BİRİSİNİN SİZE karşı samimi olduğunu nasıl anlarsınız? Veya sizinle olan samimiyetini nasıl ölçersiniz? Size karşı sıcak tavırları, lâtifeleri ve sizin sözlerinizi dikkatle dinliyor görünmesi, onun size yakın birisi olduğunu düşünmenize yeterli midir?
Aslında size verdiği sözleri ne derece yerine getirdiği, size karşı samimiyetine önemli bir işarettir. Davranışları ve konuşurken kullandığı kelimelerle sizi önemsediğini gösteriyor olabilir, ancak verdiği sözleri yerine getirmekte titiz değilse ve sizin olmadığınız ortamlarda, size yüz yüzeyken gösterdiği saygı ve ilgiyi korumuyorsa, o kişinin size karşı dürüstlüğü ve samimiyeti sorgulanmaya açıktır. Aranızdaki mesafenin kısalığını anlayabilmek için, yakın olduğunu bildiğiniz başka insanlarla münasebetlerine veya umum ahvaline bakıp sizinle olan muamelelerini de ister istemez gözlemlersiniz. Bu kişinin, toplum içinde de genel itibariyle söylediği ile yaptıkları birbiriyle uyuşmuyorsa, tavırları itimat uyandırmıyorsa, zaten bu haliyle sık sık suî zanna da kapı aralanmasına sebebiyet vermesi kuvvetle muhtemeldir. Bazen ortada kalan hatalar, yanlışlar, böyle kimselere kolayca atfedilebilir, bir çırpıda fatura onlara kesiliverir.
İbadetlerin ruhu nasıl ihlas ise, insanlar arasındaki münasebetlerin ruhu da samimiyet ve dürüstlük olmalıdır. Bu itimadı kazanabilmek, toplumda herkese karşı özü ve sözü bir olmaya çalışmakla, yani her durumda doğruluğu prensip edinmekle mümkün olabilir. Görüştüğümüz tüm insanlara karşı açık ve dürüst olabilmemiz, kendimize daha yakın gördüklerimize karşı samimiyetimiz için de önemlidir. Müslüman kardeşlerimizin tümüyle manen ne derecede kucaklaşabiliyorsak, dost ve arkadaşlarımızla münasebetlerimiz de o derecede sağlam ve sıcak olacaktır.
Bunun kulluk yönüyle, Allah’a karşı tavırlarımızda karşılığı ihlas mefhumudur. Ne kadar içten ve samimi şekilde kulluk görevlerimizi yerine getiriyor, ibadetlerimizi aksatmadan yapıyor ve böylece kendimizi Allah’a ne kadar yakın hissedebiliyorsak, o kadar da ihlaslı olma yolunda sayılırız. Ameller niyetlere göre değerlendirileceği için, yapacağımız işlerde niyetimizin ne olduğu ve ne kadar hâlis olduğu çok önemlidir. Başka bir deyişle, yaptığımız veya yapmak istediğimiz her hareket, o amelle ilgili düşüncelerimizde taşıdığımız maksat, kalbimizdeki istek ve iştiyak ile birlikte tartılacaktır.
Bediüzzaman Hazretleri ihlas ile ilgili şöyle demektedir:
“Bilirsiniz ve biliniz: Bu dünyada, hususan uhrevî hizmetlerde en mühim bir esas, en büyük bir kuvvet, en makbul bir şefaatçi, en metin bir nokta-i istinad, en kısa bir tarik-i hakikat, en makbul bir duâ-i mânevî, en kerametli bir vesile-i makasıd, en yüksek bir haslet, en sâfi bir ubudiyet, ihlâstır.” ( Lem’alar, Yirmibirinci Lem’a, İhlas Risalesi) |
Demek ki, ihlas, güzel maksatlarla başlanılan her işin, maddi ve manevi her türlü dünyalık menfaatlerin gölgesini düşürmeden safiyâne ve temiz niyetlerle sürdürülebilmesidir. İhlaslı olmak, aynı hassasiyeti koruyabilmek ve bu yolda samimiyet çizgisinden ayrılmamakla mümkün olabilir.
İnsanlara karşı da her zaman güzel niyetler beslemek ve bu niyetleri bozmamaya çalışmak gerekir. Rabbimizin yerine insanlardan beklenti içinde olmak, onlara karşı içten pazarlıklı olmak, yaptığımız iyiliklere mutlak surette karşılık beklemek ve gösteriş amacı taşıyarak olduğumuzdan farklı davranış biçimlerine tevessül etmek insanlarla münasebetlerimizi yaralayarak sûni zeminlere kaydırır. Benzer şekilde, Rabbimize karşı kulluk vazifelerimizde de gevşeklik ve riyâya sapmamız, O’nunla bağlarımızı mutlaka zayıflatacaktır.
İnsan, herhangi birinden önce kendisine dürüst olmalıdır. Dürüst olamayan kişi, iman ettiği doğruları yaşarken veya onların tersini yaparken, yapması gerektiğine inandığı şeyleri bilinçli şekilde ihmal edip yapmazken, en başta kendi iç âlemi ile yüzleşmekten kaçacaktır. Böylece hatasını görmek istemeyecek, bu yanlış yolundan vazgeçmek ve af dilemek için Cenâb-ı Hakk’a yüzünü dönmekte zorlanacaktır. Gün geçtikçe, işlediği bu hatalara alışacak ve aynı minval üzerine devam edecektir. Sadece kendisinin zarar gördüğünü düşünerek kendi doğrularını bile önemsemeyen insanın, dünyalık menfaati söz konusu olunca, başkalarını etkileyecek doğruları hiçe sayması, yakınlarındakileri kırıp dökmesi de kaçınılmaz olur. Yani ibadeti ibadet yapan, Yaradanla bağları kuvvetleştiren ihlas; samimiyet ve dürüstlük yönüyle bakılınca kişinin kendisiyle ve çevresiyle bağlarını tesis etmede de büyük ehemmiyet taşır.
Samimiyetsizliğin artması ve dürüstlükten uzaklaşılması, toplumu içten içe kemirir. İnsanları aldatarak, yalancılık, hırsızlık, rüşvet gibi haksız yollarla başkalarının hakkı olan para ve mallara el atmakla insanlar birbirinden koparak düşman haline geldiği gibi, hırs, haset ve bencillik gibi duyguları ön plana çıkararak, makam, mevki, şöhret edinme yoluna girmek te insanlar arasındaki samimane münasebetleri zamanla yok eder.
Bazı zamanlarda, bize yakın gördüğümüz insanların bizden uzaklaşma tehlikesi belirse bile, her halükarda amellerimizin ibresi, rıza-i ilahiyi göstermelidir. Aksi takdirde, mutlaka yanlış yoldayızdır ve taşıdığımız başka gayeler ihlasımızı zedeliyor demektir. İhlas, insanın Cenâb-ı Hakkı görüyormuş gibi davranması olduğuna göre, insanlara karşı dürüst olmak ta gıybet, dedikodu, suî zan gibi onlardan gizli, arkalarından yapılan ve zarar verici kötü hareketlerden kaçınmayı gerektirir. Onlara karşı içimiz ve dışımızın bir olması, düşüncelerimizin şeffaf olması samimiyetimizin göstergesidir. Konuştuğumuzda doğruyu söylememiz, münâfıklık alâmeti olan verdiğimiz sözü tutmamaktan kaçınmamız ve emanete riayet etmemiz, itimat edilen birisi olmamızı sağlar. Böyle olmak ise, kin, nefret gibi düşmanlıklardan uzak kalmayı kolaylaştırır, sevgi ve kardeşlik gibi duygulara kapılar aralar. Müslümanın müslüman kardeşi hakkında iyi temennilerde bulunması, gıyabında dua edebilmesi de samimiyetinin en güzel göstergesidir.
Rabbimiz bizi kendisine, kendimize ve çevremize karşı samimi olanlardan eylesin.