Arşiv

Kâinatı Dinlerken

GÖZLERİMİZİ, SORAN VE ARAYAN BAKIŞLARLA çapı yavaş yavaş genişleyen bir daire gibi etrafımızda gezdirdiğimizde, kâinat eşsiz bir tablo olarak düşüverir gözbebeğimize. Kâinat bir tablodur. Hem de, hiçbir şeyin rastgele konmadığı, her şeyin özene bezene yerli yerine yerleştirildiği ve her bir şeyin birşeyler anlatmak istercesine bütünlük arz ettiği bir eşsiz tabloÖ

Bu tablo içinde de tablolar vardır. Bu harikulâde manzara içinde ayrı ayrı manzaralar bulunur. Manzaraların her biri, kendi içinde bir bütün olduğu gibi, birbirleriyle tezat halinde de değildir; bütünlüğü kâinat çapında da sürdürürler.

Bakış alanımızı büyütebilsek ve seyretsek bir gün kâinatı. Tâ sabahtan akşama kadarÖ Var mısınız?

Güneş, dünya üzerinde bir noktada doğmak üzere. Şafağın büyüleyici kırmızılığı suların üzerine, evlerin pencerelerine yansımış. Yapraklar üzerlerindeki çiğ damlalarıyla sabah banyolarını yapıyorlar. Hayvanlar o günkü rızıklarını arama telâşına girmeye hazırlanıyor. Kuşlar doğan günün güzelliğine karşılık verircesine en güzel şarkılarını söylüyorlar. Evlerde insanlar, günün koşturmacasına katılarak tablodaki yerlerini almak için ilk hazırlıklarını yapıyorlar.

Birazdan, havanın aydınlanmasıyla manzara değişecek. Sokaklar insan kalabalığı ile dolacak. Kuşlar nağmelerini bitirip rızık aramaya katılacak. Yapraklar banyolarını yapıp goncalarını beslemeye başlayacak. Hayvanlar rızık nasiplerini almak için koşuşturup duracak.

Güneşin tepeye yükseldiği öğle vaktinde ise, kuşlar, hafif esen rüzgârın güzelliğine karşı yeni bir nağme besteliyordur belki de. Yapraklar çiçeklenmiştir bile. Hayvanlar karınlarını doyurmuş olmanın mutluluğuyla çayırlarda kendilerince oynaşıyorlardır.

İkindi vaktinde, güneş yavaş yavaş bulutların ardına girmeye hazırlanırken, etraf ölümü hatırlatırcasına bir başka sessizliğe bürünür birden. Kuşlar cıvıldaşır, güneşin "elveda"sına cevap yetiştirirler. Çiçek, güzelliğini yeni doğacak günde sergilemek üzere kapanır. Hayvanlar, üzerlerine düşeni o gün de yapmış olmanın huzuruyla yuvalarına çekilirler.

Ve gün batar, akşam olur, gece gelir. Gece de ayrı bir manzaradır. Gökyüzünde artık güneş yoktur, ama esrarlı havasıyla ay, bir başka güzelliği sergiler. Göğün güzel yüzü milyonlarca gök kandiliyle süslenir. Hayvanlar uykuya dalar, çiçekler susar, yapraklar rüzgâr mızrabıyla gecenin tellerinde esrarlı bir melodi tuttururlar.

Bu manzaraları, bir gün, değişik saatlerde aynı yerde görebileceğimiz gibi; aynı anda ayrı yerlerde hem sabahı, hem öğleyi, hem akşamı yaşayan dünya üzerinde bir anda görebiliriz de. Bunu bir yapabilsek! İşte o zaman kâinat manzarasının ufacık bir bölümü olan dünyanın da kendi içinde ayrı ayrı manzaralar yüklü olduğunu, tüm canlılığıyla fark edebileceğiz. Ama bunun için, çok geniş alanları bir anda görebilecek bir göz mü lâzım diyorsunuz? Hayal gözümüz ne güne duruyor? Biraz hayal gücü, biraz tefekkür bu manzarayı seyre yeterli olur.

Seyrimizin zaman aralığını biraz uzatalım, isterseniz. Günler dakika, haftalar saat olsun. Bu defa, mevsimler tablosu karşılar bizi. Her bir mevsim ayrı ayrı güzelliklerle dolu bir vagon gibi gelir, yükünü boşaltır, sergisini dizer ve gider. Kışın soğuk rüzgârları içimizi titretir, kabul. Ama o lâpa lâpa yağan kış güzelini, karın o beyaz örtüsünü seyre de doyum oluyor mu? Baharda kuru toprak şenlenir, kuru ağaç yeşerip çiçeklenir, kuşlar cıvıldaşır, güneş gülümser. Yazın, bahar çiçeğinin meyvelerini devşiririz. Sonbaharda âlem, sanki ölüme gidişi yaşar, ama ilkbaharın yeniden diriliş müjdesi gezinir kalbimizde.

Her bir mevsim güzeldir. Her birinin gözümüze, gönlümüze, aklımıza, ruhumuza hitap eden güzellikleri ayrı ayrıdır. Üstelik bu düzen hiç bozulmaz, hep sırasını takip eder. Birşeyler fısıldamak istercesineÖ

Bu kısacık gezintide gördük ki, birbirine hiç benzemeyen âlemler, birbirine hiç de ilgisiz değiller. Sanki, kendilerinin seyircisi olan biz insanlara birşeyler anlatmak istiyorlar. Dünya güneşin etrafında dönüyor; mevsimler oluyor. Mevsimler bize ap ayrı güzellikler içinde, ayrı ayrı lezzetlerde binler yemiş ile geliyor. Kuşlar, o yemişleri getiren ağaçların dallarında bize cıvıldıyor. Güneş, güzellikler görmek isteyen gözlerimize lamba olup binlerce güzelliği seyrettiriyor.

Ama hepsi bizim dünyamıza gelip toplanıyor. Sabahlar yaşanıyor içimizde. Günler yaşanıyor. Mevsimler yaşanıyor. Aynı şeyi haber vererek, aynı düzene katılarak. Demek, hepsi aynı Düzenleyicinin, aynı Yaratanın emrinde. Demek hepsi tek bir Elin eseri. Demek hepsi bunu bize anlatmaya çalışıyor. Bizim de aynı düzenin içinde, aynı Yaratanın eseri olduğumuzu bildiriyor. Öyle olmasak, bütün kâinata muhtaç olur muyduk? Öyle olmasak, etrafımızdaki bütün mevcutlarla ilgili olur muyduk? Kuşun cıvıltısı bana neş’e verir miydi? Havaya her an ihtiyacım olur muydu? Kuşun cıvıltısı ruhuma, ağacın yemişleri bedenime besin olur muydu?

Hem, o Yaratanın rahmeti, şefkati ne de büyük. O Yaratan, ne kadar cömert. Ufacık bir midenin açlığına nasıl da binler çeşit yiyecekler sunuyor. Güzelliğe muhtaç gözlerime nasıl binlerce güzellik gösteriyor. Güzele âşık kalbime, nasıl binlerce güzellik yaratıyor. Hem de bu kadar hikmetli, bu kadar nizamlı ve düzenli bir şekilde, bu kadar kudret ile yaratıyor.

Kâinat sanki bir orkestra, kısacası. Her bir mevcut onun birer üyesi, her bir manzara notası ve hep birlikte her an bir "rahmet şarkısı"nı söylüyorlar.

İyisi mi, susalım, dinleyelim...

  27.12.2003

© 2021 karakalem.net, İnci Şirvan

  1.  Bu yazının geçtiği eseri incelemek -veya satın almak- istiyorum.



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut