Bağrına basacak bir eser bırakmak

“BEDİÜZZAMAN’I GÖRENLER”, “Bursa’da Bediüzzaman Haftası” etkinliğin son halkasıydı; İsmail Doruk, Erdoğan (Rıdvan) Utangaç, Veli Işık Kalyoncu, Ali Çakmak ağabeyler konuşmacı olarak katılmışlardı programa.

Bu dört ağabeyin yan yana durup yüreklerimize bakışı bile bir dersti. Konuşmasalar bile duruşları, bakışları, tevazu ve mahviyetleri salonu sekine ile dolduruyordu. Azdı onlar artık, azlara azami ihtimam ve hürmet etmeliydi. Salondaki sükûn; sekine köprülerinin karşılıklı kurulduğunu gösteriyordu.

Mekânın estetiği, anlatılanların yaşanmışlarca anlatılışı, ışıkların ışıltısı, bir şeyler almak için algılarını açmışların salonuna dolduruşu; farklı bir mekân ve zaman ortamı oluşturmuştu.

Nurani iklim; sineleri, zihinleri sarıyor, akılları dinlendiriyor, vücuda hiffet veriyordu. Adı anılan başta Bediüzzaman ve talebelerinin ruhaniyetleri orada olsa gerekti; İslam büyükleri anılınca ruhaniyetleri oraya gelirmiş.

Matbaadan bir Risale çıktığında evladı gibi ona sarılır, “Ben gidebilirim” dermiş Bediüzzaman. Bu tavır bile biz fukaralara büyük bir ders; geride bırakacak bir hizmet eseriniz yoksa gitmemelisiniz. Gitmek istemiyorum demek yok, her zaman sevkıyat var kabrin öbür tarafına; ahirette seni kurtaracak bir eserin olmadığı takdirde fani dünyada bıraktığın eserlere kıymet verme.

Gitmeyi de o denli hazır olmalı hizmet erbabı; yerine dolduranı bulunca dünyaya aldırmadan, aldanmadan terk edebilmeli. “Kabrin arkası için çalışınız, hakiki saadet ve lezzet oradadır” ı unutmadan hayatı hizmetle doldurmalı Nurun talebesi.

Bugün bağrımıza basıp da “Ben gidebilirim” diyebileceğimiz bir hizmet eserimiz yoksa ziyandayızdır. Eser bırakanlar “gidebilirim” derler, boş geçirenler deve kuşu gibi başını kuma sokarak hezeyanlarla uğraşır, dünyalık başarılarla avunur.

Bediüzzaman’ı görenler gördüklerini anlattılar; götürebilecek hizmet eserleriyle salonu dolduranların gönüllerini doldurdular. Zaman akıyor, dünya durmuyor gidiyor; bizden sonraki nesile bağrımızda biriktirdiğimiz, bırakabileceğimiz bir hizmet eseri var mı? Salon bunun sessiz evet cevabını veriyordu; dörde kırk, kırka dört yüz, dört yüze dört bin…

Bediüzzaman ve talebeleri sadece yılda bir haftada mı anılmalı, anlaşılmaya çalışılmalı? Kalan haftalar ne olacak? Gerçi Risale-i Nur’u açıp okuyan Said Nursi ile Kur’an’ın dellalı makamıyla görüşür, konuşur fakat sosyal bir etkinlik olarak yaşayan talebelerinin bir araya getirip gençlerle buluşturulması daha sık yapılmalı. Nur mirasının onlara safiyane aktarılması, birinci ağızdan dinletilmesiyle olsa gerek.

Bediüzzaman’ın 60. vefat yılında kaç “Bediüzzaman’ı Görenler” i göreceğiz ve dinleyeceğiz. Gelecek yılı beklenmeden değişik etkiliklerle “Görenleri” daha çok görmeli onlardan hizmet dersleri devşirmeli değil miyiz?

O gece Ördekli Kültür Merkezine “Zamana Düşen Işık” düşmüştü, biz de o ışıktan düşen huzmeleri toplamaya çalıştık; sarılacağımız bir esere birkaç not düşmek istercesine.

Defterime bakıyorum da daha çok boş yer var. Bediüzzaman ve talebelerini, Risale-i Nur’u, Kur’an’ı ve Resul-ü Erkemi şefaatçi edip Rahman ü Rahim’in dergâhına el açıp yalvarıyorum: Ya Rabbi dünyada ve ahirette inayetini üzerimizden eksik etme, bizi affettiklerinin zümresine ilhak eyle.

  04.04.2010

© 2021 karakalem.net, Hüseyin Eren



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut