Uzak kal tuzaklardan yüreğim

Aytekin Akar

HAYATIM BİR arzular yumağı. Dünyaya dair isteklerim hiç tükenmez. Sanki mutluluğum, gözümü bu aleme açtığım andan beri beklentilerimin karşılanmasına endeksli. Ve sanki benim için mutluluğun nerelerde saklandığını, nasıl yakalanabileceğini ben biliyorum yalnız. Elbette, az da olsa soruyor, okuyor, dinliyorum ama nihayetinde yüreğim ve aklım beni hep inandığım, hissettiğim yönde sürüklemeye devam ediyor. Düşüncelerim mantıklı görüneni tasdik etse bile, kalbim tatmin olmadıkça, huzura giden yolda olduğuma bir türlü ikna olamıyorum. Biliyorum ki huzurum, en başta huzura giden yolu adımlıyor olmama bağlı.

Bazen beklentisiz, ümitsiz bir anda apansız konuverir mutluluk avuçlarıma. O demlerde, gözlerim sevinç pırıltıları saçar, ayaklarım yerden kesilir. Rengarenk çiçeklerle dolu, cıvıl cıvıl bir bahçeye açılır hayat evimin kapıları. Ama mutluluklarım süslü birer kelebektir benim, ömürleri kısacık. Kanatlarının takati yetmez olup, gözlerini dünyaya zamansız kapatıverince, benim de gündüzüm geceye, baharım kışa dönüşüverir. Gülmeye doyamayan gözlerim, yaşlarını salıverir hüzünlü yalnızlığıma… Aslında düşünsem, düşe kalka ilerlemeye çabalarken çarpıp kanattığım yaralarımın acısını zamanla unutmak, kabuk bağlamalarına alışmak ne büyük bir nimettir, belki anlardım.

Fark ediyorum ki, yıllarca ne tür şeylerden mutlu olmuşsam, en çok o tür şeylerin yokluğundan elem duymuşum. Hayatın içinde zihnim ve yüreğim nelerle meşgul olmuşsa, gün geçtikçe kendimi de yalnızca onların gerçekliğinde bulur olmuşum. Kimi zaman huzuru bol parada hissetmişim, az kazandığımda huzursuzluk girdabında kaybolup gitmişim. Kimi zaman, başkalarına nasip olup bana verilmeyenlerin derdine düşüp ruhumu şükürsüzlük kafesine kapatmışım. Güzel gördüklerim, güzel bildiklerimin haricindekiler illa ki bana hepten çirkin gelmiş. Gönlüm her kimdeyse, başkası bana ‘el’, kalbimin dışındakiler bana hep ‘diğer’ olmuşlar. Çoğunlukla benliğim bana, kardeş olduklarımdan daha imtiyazlı gelmiş.

Eskiden beri hamurumu nelerle yoğurduysam, kalan ömrümde de belli ki onlarla yaşayıp gideceğim. Hemhal olduklarım, artık silkinmemin çok zor olduğu birer parçalarım haline geldiler. İçim dışım hep yaşadığım olmuş, istikbalim ise yaşamak istediklerime âmade beklemekte. Anlıyorum ki beni ben yapan, hayallerimdeki insanın çok ötesinde, en çok mâzimde yaşadıklarım ve sonra da istikbalde yaşamak istediklerimden ibaretmiş.

Bazen başıma gelen bir olayda, dilime, yabancı olduğum garip dünyevi menfaat sözleri, yüreğime nerelerden kapıp besleyerek büyüttüğümü kestiremediğim fevri duygular hücum eder. Hatta bazen etrafımda da ilmine, sözüne büyük hürmetim olmasına rağmen, içine düştüğü duruma karşılık kendinden hiç beklenmeyen hallere bürünenleri hayretle izlediğim olur. Öyle zorlu bir imtihan ki bu alemde yaşanan, insanoğlunun tökezlemeyeceği engel, düşmeyeceği çukur yok. Ülfete düçar halde yaşayıp giderken, modernlik, ilim, sanat, çağın gerekleri gibi, tonla teşrifat ile sakınmadığımız haller, aslında şeytana ve nefsimize verdiğimiz tavizler. Gün gelir damlaya damlaya içimizi en zayıf noktalarımızdan deliverirler. O an neye uğradığımızı bile anlamayabilir, kendimizi kasvete bürünmüş halde dipsiz zulmet kuyularında buluveririz.

En zor zanaat, hayat. Zira önüne gelen kalitesiz ve yanlış ölçüde kumaşlarla, kip oturan, yakışan, güzel bir elbise dikmesi beklenen terzi veya onulmaz bir hastalığa adım adım yürüyen bir hastasına doğru tedavi yolları arayan doktor gibi, elimizi, kolumuzu bağlı hissettiğimiz zamanlar vardır. Ömür sermayemiz, cüz’i irademizle tenekeye dönüştürüp ziyan ettiğimiz veya elmasa dönüştürüp kıymetlendirdiğimiz akçelerimizdir. Rabbimizden aldığımız peşin ücret, yaptığımız kullukla kıyas dahi edilemez. Sermaye kalemleri türlü türlüdür: Kazanmadan istikbalimizden harcadıklarımız, bir koyup yüzler, binler aldığımız, fark edemeden kaybettiklerimiz, tükenmez bilip içten içe eriterek heba ettiklerimiz…

Yüreğimiz şimdiye dek nelerle beslendiyse, belli belirsiz ama sürekli hangi hayaller uçuştuysa dimağımızda, hep onları arzular, huzuru onları elde etmekte ararız. Bizim bile gözden kaçırdığımız, mihenge vurmadan içimize nüfuz eden irili ufaklı kirler, kalb deryasının pak yüzeyine doğru sızdıkça, derinlerdeki incilerimiz gün yüzü göremeden birer birer kaybolup giderler.

Öyleyse gel ey yüreğim… Dünya tarlasının gizli, açık bataklıklarına rast geldikçe saplanıp kalmamak için, ellerini, ayaklarını daha bugünden sicimlere dolamaktan vazgeç. Zorlu günlerinde, ansızın patlayacak gaflet kurşunlarına kurban gitmemek için seni evirip çeviren Rabbine şimdiden iltica et. O’nun kendi siperine aldıklarından olmak için yalvar ve çabala. Şu an farkında olmasan da, darbelere açık kırılgan hassalarını hedef alan ve günbegün o noktalarını zayıflatan arzu ve isteklerin, mecralarından taşarak sapmalarına, bir gün seni yutmalarına müsaade etme.

Unutma ki, cazibesine kapılıp alkışladıklarının alkışladığın tüm günahları senin de boynundadır. Kendi kuyunun kazılmasına yardımcı olman ne hazin bir aldanıştır. Kirlerini nedamet çeşmesinde tevbe sularıyla yıkayıp paklamaya çabalamadan, kendi ellerinle besleyip besleyip altından kalkamayacağın hallere koyma. Tatmini, zevale giden ve sonu elem olan fani lezzetlerde değil, Rabbini anmakta ara. Sevdiklerini O’nun için sev ki, sevmen de kıymetlensin ve O’nu seven sevdiklerinle O’na kavuşabilesin.

  26.12.2010

© 2021 karakalem.net, Aytekin Akar



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut