Misyon, komisyon ve kesirler

“Misyon” ve “komisyon” Frenk kökenli kavramlar. Birbiriyle ilişkileri var. Diğer anlamları yanında, “misyon” bir görevi, belli bir hedefi olan bir işi, “komisyon” ise bu iş veya görevi yapmak için kendine yetki verilen bir heyeti anlatmak için kullanılıyor. Aslına bakılırsa bir misyon bir komisyona delege ediliyor (to delegate). Bizdeki yaygın deyimiyle komisyona havale ediliyor.

Türkçede komisyona havale etmek, bitmesinden çekinilen, korkulan, bu sebeple de zaman kazanmak istenerek sürüncemede bırakılan işler için kullanılmıştır. Açıkçası bizde komisyonlar pek sağlıklı yürümez.

Komisyonun ne olduğunu bilmek için, önce ne olmadığını bilmek lazım. Komisyon, bir kitabın on bölümünün on ayrı kişiye yazdırılması değildir. Ya da, yine kitaptan gidersek, onun farklı bölümlerinin, aralarında dil ve üslup birliği olmayan kimselerce çevrilmesi değildir.

Komisyon, dediğimiz gibi, fertlerin belli bir misyona odaklanmalarıdır. Ancak böyle bir uğraşıdan sonra ortaya çıkan eser komisyon ürünü olur.

Yani, on farklı uzmanın kitaptaki her bir resme, şekle, grafiğe, tabloya, cümle yapısına, paragraf oluşturulmasına aynı anda on zihinle, yirmi gözle bakmasıdır. Alan uzmanının, edebiyatçının, çocuk veya genç gelişim uzmanının, ölçme ve değerlendirme uzmanının, müfredat geliştirme uzmanının, grafikerin, resimcinin ilh. aynı metne kendi gözleri ile beraber bakmalarıdır.

Komisyonların verimli yürümesi için, üyelerinin mümkünse mesleklerinde en mükemmel kimselerden, deyim yerindeyse branşlarında onar numara olan fertlerden oluşması gerekir. Diyelim bir eser yazılacağı zaman branş alanında, müfredat geliştirmede, ölçme ve değerlendirme hususunda en iyi, çocuk ya da genç gelişimi alanında en mükemmel, grafik ve çizim konusunda en mümtaz kişilerin bir araya gelmesi gerekir.

Ancak bu ideal durum çoğunca gerçekleşmez. Alanında en iyi olan öğretmen, diyelim özel ders veriyordur; düzenini bozup başkente gelmek istemez. Müfredat geliştirme uzmanı söz gelişi, bir kasabada esas işinin yanında ticarete de başlamıştır; onu bırakıp da oluşturulan komisyona katılmak istemez.

Bu yüzden komisyonlar branşları itibari ile istendik fertlerden oluşamazlar.

Komisyonları verimsizleştiren başka bir faktör, üyelerin aynı maksat çevresinde bir araya gelemiyor olmalarıdır. Oysa bir komisyon ancak kendine verilen görevin etrafında odaklanmış kimseler sayesinde verimlidir. Diyelim, kaliteli bir kitabın ortaya çıkarılması. Böyle değilse; yani komisyon denilen bu topluluk biri evi yakın olduğu için, diğerinin çocuğunun başkentte bakıma ihtiyacı olduğu için, bir başkası kırsalın mahrumiyetlerinden kurtulmak için, birinin aşiretten veya partiden adamı olduğu için bir araya gelen derme çatma bir grup ise bunlardan verim sağlanamaz. Nitekim sağlanamadığı da elimizdeki kitaplardan çok iyi görünüyor.

Bunlar üzerinde düşünürken adediyet sırrını biraz daha iyi anlar gibi oldum. Dört elif (veya 1) alt alta gelse 4 kıymeti var. Bir maksat için 1111 i (bin yüz on bir)i gerçekleştirmek için yan yana gelirlerse, 1111 deki birinci birin, matematikçilerin deyişi ile basamak değeri bin kat, ikincinin değeri yüz kat, üçüncünün değeri ise on kat artmış oluyor. Bu hem “1” kalmak hem de bir maksat için bir araya gelmekle mümkün oluyor.(*1)

Yani çarpmayı, çoğalmayı, adediyet sırrı ile artmayı sağlayan şey gerçekten “1” olmak ve bir maksat çevresinde kenetlenmektir. Bu kuvvetin sağlanması için kendi alanında çok başarılı olan hakiki “1”lere ihtiyaç vardır.

Komisyonların sağlıklı işlemesini engelleyen başka önemli bir sebep fertlerdeki, kesirler mesabesindeki beşeri zaaflardır.

Evet, beşeri zaaflar kesirler gibidir. Bilirsiniz, harita ölçekleri payı bir olan kesirlerle ifade edilir. Payda ne kadar küçükse o haritanın ölçeği o kadar büyük, göstereceği ayrıntı o derece fazla, ne kadar büyükse ölçeği o derece küçük; göstereceği ayrıntı o kadar azdır deriz. Yüzeysel bir nazarla bakılırsa gördüğümüz sayı öncelikle “1” dir, hatta altında da pek çok rakam olduğundan dolayı büyük görünür. Söz gelişi, 1/10.000 lik harita ölçeğinin 1/25.ooo den büyük olduğunu öğrenciye anlatıncaya kadar epey ter dökeriz. Ancak, kesri küçük olan ölçek büyüktür.

Bunun gibi, insanlardaki kıskançlık, haset, benlik, korku, mal sevgisi, makam hırsı, gıybet, yalan, iftira gibi hasletler çoğaltan, kıymet kazandıran değil, değer kaybettiren unsurlardır.

Mesela kıskançlık ve makam sevgisi gibi fena hasletleri bulunan bir komisyon üyemizin, bir de söz taşıma gibi kötü bir özellikle malul ise, onun değeri 1 değil 1/3 tür. Bir başkası benlik ve yalan ile malul ise, değeri görünürde “1” iken gerçekte ½ dir. Dolaysıyla bunların bir araya gelmesinden artı değer değil, eksi değer çıkar.

Çünkü bu toplulukta sahih ir birliktelik yoktur. Çoğalma da, kesirlerin çarpılması gibi sonuç verir. Dört kere dördün on altı etmesi sahih bir birliktelikle olur. Ama sahih olmayan, suri bir birliktelikten, maksatları aynı olmayan kimselerin bir araya gelmesiyle oluşan tesadüfî bir birliktelikten kuvvet çıkmaz. Ondan 1/3 ün 1/3 ile çarpılmasından 1/9 elde edildiği gibi kuvvetsizlik ve zaaf çıkar.(*2)

Sonuç olarak hakiki “1”lere ve onların değerli bir maksat etrafındaki sahici birlikteliklerine ihtiyacımız var.


  1. Said Nursi, Lem’alar, “Yirmi Birinci Lem’a”, s. 151.

  2. Said Nursi, Mektubat, “Hakikat Çekirdekleri”, 73. Madde, s. 509.

  02.11.2010

© 2021 karakalem.net, Muhammed Şeviker



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut