Zamanla akmak

YOLCULUK, BİRAZ heyecan, biraz tedirginlik, biraz da naiflik ve hüzün. Ilık bir telaş, tatlı bir his, coşkun bir hareket. Uzun yolculuklar başka bir muamma; bilinmeze, keşfe, keyfe, kedere uzanan bir muamma. Heyecan verici olduğu kadar, içinde korku ve keşif barındırır.

Bulunduğun yerde sabitlik her şeyi durgunlaştırır, sıradanlaştırır, bayağılaştırır. Değişmek, dönüşmektir yolculuk. Nehir ne kadar akıcı ve değişkense, göl de o kadar sabit ve durgun.

Göl tabiatlılar gölgelerinden ayrılmazlar; mekâna mıhlarlar kendilerini. Zamanı mekânla sabitlemişler, akışkanlığa kapamışlardır kapıları. Dünyada en güzel yer bulundukları yer, hayatın merkezi ayaklarını sabitledikleri noktadır. Tek çiçek, tek bahar onları mutlu etmek için yeter.

Nehir tabiatlılar öyle midir? Bulundukları yerde kıpır kıpırdırlar, macera çağırır onları. Kulakları uzak seslerde, gözleri gördüklerinin ötesinde, hayalleri akıllarının çok ilerisinde, diyar diyar gezmektedir. Masal masal dolaşırlar 80 günde devri âlemi. Usanmazlar, bıkmazlar, yorulmazlar. Yürekleri o zevki tatmıştır bir kere, vazgeçemezler.

Keşif kadar, keder de bulsalar yine de yeni yolculuklara çıkma heyecanının taşırlar. Heybeleri istek doludur, heyecan doludur. Çelebi adımlarla belde belde, ülke ülke, kültür kültür dolaşırlar. Rüyalarının süsü, gönüllerinin gülüdür seyahat.

Seyahat atına binmişlerdir bir kere, inmek bilmezler. Yolculuk karakterleri, seyahat tabiatları olmuştur.

Kimi de dış yolculukla, iç yolculuğu birleştirir. Dışın etkilerini içinde, içinde bulduklarını dışta görür. İkisini ilişkilendirir, bağlantılar kurar. Yolculuktan maksat hakikati bulmaktır onun için. Her şey bir anlam ve semboldür. Çölün sonsuzluğu, harfler arasındaki boşluk, yüksek dağlar, coşkun akan nehirler, dalgalı deniz; içinin sesi, içinin rengi, içinin mozaiğidir.

Bir de gezer görmezler vardır. O kadar yer, o kadar ülke gezmişler, çok şeyi bakmış fakat az şey görmüşlerdir. Güzel manzaraları fotoğraf makinelerine kaydetmeyi unutmazlar ama dimağlarını nakış gibi işlemeyi, zihinlerine kazımayı, ruhlarına kaydetmeyi ihmal ederler. Bakış sıradansa nerede olunduğunun, nereye gidildiğinin pek önemi yok. Kendi sabitliklerini her yere taşımaktan başka bir şey değildir yaptıkları.

Zaman su misali akar, zamanın kendi nehirdir. O nehre düşen istese de sabit olamaz, değişe, dönüşe akar. Hayatı, hadiseleri harfi bakan o nehirde hakikate akar. İster hep aynı yerde durdun, ister diyar diyar dolaşsın; harfleri taşır hep, harfler de onu. Kitap kitap, sayfa sayfa, satır satır, kelime kelime okur her şeyi, her bir şeyi.

Nazarında çiçek yıldız kadar değerlidir. Kâh yıldızlara çıkar oturur, kâh gonca gülün yaprakları arasına. Kâh bulutla kayar, kâh yağmur damlasına binip yere iner. Dağların zirvesinde, denizlerin derinliklerinde yorulmak bilmeden gezmekte, anlam peşinde koşmaktadır.

Nasıl, böyle bir yolculuğa çıkmaya hazır mıyız? Zaman nehrine düşmüş kâinat akarken,

bize düşen nedir?

  07.02.2011

© 2021 karakalem.net, Hüseyin Eren



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut