İyiliği ve Başarıyı Dünyaya Hapsetmek

Aytekin Akar

ÇOK İYİ birisi olmak. İyi birisi olarak tanınmak. Ve az çok iyi tanınan herkes tarafından da itibar görmek, takdir edilmek. Hayatını yoğunlukla bu çerçeve içerisinde sürdüren, hatta sırf bunun için yaşayan çok fazla insan olduğunu düşünüyorum. İnsanlık tarihinde, bugüne kadar nesilden nesile değiştirilerek, geliştirilerek çağımıza taşınan, az çok standardize edilmiş bir erdemler manzumesi üzerine bir hayat inşa etmeyi, tıpkı bir din gibi algılayan ne de çoktur. Toplumlarca genel kabule şayan olmuş davranışları benimseyip, tatbik etmeye gayret etmek yani iyi biri olmak, başkalarına hep iyilik yapmak ve böylelikle “iyi bir hayat” yaşamak. Kendinden çokça vermek ve karşılığında da bir yolunu bulup bol miktarda geri alabilmek. Kendisinin ve tüm insanlığın bu dünyada sağlık ve refah içerisinde yaşaması için fedakârane çalışmak, ter dökmek… Herhangi bir dinin emirlerini bütünüyle benimsemek yerine, bu yaşayış biçimini ideal bir hayat felsefesi olarak kendilerine şiar edinen ve mukaddesatmış gibi kabullenen insanlar sayısızdır. Bu felsefenin moda tabiriyle guruları da sık sık ön plana çıkıp, çalışıp çabalayarak insanların refahına katkıda bulunmuş, insanlara bu şekilde örnek olmuş, yaşantı ve sözleriyle bu yolu nasihat eden şöhretli zatlardır diye düşünebiliriz.

Modern hayat felsefesi de diyebileceğimiz bu yaygın tarza göre, aslında insanın önemi, örnek oldukları insanlar dışında, sadece kendi doğumu ve ölümü arasındaki kesite sıkıştırılmıştır. Aklı ile kavrayıp mantığı ile sorgulayarak, diğer insanlara sadece bu dünyada faydasını görebilecekleri bilgi ve fikirleri öğrenmek, bunları yaşayabilmek, o insanın değerini belirler. Buna göre, topyekün hayatın gayesi, önemli ve başarılı birisi olmak, bu yönüyle örnek olmak, hatta geride unutulmayacak, minnetle anılacak bir isim bırakmak olmalıdır. Yılmadan var gücü ile çalışmak, azmetmek, sabretmek gibi başarıya götüren ve bu hedefi destekleyen her hal ve hareket insana değer katar. Çoğu zaman bu felsefeye göre, toplumun neticeyi değerlendirmesi de ilginçtir: diploma, makam, servet, şöhret, geride iyi isim bırakmak… İşte başarılı olmanın göstergesi en fazla bunlardan birinden ibarettir!

Peki iyi insan olmak, kendini sürekli geliştirerek, öğrenerek insanlara dünyadaki hayatları için fayda sağlamak, önüne konulan dünyalık hedeflere erişmek velhasılı başarılı olmak insana yeter mi?

Eğer dünya için yaratılmış olsaydık yeterdi. Halbuki dünya, kendimiz, çevremiz ve tüm insanlık için yaptıklarımızın, yapabildiklerimizin haricinde, asıl ahireti kazanmak için vardır. İnsanlara faydalı olmak ta, ahireti kazanabilmek hedefine hizmet eden bir araçtır.

Başarının getirdiği ise ne ebediyen ne de dünyada bile kalıcı bir mutluluk değildir. Huzurun kaynağı dünyada olmadığı gibi, bu dünya ve üzerindekiler uğruna yapılan ve başarılan hiçbir şey de imtihanı geçebilmek için yeterli değildir.

Başta başarılı olmanın bir şartı olan çalışmak fiili de sadece kişinin isteğine kalmış bir tercih mevzu değildir. Allah’ın (c.c.) dilemesi, engelleri kaldırması ve kişinin cüzî iradesini kullanmasıyla yapılabilecek bir fiildir. Ayrıca, kişinin elinde olmayan çalışmaya engel olacak, çalışma imkânlarını veya verimini düşürecek, ortadan kaldıracak her türlü durum neticesinde çalışamayan veya çalışsa da kendisinin haricindeki sebepler yüzünden dünya gözüyle başarılı olamayanlar, önemsiz insanlar olarak mı kabul edilmelidir? Bu insanların, dünyada mutlu olma hakları yok mudur? Herşey kişinin dünyada başarılı olmasına mı endekslenmelidir?

İnsan için güzel ve faydalı telâkki edilen fiiller, örneğin insanı yücelticiymiş gibi dinin yerine kabul gören hümanist fikirler, ne kadar İslâmiyetin yerine ikâme edilmeye çalışılırsa çalışılsın, ufku kabrin ötesini aşamadığı gibi dünyada da mutlaka soluksuz kalıverir. Zira dünyadaki düzen, insana gayreti ile hak ettiğini doğrudan verme veya nizama uymayan fiillerine mutlaka bire bir hak ettiği cezayı verme kudretinde değildir. Öyle olsa, imtihanın sırrına uymaz, birçok durumda cennet ve cehennemdeki mükâfat ve mücazata da gerek kalmazdı. Bir miskal kadar bile olsa yapılan her hareketin ahirette bir karşılığı varsa, başarının da kökenini ve meyvesini de sırf bu dünyada aramak beyhude olmalıdır.

Üstelik imtihan maksadıyla, şartların çoğu gerçekleşse dahi başarı yolunda ilerleyen insanlardan kimine başarı nasip edilir, kimine de edilmeyebilir. Her halükarda insan, başarınca da başaramayınca da imtihan edilir. Neticede dünyada başarısız olanlar, Allah’ın (c.c.) katında, ahiret yönüyle başarılı olmuş veya dünyada büyük başarılara “imza atmış” denilen insanlar, aslında uhrevi cihetten hakikatte başarısız kimseler olabilirler.

Öyleyse iyi bir insan veya başarılı biri olmak, dünya hayatını aşan şümullü bir hakikat olmasaydı, iki belirsiz nokta arasında, boşlukta ve sabun köpüğüne benzeyen geçici mutluluk baloncuklarından başka bir kazanç vermeyen idealler olurdu. Varlıkları da yoklukları da, bu vasıflarla nitelendirilen insanlar için isimlerinin anılması dışında, dünya hayatının sınırlarını aşacak bir mana ifade etmezdi.

O halde, çok iyi bir insan olabilmek, hayatta başarılı olabilmek, çok iyi bir kul olmakla ölçülmelidir. Hadis-i Şerife göre, en hayırlı insan olmak, insanlara en çok faydası dokunmakla mümkün olabildiğine göre, o halde dünya cihetiyle iyi birisi olabilmek; güzel olanı sırf kendisine yönelik yaşamanın yerine topluma dönük yaşamak, öğretmek, paylaşmak, sevdirmek, örnek olmak, ihtiyacı olanlara da kayıtsız kalmamak ve böylece hem kendisinin hem insanların fayda sağlamasının yolunu açmakla mümkün olabilir.

Başarıyı başarı yapan, İslami meşruiyetinin olması ve fayda getirmesidir. Ona giden yol da, Cenab-ı Hak’tan istemek, O’ndan ümit kesmemek, gayretle, sebatla çalışmak, sabırlı olmak, tevekkül etmek, yanlış hırs, haset ve hevesâta tevessül etmemektir. Dünyada pek çok kişinin elde edilen dünyalıklar cihetiyle başarı kabul ettiği hedefleri, ahiret gözlüğü ile ölçüp tartıp bu yönüyle başarı olup olmadıklarını değerlendirmek gerekir. Aksi takdirde başarılı olma arzusu, insanda doğuştan var olan şöhret olma sevgisini gözleri karartacak ölçüde körükleyecek, kibir, riya gibi tehlikeleri içeren “hubbu cah” denilen tuzağa düşürecektir.

Velhasılı asıl güzel olan, ahireti kazandıracak olan başarıdır. Dünyalık her başarı ise, ancak faydalı ilime, hayıra, doğruya, kulluğa hizmet ediyorsa istenmelidir. Hem de, verilene kadar ve en çok ta verildiğinde günâhlara düşme riskleriyle dolu, normal zamanlardan çok daha zorlu bir imtihan süreci yaşanacağını da bilmek, dünyalık kazançlarını uhrevi kayıplarına asla değişmemek şartıyla.

  26.04.2011

© 2021 karakalem.net, Aytekin Akar



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut