BEN ANCAK YUSUF’UN DİLİNDEN ANLARIM

Mona İslam

AZ EVVEL izlediğim bir tv dizisi bana nasıl da kendi yüzümü gösterdi. Hz. Yusuf’un hayatını anlatan bu dizi ramazanda gece geç saatlerde yayınlanıyor. Sahura kadar oturanlar için arada sırada izlenecek biraz da fazla uzatılmış denecek bir yapım. Ancak bir yeri beni epey sarstı.

Bu sahne Bünyamin’in Yusuf’un varlığından haberdar olduğu ve ona “Peki neden bunca yıl babama haber göndermedin?” dediği sahneydi. Yusuf ona her seferinde babama yazmak istedim, ama vahiy meleği bana engel oldu dedi. Hikmetini bilemedim. Sonra babasının Bünyamin’i ne kadar sevdiğini, onu Yusuf diye öpüp kokladığını işitti Hz. Yusuf. Ve hatırladı. Büyük babası İbrahim’in İsmail’le nasıl sınandığını. Ne çok sevdiğini ve kurban etmesinin istendiğini. Ancak bıçağı çalınca İsmail’in ona bağışlandığını. “Babama yazmama izin verilmedi çünkü onun iki İsmail’i var, Yusuf ve Bünyamin, ikisinden de vazgeçmedikçe, sevdiklerinden vermedikçe, bıçağı boyunlarına çalmadıkça, sınanması bitmeyecek” Bu sebeple Bünyamin’i Mısır’da tutmaya, babasından almaya karar verdi.

Zulmetmek için değil, babasına yardım etmek için. Nebevi yardım böyle oluyordu.

Bizim de sevdiklerimiz var, vazgeçemediklerimiz. Onlardan Allah için vazgeçmedikçe, Onun cemalini bir tek ve sınırlayarak sadece o mahbubların yüzünde görmek istedikçe, kurban etmedikçe sınanmamız bitmeyecek.

Sufiler diyorlar ki, bırakamadığın ellerinde sımsıkı tuttuğun, terk edemediğin, bu dünyadan da sonra, kabirde sana azap olacak. Çünkü bırakamadığından ayrılık acısı çekeceksin, çünkü hala onun tasasına düşeceksin. Bir adamdan söz ediyorlar, evine aşırı bağlı imiş, vefatından sonra da akrabaları evi satamamışlar. Satılığa çıkarmışlar ama bir türlü olmamış. Şöyle yorumluyorlar, adam evi hala tutuyor, bırakmıyor. İlginç, öyle mi bilmiyorum. Öbür dünyadan birileri bizi tuttuğu için bazı şeyleri yapamıyor olabilir miyiz? Söylenen bu. Meselenin hakikati nedir bilemiyorum. Ama ne kastettiklerini anlayabiliyor, nereye gidersen git birşeyi bırakmama duygusunu hissedebiliyorum.

Sonra Bakara suresindeki inek kurban etme hadisesi geliveriyor zihnime. Ne çok ertelemişlerdi kurban kesmeyi. Ne çok sebep söylemişlerdi, ne çok alamet aramışlardı, gerçekten kurban etmeleri gerektiğini anlamak için. Ayak sürümüşlerdi. Başka başka tevil yolları tutturmuşlardı. Meselenin etrafından dolanmışlar, yalın gerçeği, kurban kesmeleri gerektiğini anlamamışlardı. Çünkü anlamak istemiyorlardı. Allah neden kurban istesin ki, neden onun kurbana ihtiyacı mı var? Onun bizim gönlümüzde tek ve yekta olması gerektiğini anlamak istememişlerdi.

Ben de ayak sürüyorum.

Anlamazlıktan geliyorum.

Tevil ediyorum yıllardır.

İnsan bilgisi ne kadarsa o kadar çok tevil edebiliyor. Bilgiyi nefsi hesabına kullanıyor. Saf bir zihinle bakamıyor, bilgisi Allah’a yaklaşmasına engel oluyor. Çünkü bilgiyi, defaatle algıladığı, kendisine pek çok şekilde bildirilen, ayrıntılandırılıp gösterilen emri yapmamak için kullanıyor. Neyse ki sonunda nedamet getiriyor. İneği boğazlıyor. Ama neredeyse boğazlamayacaktı…

Belki, umarım, inşallah bu ramazanda, İsmail’imi, Yusuf’umu, Bünyamin’imi, kıymetlim neyse onu, kurban etmek niyetindeyim. Sımsıkı tutup bırakmadıklarımı, tırnaklarımı geçirdiklerimi bırakmak azmindeyim. Anladım. Yine Yusuf’un dilinden anladım.

Ben hep ve en ziyade Yusuf’un dilinden anlarım.

  29.08.2011

© 2021 karakalem.net, Mona İslam



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut