D/okunsun mu Yusuf sizin de yüreğinize?

Kalbimizin arayışlarına açık adrestir Yusuf 91-92 arası. Bir o duvara çarpıyoruz başımızı, bir berikine: "Biz hataya gömülüp gitmişiz işte.." diyeniz bir gün, "bugün size kınama yok” diyeceğiz bir başka gün.


ÖTEDEN BERİ şaşarım. Alemlerin Rabbi nasıl olur da fani bir kulunun sözünü alıntılar? Çok yerde İbrahim’in [as] sözünü Kendi sözü eyler mesela: “Batan şeyleri sevmem!” Nuh’un [as] sözünü kelamı arasına alır. Yeri gelir Yakub’un[as] ağzından konuşur, yeri gelir Yusuf’ça [as] hitap eder. Hazreti Lokman’ın oğluna babacan konuşmasını seslendirdiği de olur, Yunus’un [as] ateşli yakarışıyla da, Eyyub’un mahzun çığlığıyla da ağız birliği eder. Niye ama?

Bu kutsi tercih, bana öyle geliyor ki, kullarını onurlandırmak adınadır. Hem sözü alınana hem sözden alınmak isteyene şereftir bu… “Sizinle hem yoldaşım hem haldaşım hem solukdaşım!” demeye getiriyor Rabbimiz.

Allah sözlerinin arasında insan sözlerinin olması, O’nun sözlerinin her insanın dudağına değesi sadelikte olduğunu somutça göstermek içindir. İşte bu kadar “yanımızdan konuşur” Allah. İşte bu kadar eğilir seviyemize. Kur’ân’ın bir adı olan “Tenezzül”ün içini doldurur; tenezzül eder biz acizlere. Kur’ân’ın unuttuğumuz anlamı olan “okuma”yı hakkıyla yerine getirir; içimizi okur bizim, içimizi okutur bize. Pekâlâ hakkı olduğu halde tepeden bakmaz sözleriyle bize… Kimse itiraz edemeyeceği halde, tahakküm edasıyla konuşmaz. Nezaketle konuşur. Şefkatin anadiliyle hitap eder. Gönüllü katılımımızı bekler emirlerine. Zorlamaz. Zorlamamızı da zorlanmamızı da çirkin bulur.

İnsanî şaşkınlıkları ve beşeri sürçmeleri sözlerinin katına alan Alemlerin Rabbi, her gün gözümüzün önünde yaptığı bir başka işin benzerini yapıyor aslında.

Yağmur gibi dokunduruyor sözlerini kirpiklerimize. Denizlerinde çalkalanan tuzlu suları göğe kaldırdığı gibi, içimizin çalkantılarını duru sözler olarak katına alıyor. Muhtaç olana, özleyene, hasretle yanana, dudağı kavrulana hep yine ama hep yeni bir yağmur olarak dokunduğu gibi, vahyin göğünden bize taze dokunuşlar indiriyor. Gönlümüze serinlik bahşediyor. Yüreğimize su serpiyor.

Yağmurun yağışı çok eskidir. Ama her yağışı yenidir, her dokunuşu tazedir. Yağmur herkese yağar, her yere iner. Ama her kişiye özeldir, her pencere önüne kendince birikir, her saç teline dokunuşu bi’tanedir.

Kulların ağzından gelen her söz, bir kul olarak hepimizin ağzına gelesidir, değesidir. Sanki o sözler Kur’ân’ın göğünde bulutlar gibi bekleşmektedir ve ihtiyaç olduğunda taze damlalar gibi dokunacaktır yüreğimize. Kur’ân’ın zikrettiği her hal, canlandırdığı her diyalog gün gelip bize değecektir, bizim gerçeğimiz, bizim taze yağmurumuz olacaktır.

Rabb-i Rahimimizin halimizi anladığının işaretidir bu. İnsanlık hallerimizin O’nun tarafından anlaşılır olduğunun zarif fısıltısıdır.

Yüreğimizin tam ortasında akıp duran halleri söze döküyor aslında Rabbimiz. Dilsiz acılarımızı seslendiriyor. Suskun sızılarımız için ağzımıza dil veriyor. Yakıcı pişmanlıklar için kelime tutuşturuyor dudaklarımıza.

İşte bu yüzden, tam da bu yüzden, Kur’ân okuyan kendisiyle tanışır, kendine doğru yürür, kendi yüreğini adımlar, yitik cennetinin altından akan ırmakların çağıltısını duyar.

Örnek mi?

D/okuyalım mı Yusuf 91’ve 92’yi yüreğimize?

Yusuf 91: “Doğruya doğru, Allah seni bize üstün kılmış, biz hataya gömülüp gitmişiz işte…”

Yusuf’un kardeşleri, kuyuya attıkları, unuttukları, unutturdukları Yusuf’u kendilerine iyilik yapar halde bulunca, derin pişmanlıklarını ve yakıcı utançlarını işte bu ayetin anlam yatağına akıttılar kan revan…

Yusuf’un [as] kardeşlerine söylediği ise Allah sözünün arasına katışarak gelir 92. ayetle: "Bugün sizi kınayıp ayıplama yok, Allah sizi affetsin, O merhametlilerin merhametlisidir."

Artık hem Yusuf sözüdür bu, hem Allah sözüdür. Yusuf’ça bir civanmertliğin arkasında durmuştur Rabbimiz. O kadar ki, Yusuf’un sözünü söze etmiştir.

Aslında böylece, kardeşlerinin Yusuf’a yaptıklarını Kendisine yaptığımızı anlayacağımız “o gün” biz mücrimleri bu sözle karşılayabileceğinin müjdesini vermektedir. Biz de kuyuya atmadık mı Rabbimizin hatırını? Biz de unutkanlık zindanlarına sürmedik mi Yaradanımızın kadrini? Biz de nankörlükle karşılık vermedik mi Yusuf’ça güzel iyiliklerine? Biz de Rabbimizin bize verdiği ile, hatta Rabbimiz bize verdi diye Rabbimize kafa tutmaya kalkmadık mı utanmadan?

Yusuf kadar güzeldir işte bu bağışlama cümlesi. Bu güzelliğe muhatap olmak için, “Doğruya doğru, biz hataya gömülüp gitmişiz işte” harbiliği, duruluğu gerekiyor elbet. Yusuf yüzlü olmaya can atanları Yusuf sözlü olmaya da çağırıyor bu cümle: “Sen de bağışla…” Yusuf yüzlülerle muhatap olmanın gereğini hatırlatıyor Yusuf’un kardeşleriyle ağız birliği ettiğimiz o cümle: “Biz hataya gömülüp gitmişiz işte…”

Şu kısa ömrümüzde ya bir Yusuf rolünde oluruz ya kardeşleri rolünde. Ya bir yanlış yapmışızdır Yusuf’ça güzel bir kalbe. Ya da bir yanlış yapılmıştır Yakub’un gözlerden sakındığı gibi sakındığımız Yusuf yüzlü kalbimize? İncitmişizdir; kaçınılmaz. İncinmişizdir; kaçılmaz.

Yanlış yapanlar ve yanlış yapılanlar sahnesi burada. Bu sahnede yeri olmayan kaldı mı? Bu senaryoda rolü olmayan var mı? Hepimiz, her birimiz, korku ve ümit arasındayız işte. Ya Yusuf 91’i söyleyecek olma korkusu ya Yusuf 91’in bize söylenecek olması ümidi.

Benim ömrüm Yusuf 91’i yüreğime değdirecek pişmanlıklarla dolu. Hata yaptım, ayıpsız değilim. Saklıyorum sadece. Yusuf 91’i can kulağımla duyma hasretleriyle dolu. Bana da hata yapıldı. Hangi birini sayayım? Ben yanlış yaptım ve bana yanlış yapıldı.

Kulların hatasız olmadığı şu dünyada, başka seçenek var mı ki? Kulların hatalı olduğu şu kısa ömürde, Yusuf 92’yi duymayı özleyen yok mu benim gibi? Yusuf 91’i kardeşlerinden duyacak olsa, hiç bekletmeden Yusuf 92’yi söylemeye hazırlanmış olanlar yok mu benim gibi?

Bu ayetler orada dururken kimse masum sayamaz kendini. O sözler, idrakimizin göğünde yağmur yüklü bulutlar gibi bekleşirken, kimse o sözlerin dokunmasıyla ıslanmaktan kurtaramaz kendini.

Ömrümüzün özetini çıkarsak, sahiden öz bir geçmiş yazsak, Yusuf 91 ve 92 yeter bize. Farklı sahnelerde, farklı zamanlarda, farklı oyuncularla hep aynı repliği söyleyerek geçirdik bu ömür. Siperimiz Yusuf 91 ve 92. Herkes oraya atmış kendini; çaresiz.

Kalbimizin arayışlarına açık adrestir Yusuf 91-92 arası. Bir o duvara çarpıyoruz başımızı, bir berikine: "Biz hataya gömülüp gitmişiz işte.." diyeniz bir gün, "bugün size kınama yok” diyeceğiz bir başka gün.

Demek ki Yusuf 91'in "nüzul sebebi"yiz her daim. Ya arefesindeyiz Yusuf 91'in ya ertesinde. Ya söyleyeniyiz ya söyleneni. Biz yaşadıkça iniyor ayet. Nefeslendiğimiz her yere siniyor o sözler. Pişmanlıklarımızın ve kırgınlıklarımızın yarıklarına değiyor. Yağmurun açtığı yaralar gibi kırıyor kabuğumuzu. Dilimize değmekten öte bir d/okunuş sunuyor bize. Yüreğimizin sesi oluyor. Kalbimizi tercüme ediyor. Her hatada yeniden titreyen sinir uçlarımızda tazelenen tomurcuklar gibi yeni/den büyüyor o sözler.

Çıkış yok Yusuf 91-92 arasından. İyi ki, yok. Tüm özgürlükler burada. Omzumuzu çökerten yüklerin hepsini bu arada çözüyoruz. Ayağımıza pranga vuran pasların cümlesi bu arada eriyor. Kin ve nefreti bu arada nefeslenerek siliyoruz kalbimizden. Küskünlüğü ve dargınlığı, uzaklıkları ve soğuklukları bu(a)rada tüketiyoruz. Kalbimizin kanatlarına sonsuz bir gök aralıyor bu iki sözün arası.

Doğru ya doğru, ya özür dilenecek biriyiz ya da özür dileyecek biriyiz. Hem özür dilenecek biriyiz hem özür dileyecek biri. Hem aldandık hem aldattık. Hem hıyanet ettik biz, hem hıyanet edildi bize. Çırpınışlarımızın hepsi Yusuf 91’in avuçlarında sakinleşecek ve Yusuf 92’nin kucağında yeni baştan teselli bulacak.

İşte şimdi kendimi Yusuf 91’in dizi dibine mahzun ve mahcup bırakıyorum. Kendilerine mahcup olacağım sözler söylediklerim, haklarına girdiğim kardeşlerim benim: "Doğruya doğru; Allah sizi bana üstün kılmış, ben ise hataya batıp gitmişim."

Hiç kimseden bu sözü duymayı hak etmeden yaşamaya razıyım. En kötüsü Senai olan bir toplum, en iyisi Senai olan toplumdan hiç şüphesiz daha güzeldir. Hep sözü benden duymayı hak eden kardeşlerim olsun etrafımda; daha çok sevinirim.

Ben Yusuf 91’in dizi dibindeyim. Dileyen herkes gelsin yanıma. Ömrümün geri kalanını bu köşede beklemeye değer görüyorum. Başka ne işe yarar ki bu ömür? Koskoca bir ömrün hızla tükenişini, vaktin elimden hüzünle kayıp gidişlerini, hayatımın hüsranla eksilmesini hangi kârla telafi edebilirim ki?

Edebilirim, ümitliyim.

Harika bir ümidim var benim. Seve seve paylaşmak isterim.

Üstelik Yusuf’un kardeşlerinden daha da fazlasıyla ümitlenmeyi hak ediyorum. Yusuf yüzlü Peygamber’e [asm] Yusuf’un kardeşlerinin Yusuf’a yaptığının daha kötüsünü yapmamış olduğumu sanıyorum. Sonunda, en sonunda şu sözü duyarım diye umuyorum. Bu sözü en son hak eden olmayı bile kurtuluş biliyorum: “Bugün seni kınayıp ayıplamak yok, Allah seni affetti, çünkü merhametlilerin en merhametlisidir O.”

Sahi, Yusuf sözlü Peygamber’den [asm] Yusuf tebessümlü bir söz olarak duyulmuş değil miydi bu söz? İlk söyleyeni alemlere Rahmet Peygamberim [asm] ise, son söyleyeni niye olmasın? Son söylediği, en son söylediği ben niye olmayayım?

  07.01.2011

© 2021 karakalem.net, Senai Demirci



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut