Felsefe gözü ve uyarının adresi

Mehmed Boyacıoğlu

KUR’ÂN-I HAKÎM’İN hikmetiyle kâinata bakan mümin, orada var edilenleri olağan üstü ve olağan şeklinde iki parçaya ayırmaz. Var edilenler üzerindeki sanatı, güzelliği, keremi, şefkati, nimeti görür. Bu nimet içindeki in’âmı fark eder. Onunla Mün’im-i Hakîkî’yi sıfat ve isimleriyle tefekkür eder.

Felsefe gözü ise her gün olup biteni, ülfet perdesi ile gizler. Var edilenlerin bir silsilenin, bir zincirin görünüşte sonucunda var edildiğini görmekle bu zincirdeki sırayı bilmekle, keşfetmekle güya sırrı çözer. Her an olup durduğunu görmekle de üstüne sıradanlık perdesini çeker. Küfranla nimetin üzerini örter, onu gizler.

Buna karşılık, ara sıra görüneni, görünüşte düzenden çıkmış olanı nazara verir.

Felsefe çömezinin bu bakışına, yine felsefeyle alude Avrupalının icadı olan medyanın sihirli gücü yardım eder.

Mesela, dünyamızdan bin üç yüz defadan büyük güneşin, bizi her gün ışığı ve ısısı ile şenlendirmesinin haber değeri yoktur. Onun saniye sapmayan hareketlerinin televizyon, radyo ve gazetede bahsedilme değeri yoktur.

Ama güneş tutulmasının haber değeri vardır.

İnsanlığın üçte ikisinin temel gıda maddesi olan pirincin muson rüzgârları ve yağmurları perdesi ile yaratılmasının ve onunla bir kerem, şefkat ve rahmetin izhar edilmesinin haber değeri yoktur.

Felsefe şakirdi yeryüzündeki mevkileri de turistik değeri olan ve olmayan diye ikiye ayırmıştır.

Oysa söz gelişi, bir çiçeğin büyüme evresinde ne kadar nüans vardır. Yine, bir ağaç yaprağının, kuruma döneminde yeşilden kırmızıya geçişinde ne kadar ince fark vardır. Bu süreçte ne kadar da çok ince detay vardır: bir gün fotoğrafı çekilen bir çiçekte görülenle ertesi hafta çekildiğinde görülecek manzara aynı değildir; güneşin gelme açısı değişmiştir. Yaprak biraz daha kırmızıya kaymıştır. Sonuçta, görülen şey yenidir.

O sebeple, “turistik yer” arayışına da gerek yoktur aslında.

Medya vasıtasıyla, rahmetin vesilesi olan yağmur da artık “meteorolojik uyarı”larla verilir oldu. Herkese getirdiği binler fayda gizlendi. “Meteoroloji uyardı, falan bölgede yağış!”, “meteoroloji ikaz etti, filan ilin kuzey ilçelerinde aşırı yağış! (“Aşırı”nın ölçüsünü hangi sönük akıl biliyorsa!) Vatandaşların ve ilgillerin sel ve heyelan olaylarına karşı dikkatli olmaları gerekiyor.” türünden haberler günümüzün birer parçası oldu.

Başkası neyse de, habercilik yapan ehl-i dinin, aslında, felsefe tilmizi Avrupa aracı olan, bizim malımız olmayan bu yayın vasıtalarını kullanırken, değerlerimizi yıpratmama hususunda çok dikkatli olmaları, Rabbimizden şikâyeti çağrıştıran başlıklar kullanmamaya özen göstermeleri gerekmez mi?

Yine de, birilerinin uyarılması gerekecekse, ikaz edilecekler listesinde şunlar yer almalı:

Fedakârlık, îsâr gibi ulvi duyguları değil uygulamalı öğretmek, haklarında birkaç kelimelik bilgi vermeyi bile beceremeyen bir eğitim sisteminin yetiştirdiği ve sonuçta mahrum yerlerde “bir yolunu buluncaya kadar” kalabilen memur.

Milletin değerleri ile barışık olmadığı için, halkla bütünleşemeyen, sonuçta çiftçiyi tarlasında, bahçesinde ziyaret ederek ona destek olmayan ziraat mühendisi ve teknisyeni.

Tarımı ihmal eden, toprağına sahip çıkamayan, bu sebeple verimli arazileri sele, erozyona kaptıran; sonuçta şehirlere göçerek orada sefalet kuşakları oluşturan kitleye, olmadık yerlerde derme çatma binalar yapma izni veren, sonra da oy mülahazasıyla bu binalara tapu verdiren siyasetçi.

Hemen her mekânı beton ve asfalt dökülecek, ya da apartman dikilecek bir yer nazarıyla bakan şehircilik anlayışı.

Büyük düşünmeyen, dolayısıyla yaptığı plan günü kurtarmaktan öte gitmeyen, park ve bahçe gibi yeşil alanları geniş tutmayan belediyeci.

Belediyenin borçlarını uygunsuz yerlerde arsa üreterek kapatmaya çalışan açgözlü anlayış.

Vadinin içinin derenin, ırmağın hakkı olduğunu anlayamayan, fıtratın dilinden bihaber kimseler.

Beton sevgisi ve beton ile özdeşleşen, esnek ve geniş düşünememe güdüklüğü.

Kısacası, Allah abes iş yapmaz; her işte bir hikmeti vardır. Yarattığı hikmete uymamamız sonucu verdiği “musibet”ler de “isabet”lidir.

Bize düşen söylem ve davranışlarımızı O’nun fıtrat kanunlarına uydurmaktır.

  23.12.2010

© 2021 karakalem.net, Mehmed Boyacıoğlu



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut