerine iliştirilmiş tüm sıfatları hak sahiplerine dağıtmak zorundadır. Yeryüzünde Rahman ve Rahim isimlerinin halifesi olmalı, tüm varlığa ayırt etmeden rızık, tüm müminlere kalbi yettiğince şefkat dağıtmalıdır. Bugün, toprağa, suya ve ateşe muhtaç oldukları için ölüp gidenlerin, köleleşenlerin çoğu müslümanlar iken, bize bir nebze tattırılmış refah ve servetin birer sınama olduğu unutulmamalıdır. Yardıma muhtaç olanın yarın biz olmayacağımız, günleri döndüren Allah’ın halimizi döndürmeyeceği hiçbirimize yazılı bir sözleşme ile tevdi edilmiş değildir.

Hadisin bir de mecazi manasına bakmaya çalışalım. Sufiler daima, ateşin nefse, suyun akla, toprağın ise cisme mecaz olduğunu söylerler. İnsanda bu üç unsur ortaktır. Hava zaten paylaşılmasına ihtiyaç bırakılmaksızın her yere dağılmıştır. Hava ise hayale denk gelir. Hadis bize işareten der ki, nefisleriniz ve arzu ettikler ortaktır, korkup çekindikleri de, birbirinizi anlayabilir, duygudaşlık edebilirsiniz. Hiç biriniz birbirinize gerçekten yabancı değilsiniz. Akıllarınız ve ürünleri ortaktır. Öyle ise bilgiyi çoğaltın ve dağıtın. Bilgiyi kirletmeyin. Onda mümin kafir, her insanın hem katkısı, hem hakkı vardır.

Cisimleriniz de ortaktır. Acziniz, fakrınız aynıdır. Bu yüzden kimse kimseden korkmasın, kimse kimseye boyun da eğmesin. Kim kibirle topuklarını vura vura yürürse, kimse ona bakıp aldanmasın. O da demirden taştan değildir, kolayca dağılacak topraktandır. Sevecekseniz birbirinizi toprak halinize bakıp da sevin. Kusuruna, çamuruna aldırmayın. Dört unsur da emrinize verilmiştir. Siz onlardan mamülsünüz ancak onlardan ibaret değilsiniz. Şeytana aldanıp kendinizi onlardan ibaret saymayın. Değerinizi topraktan aldığınız ürünlere, mala mülke, süslü elbiselere, bilginin teknolojinin son moda oyuncaklara, enerji kaynaklarına kimin sahip olup kimin olamadığına bağlı saymayın. Kıymetiniz size üflenen ruhtadır. Üstünüze giydirilen esma elbisesindedir.

Kim bilir bu hadis ummanında daha ne inci ve mercanlar var, ama benim nefesim bu kadar.

Rasulullah doğru söyler. Ben sadece onu andım ki ağzım tatlansın.

  05.09.2011

© 2021 karakalem.net, Mona İslam



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut