Ya kimden sorulur?

Mehmed Boyacıoğlu

BU GÜNLERDE gündemin başköşesine yerleşen 12 Eylül darbesinden sanırım on beş yirmi gün kadar sonraydı. O zamanki Tercüman’da yazan Yavuz Donat köşesinde şu minvalde bir yazı kaleme aldı: yaşlı bir teyze suların akmadığını sıkıyönetim komutanına şikâyet etmişti. Oradaki yetkililer de kendinse, bunun buraya taşınacak bir şey olmadığını; konunun Ankara Sular idaresinin işi olduğunu söylemişler. Yazar da bunu mizahi bir tarzla okuyucularına duyurmuştu.

Yirmi iki yaşımda iken, bu haberi nasıl anlayıp yorumladığımı şimdi hatırlamıyorum. Ancak, otuz yıl sonra şöyle düşünüyorum: Teyze bütünüyle haksız mı sizce? Söylediklerinde bir hakikat payı ok mu?

Akil baliğ olmuş; salimen düşünme ve ona göre yapıp etme yetisini kazanmış her kişinin yaptığı elbette önce kendisinden sorulur. Böyle olunca sular idaresinin mühendis ve işçilerinin kusuru neden askeri bürokrasiden ve onun payandası olan partiden sorulsun ki denebilir. Ama durum hiç de öyle değildir.

Bir müessese ki, bir topluluğun hayatında ya bizzat ya da yan kuruluşları vasıtasıyla seksen yedi yıl etkili olmuşsa, suların akmadığı da ondan sorulur, trafik sıkışıklığı da ondan sorulur, ihracattaki yolsuzluklar da ondan sorulur, ticaretteki yolsuzluk da ondan sorulur.

Abartıyorsun denebilir? Hayır, efendim, hiç de abartmıyorum. Bir örnek verelim: 1980li yıllarda, bazı yanlışları olan, ancak milletin dünyaya açılmasında büyük emeği olan bir zat ihracatı kolaylaştırıcı mevzuatı yürürlüğe koydu, serbest piyasa modeline geçti. Sonuçta ne mi oldu? İhracatta hissedilir bir artış yaşandı, ancak naylon faturalar ve hayali ihracat da gündeme geldi. Almanya’da İngiltere’de Fransa’da işleyen serbest piyasa ekonomisi burada tam olarak işleyemedi. Neden? Bunu, yalnızca mevzuattaki boşluklara bağlamak tatmin edici bir açıklama olur mu?

Çünkü ülkede çok ciddi anlamda bir değerler boşluğu vardı. 1930lu yıllarda yürürlüğe konan, her türlü semavi ilkeyi dışlayan bir eğitim rüzgârı, acı meyvelerini yıkıcı bir fırtına olarak on yıllar sonra veriyordu.

İşin acı tarafı “iktidar”lar değişti, onca bakan geldi ve gitti, ama o sistemde ciddi bir değişiklik gerçekleştirilmedi. Okullardaki müfredat programlarındaki bütün önemli değişiklikler, ya bizzat CHP’nin iktidarda olduğu ya da onun zihniyetini restore etmek için gelen askeri idareler döneminde yapıldı. Bunlar da aslında değişiklik sayılmazdı; yapılan büyük ölçüde, bazı Osmanlıca ifadelerin yerine yeni kelimelerin konulmasından ibaretti. Materyalist, aşkın tanımayan zihniyet aynen korundu. Örnek olarak 1962 yılında hazırlanan Sosyal Bilgiler Dersi müfredatı ve 1983 yılında hazırlanan tarih ve coğrafya derslerinin müfredatları gösterilebilir. Diğer hükümetler döneminde yapılanlar ise, esasla ilgili olmayan cüzi ayrıntılardan ibarettir.

CHP zihniyeti bazen zımnen, bazen de alenen şunu demektedir: bizim dışımızdaki hükümetler bayındırlık hizmetlerini yapabilirler, ancak insana dair hiçbir konuya dokunamazlar, dokundurtmayız. Hatta şunu da diyebilirim; şu anda kültür bakanının CHP kökenli olması böyle bir sembolik yenilginin eseridir.

Böyle olunca, bir iyiliğe ya da kötülüğe sebep olan onu işlemiş gibidir sırrınca, göz önündeki bunca eksiklik ve kusurlar elbette resmi ideolojinin sahibi olan partiden sorulacaktır.

Araştırmaları dünya çapında ses getiren bir üniversitemiz niye yok? Atıflar indekslerinde, özellikle sosyal bilimler alanlarında niçin çok sayıda makale ve araştırmamız yok? Şehirlerimizde, son seksen yıl içinde, turistlerin ilgisini çekecek, fotoğraflarını zevkle alabilecekleri kaç kamu ya da özel binamız var? Her yıl niye Kıbrıs adası kadar bir toprak parçamız erozyon ile yok oluyor? Her tatil gününde trafik kazalarında niye savaş görmüş bir ülkenin kaybettiği kadar can kaybediyoruz?

Çünkü o zihniyet aşkın ne varsa rafa kaldırmıştır. Milletin, tam olarak yaşayamasa bile, kalbinin derinliklerinde küllenmiş bütün değerlerini yıkmaya kalkmıştır. “Allah hakkı” ve “kul hakkı” değerleri atıp laik bir ahlâk inşa edilebileceğini sanmıştır.

Din fıtratın tercümanıdır. Biz birkaç yüz yıldır bu selim fıtratın tercümanı olan dini ideal anlamda yaşamıyorduk. Ama onu inkârın, ona sırtını dönmenin, ona ait ne varsa tarihe gömmeye çalışmanın senaryosunu bu ülkede CHP yazmış ve uygulamıştır.

Malum parti bugün seksen yedi yaşını tamamladı. Muhasebeler yaş günlerinde yapılır. Yaşanan olumsuzluklara bir de bu gözle baksalar ve bir özeleştiri yapsalar, hem kendi siyasetlerinin, hem de milletin geleceği açısından büyük bir şans olacaktır. Umarım, “ilkelerimizden ödün vermedik, vermeyiz” demeyi sürdürmezler.


Not: Tüm alem-i İslam’ın Fıtr Bayramını tebrik eder, hepimiz için hayırlara vesile olmasını rabbimden dilerim.

  09.09.2010

© 2021 karakalem.net, Mehmed Boyacıoğlu



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut