Ziyadesiyle kişisel bir ‘tavzih’…

KARAKALEM’İN, HİÇ de azımsanmayacak sayıdaki gönül ve fikir dostlarımız için, hem dergisi, hem kitapları, hem de internet sitesiyle taşıdığı anlamın farkındayız. Karakalem dergisinin çıkan her yeni sayısı; Karakalem imzasıyla çıkmış her yeni kitap; karakalem.net’te çıkan her yeni yazı veya temayüz eden her yeni isim, biliyoruz ki, gönül ve fikir dostlarımız için hayata daha bir şevkle tutunmak için bir vesile teşkil ediyor. Hele ki mü’minlerin ya uhuvvet adına otoriter bir sosyalliğe yahut hürriyet adına uhuvvetten kopuk bir bireyselliğe mahkum göründüğü bir zeminde, uhuvvet ile hürriyeti birbirinin rakibi kılmayacak bir sosyal hayatın imkânlarını arayan mü’minler için Karakalem ismi bir ‘yol arkadaşı’ yahut bir ‘sığınak’ niteliğinde…

Bunu böyle bilince, Karakalem için yapması gerekenleri yeterince, gereğince yapamıyor olmanın Karakalem dergisinin, Karakalem kitaplarının ve karakalem.net’in editörü olarak benim için ne anlama geldiği aşikâr. Uzunca bir zamandır, siteye yeterince emek sarfedemeyişin ızdırabını ifade etmem zor. Siteyi her açışımda, geçen yılın fî tarihinden bugüne hiç yenilenmemiş halde öylece duran eskimiş editörden yazısının ruhumda uyandırdığı utancı da… Yeni yazılarla arz-ı endam eden her günün sitemizin sabırlı takipçileri için ne anlama geldiğini bildiğim halde, yeni bir yazı yazamıyor olmanın hüznünü hele…

Hele ki, bir yılı aşkın bir zamana rağmen hâlâ derginin 13. sayısının çıkmamış olması… İkibuçuk yıldır Karakalem’den yeni bir kitabın çıkmamışlığı…

Editörünün yaşadığı böyle ağır bir ‘inkıbaz’ haline rağmen, Karakalem’in yeni ve sebatlı kalemler tarafından güncellenebilmiş olması ise, bu süreçte en büyük teselli idi bizim için. Bu bakımdan, böyle bir dönemde sitemize yeni bir heyecan getirebilmiş Mona İslam kardeşimize, sebatla yazmaya devam eden Murat Türker ve Hüseyin Eren kardeşlerime, münhasıran sitemiz için olmasa da sitemize de yazıyor olan sevgili Senai’ye bu bakımdan kucak dolusu teşekkür ediyorum.

Yine, böyle bir dönemde, mahcubiyetimize aldırmayıp dergimize çıkacak en yeni sayısından başlayarak abone olan, ama bu arada eski sayılarımızı da topluca edinip arayı bu şekilde değerlendirmeyi düşünen okuyucularımıza da gönül dolusu teşekkür borcumuz var.

Karakalem’in çıkabilmesi için gerekli desteği aksatmadan hissettiren Karakalem Gönüllüleri’ne de…

Bu zor dönemeçte bir tesellimiz ise, dergi, kitap ve site itibarıyla yaşadığımız bu ‘inkıbaz’ haline karşılık, seminerlerimize ısrarla devam edebilmemiz idi. Karakalem seminerlerinin her ay devam edebilmesi, Risale-i Nur’dan beslenen özgün bir düşünce damarı olarak temayüz etmiş Karakalem’in bu noktada durmadığını, kurumadığını, akmaya devam ediyor olduğunu ve biiznillah devam da edeceğini göstermesi bakımından sanırım hepimiz için ziyadesiyle önemliydi.

Şimdi, böyle uzun bir girizgâhtan sonra, uzunca bir aradan sonra yazılmış bir ‘Editörden’ yazısını ‘ziyadesiyle’ kişisel kılacak kısma herhalde gelmiş olduk…

Yazmalıydık, yazamadık; dergimiz bu arada çoktan çıkmış olmalıydı, çıkaramadık; kitaplar bilgisayarımızın masaüstünde değil, okuyucularımızın masalarında olmalıydı, olamadı; bu noktada sorumluluğumuzun farkındayız ve mazeret üretmeye de hakkımız olmadığını biliyoruz.

Ama bir ‘tavzih’e herhalde mezunuz diye düşünüyoruz.

Bu dönemeçte, hafızamıza, kağıda, bilgisayara kaydedilmiş nice yazı, dergi ve kitap konusu olmasına rağmen, Karakalem’in editörü yazmadı, yazamadı… Çünkü bu süreçte yazacak olsam, yine bu süreç içinde canımı acıtan unsurlar karşısında can acıtan yazılar çıkacaktı muhtemelen. Her gece sabaha yazma kasdıyla bilgisayarda açtığım yeni dosyalara mukabil her sabah o dosyaları satırlarla doldurmaktan beni alıkoyan en önemli sebep, buydu: yazıyı, hele ki mü’minler arasında, bir silaha dönüştürmemek… Can acıtmayı murad edenlerin dahi canını, “Mü’minin şe’ni kerîm olmaktır; zahiren le’im olsa bile iman cihetinde kerîmdir” hakikatince ve “Mü’min kardeşini sever ve sevmeli; fenalığı için yalnız acır” sırrınca, acıtmamak; belki sadece ‘acımak’la yetinmek…

Karakalem, akıl ve kalb beraberliğine şiar ediniyor, vicdanları ihtizaza getirmeyi murad ediyor ise eğer; öfkeden beslenmeden ve ‘antitez’ durumuna düşmeden ‘tez’lerini dile getiriyor olmaktır yazarlarına, özellikle de editörüne yakışan. Ve işte bu noktadaki ziyade hassasiyet idi kalemimizi bir süreliğine kurutan. Can yakan, kan damlayan yazılar bizim işimiz değil…

Eh, bu uğurda hiç yazmamayı bile göze alabilmişliğimiz iledir ki, bir hevesle, bir inatla, bir öfkeyle yazmadığımızı biliyor olmanın rahatlığı var şimdi yüreğimizde.

Dergimizin 13. sayısı, kapak yazısı ‘Kuyu’ 19 ay önce yazılmış olduğu halde bu yüzden bekledi.

Yeni kitaplarımızın ilki ‘Oyuncak Tamirhanesi’ de öyle…

Bu yüzden, siteye bir yazdık, bin yazamadık…

Ama çok şükür, tekrar başladık işte…

Haftaya taze haberler yüklü yeni bir ‘Editörden’ yazısından görüşmek üzere, selam, özlem ve muhabbetle…

--Editör

  20.09.2010

© 2021 karakalem.net, Editör



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut