Taraf’a açık mektup

Mehmed Boyacıoğlu

BAŞTAN ŞU tespiti ortaya koyalım. Kendini Müslüman olarak tanımlayan birinin adaletten yana olmaması düşünülemez. Rabbini Adl ismi ile bilen birinin, zulmü hoş karşılaması düşünülemez. İnandığı Kitapta, birbirini takip eden ayetler içinde dört kez mizandan ölçüden, kılı kırk yarmaktan söz edilen bir kimsenin, adaletin zıddı olan zulümden yana olması düşünülemez.

Zulmü kimin işlediği önemli değildir; zulüm Nöron yapmışsa da zulümdür, gadir Stalin yapmışsa da gadirdir; adaletsizlik Saddam yapmışsa adeletsizliktir; haksızlık bizim başımıza çöreklenen bazıları yapmışsa da haksızlıktır.

Zulmün kime karşı işlendiği de önemli değildir; Kur’ân’a adanmış bir hayat tarzını yaşamaktan ve yaymaktan başka maksadı olmayan Said Nursi’ye yapılmışsa da zulümdür. “Evlad-ı Kerbelayık. Be günahık. Ayıptır. Zulümdür. Cinayettir’ diyen Seyit Rıza’ya karşı irtikâp edilmişse de zulümdür, komünizm suçlaması ile hapishanelerde her türlü işkenceye maruz kalan gençlere karşı işlenmişse de zulümdür. Milliyetçilik suçlaması ile birilerinin tabutluklara konulması da zulümdür.

Anadolu denilen bu topraklardaki zulmün dile getirilmesinde, gizli işlenmişlerinin deşifre edilmesinde son birkaç yıldır yaptığı cesur yayınlar ile Taraf Gazetesinin büyük bir payı olmuştur. Özellikle askeri bürokrasinin işlediği adaletsizliklerin ortaya çıkarılmasında gazetenin üstlendiği rol her türlü takdirin üstündedir.

Bu tür yayınların, milliyetçilerin ve dindarların büyük bir kısmının, konjonktürel kaygılar ile bazı kesimlerin zulümlerini dillendir(e)meme eğilimlerinin görüldüğü bir dönemde yapılması da ayrıca takdire değer bir husustur.

Ezcümle, bazı dindarların, 1932’den başlayıp 1950’ye kadar süren ezan yasağını, sırf birinci adamı suçlar duruma düşmemek için 1938’den başlattığı bir dönemde, Taraf yazarlarının, 1920li ve 1930lu yıllardaki yanlışları açıkça yazabilmeleri övülmeye layıktır.

Ancak, bu artılarının yanında söz konusu gazetede, zulme uğrayanlar listesinde ciddi bir eksiklik de hemen her gün göze çarpmaktadır. Gazetenin yazarları dışlanmışlar, zulme uğrayanlar listesinde sık sık “Aleviler, Kürtler ve solcular”a; yine aynı sıklıkta, “Aleviler, Kürtler ve gayrimüslimler, özelde Ermeniler”e yer veriyorlar.

Bu sıralamada dikkati çeken üç yanlışlık var: Birincisi “ve” ya da “virgül (,)” birbirine benzeyen kavram ya da nesneler arasında konulur. Mesela elmalar, armutlar ve kirazlar denir; elmalar, armutlar ve kerevizler denmez; zira sonuncusu bir sebzedir. Aynı yanlışı medyanın çoğu, Iraklı unsurlar söz konusu olduğunda da yapıyorlar: Kürtler, Araplar ve Şiiler. Oysa Kürtler homojen olarak Sünni iseler de, Arapların içinde hem Sünni hem Şii bulunur. Burada da solcular içinde kendini Sünni olarak tanımlayanlar da vardır Alevi olarak da. “Kürt” etnisetiyi (vehmi bir kavramdır, sevmem kendisini) içine alan bir terim iken, Alevi ya da Sünni bir inanç kategorisidir. Kürtlerin de hemen hepsi Sünni’dir.

İkincisi, daha önemlisi, gazete genel olarak okunduğunda hissedilen şey şudur: sanki anayasasında kaç yerde laiklik vurgusu yapan T.C bir Sünni devletidir, onun kurallarına göre yönetilmektedir. Sanki kontrollü bir din yoktur, sanki imam ve vaizler minberlerde Sünniliğin bütün itikadi prensiplerini ve pratiklerini istedikleri gibi anlatabilmektedirler. Alevilileri ve diğer dini kimlikleri kısıtlayan kurallar sanki Sünni çoğunluğu serbest bırakmaktadır…

İkincisinden beslenen üçüncü yanlış; bu sıralama bir refleksi, kendilerini Türk ve Sünni olarak tanımlayanlar arasında, vehmi de olsa “bölünüyoruz” endişesinden kaynaklanan bir korunma hissini tetiklemektedir. Bu da gazetenin adalet ve zulüm konusundaki cesur tavrının etkisini boşu boşuna azaltan bir husustur.

Başta düştüğüm, zulmün her türlüsünü kötüleme, ayıplama kaydını hatırda tutarak derim ki:

Gazetenin sık sık dile getirdiği, isteğe bağlı olmasını savunduğu Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi bir Sünni akait ve ilmihal dersi değildir. O bir dinler salatasıdır ve en önemli fonksiyonu, birilerinin yanlış anladığı laiklik anlayışını güçlendirmektir.

Cumhuriyeti ele geçiren oligarşik azınlık, Iraklıkların Saddam için söyledikleri “hüve kâne àdilen fi zulmih (O zulmünde adil idi)” sözünü hatırlatacak şekilde, zulüm yapmada epeyce adil davranmıştır.

Onun zulmünden azınlık gayrimüslimler de çekmiştir, Aleviler de komünistler de bazı milliyetçiler de.

İşte ben gazetenin eksik bıraktığı o listeyi, Sünnilere ilişkin bazı detaylarla tamamlıyorum:

1925 Şapka İnkılâbı bahane edilerek Erzurum’da, Rize’de, Trabzon’da Güneydoğunun diğer yerlerinde idam edilenlerin tamamı Sünni’dir. (İçlerinde Kürt de vardır Türk de. Altanların muhterem pederlerinin bu hususta yazdıkları ortadadır.) İsim vermem gerekirse, Şapka Kanunundan iki yıl önce yazdığı kitap yüzünden, Aliler Mahkemesi tarafından zulmen asılan İskilipli Atıf Efendi Sünni’dir.

Menemen olayı bahane edilerek Ege ve Marmara bölgelerinde sürgünlerle, hapis ve idamlarla perişan edilenler Sünni’dir. Meşum hadiseden sonra, seksen küsur yaşında müebbet hapse mahkûm edilen ve hapiste vefat eden Erbilli Es’ad Efendi Sünni’dir.

1949’dan 1990lara kadar devam eden 163’den mahkûm edilenlerin hemen hepsi Sünni’dir. Bunların içinde, beraat ettiği halde polis tarafından işkence ile öldürülen bile vardır: Nazillili terzi Mehmet Oğuz.

163 kalktığı halde, menhus ruhunu devam ettiren 216’dan birçok Sünni yazar mahkûm edilmiştir, hâlâ davaları devam edenler de vardır.

Kısacası T.C. hiçbir zaman Sünni bir düzen (establishment) olmamıştır. Onun yetkilerini cebir ve hileyle gasp eden bir azınlık, tuzu kuru bir dalkavuk kitlenin dışında, hemen her kesime karşı zulüm ve yanlışlıklar yapmıştır. Bu yanlışlıkların en katmerlisi de maalesef Sünni çoğunluğun payına düşmüştür.

Devlet yetkilerini ele geçiren bu azınlık, bunu Sünni niteliği ile değil; yanlış anladığı laiklik ile ve bazı ülkelerden apardığı tepeden inmeci ve faşizan anlayışları uygulamaya koymasıyla yapmıştır.

Hepimizi, sadece azları değil hepimizi, kıskaca alan bu cendereden çıkışın ve herkesi rahatlatacak bir hürriyet havansa kavuşmanın yolu, bugünkü manzarayı doğru okumaktan geçer.

Mezkûr gazetenin çalışanlarına, bu müspet havanın solunmasında yapacakları çalışmaklarda başarılar diler; kendilerine selam sevgi ve hürmetlerimi sunarım.

  12.10.2010

© 2021 karakalem.net, Mehmed Boyacıoğlu



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut