CEMALLİ SABIR

Zehra Sarı

HAYATIMIZDAKİ TÜM değişimler; biz onları olumlu ya da olumsuz olarak tanımlayalım; bu değişim anlarındaki tecelli eden güzelliklere ulaşmamız için birer vasıtadır. Değişimlerden olumlu olarak gördüklerimize şükrederek, zorlandıklarımıza ise sabrederek mukabele edebildiğimizde, inanan kişi için daima kazanç vardır.

Ene bahsinin anlatıldığı bir seminerde, beni çok şaşırtan, ama bir o kadar da hayatın sanıldığı gibi zor olmadığını anlatan, ‘afakî malumatın nefse gelişinde enenin şuurlu bir tel olarak çalışırsa musaddak olacağı, bundan da nur ve hikmet oluşacağı’ meselesiydi. “İnsan, bunu enesi ile dönüştürmüyor, malumat zaten nur ve hikmet, enesi şuurlu ise aynen böyle nur ve hikmet olarak kalıyor şayet değilse kötü şeyler oluyor” denilmesi; bana, Asr Suresi’nde tavsiye edildiği üzere; birbirine hakkı ve sabrı tavsiye edenler bulunduğu sürece; bu dünyanın dağdağasından sahil-i selamete çıkmanın mümkün olacağını düşündürdü.

Arkadaşımla Riyaz-üs Salihin okuyoruz; sabır bahsi. Dersi yaparken arkadaşın ikizlerinden biri diğerini topa tutuyor; bu esnada bağırışmalar da epeyce fazlalaşıyor. İki dakika önce derse gelebildiği için şükreden arkadaşım; sabrın anlatıldığı süreçte adeta sabretmekle imtihan oluyor. Bana okumaya devam edersem sevineceğini söyleyerek, çocukların birbirine zarar vermesini önlemeye çalışıyor. Bir taraftan beni dinlemeye, diğer taraftan bebeklerden birinin, eline geçirdiği bir cismi kardeşinin başına vurmasını önlemeye çalışıyor. Tevafuk da bu ya, sabırla ilgili ayet ve hadisler arka arkaya geliyor; “Muhakkak ki, ölüm tehlikesiyle ve açlıkla, dünya malının, canın ve (alınteri) ürünlerinin kaybı ile sizi sınayacağız. Ama zorluklara karşı sabredenlere iyi haberler müjdele ki; onların başına bir musibet gelince ‘Doğrusu biz Allah’a aidiz ve muhakkak O’na döneceğiz’ derler. İşte Rablerinin nimetleri ve lütfu onlar içindir ve doğru yol üzerinde olanlar işte onlardır.”(Bakara 155) Şükür ki ayetin bereketiyle birden ortama sessizlik hâkim oluyor…

Sonra bir hadis dikkatimi çekiyor, çok etkiliyor beni; geçen gün okuduğumuz bir bölümdeki bahisle çağrışım yapıyor; “Huneyn Harbi Günü olduğu vakit Resullullah, ganimet taksiminde bazı kimselere fazla vermeyi ihtiyar etti. Akra b.Habise yüz deve, Uyeyne b.Hınsa da o kadar verdi. Arabın eşrafından olanlara da verdi. O gün ganimet taksiminde onları üstün tuttu. Bunun üzerine bir adam:-Allaha andolsun ki, bu adaletsiz bir taksimdir, bunda Allah’ın rızası gözetilmemiştir dedi. Ben:-Allaha andolsun ki, seni Resullullah’a haber vereceğim dedim. Resullullah’a gidip, o şahsın dediğini haber verdim. Yüzü değişti. O kadar ki; Sırf adı verilen kırmızı boya gibi oldu. Sonra; -Allah ve Resulü adalet göstermezse ya kim gösterir?- buyurdu. ‘Allah Musa’ya rahmet etsin; O, bundan daha çok ezaya uğratıldı da sabretti’ dedi. Bende kendi nefsime: Bundan sonra hiçbir haberi Ona eriştirmeyeceğim, dedim.”(İbn Mesud) Sanıldığı gibi ilgim hadisin sabır temasına değildi. Benim ilgimi çeken kısmı, günlerdir düşündüğüm; kolay yolun siyah-beyaz demek olduğu; diğer renkleri kucaklamanın biraz emek sarf etmeyi gerektirdiği ve fakat bunun kişiyi uçlardan vasata taşıdığı ve daha memnun ettiği gerçeğiydi. Bu mesele, karakter olarak keskin çizgilere sahip olanlarımızın zorlanacağı ama yuvarlak hatlara sahip olduğumuz da, hepimizin daha mutlu, hayatla ve insanlarla daha barışık ve istikametli bir hayat yaşayacağımızın açık bir ifadesiydi.

Bir de üstüne başka bir gün arkadaşlarla Füsus-ul Hikem’den Yunus Fassında okuduğumuz bir mesele de eklenince zihnimde hakikat iyice belirmeye başladı. Bölümün başlığı şu; “Kula şefkat cihattan üstündür”. Ak-kara demeye alışkın olanlara, hele bir de haklı olduğunu düşündüğü bir konuda geri adım at(a)mayanlara biraz ağır gelen bir başlık. Normal bir durumda hepimiz şefkat edebiliriz gibi geliyor, ama asıl mesele haklı olduğumuzu düşündüğümüzde karşımızdakine şefkatle bakabilmeyi nasıl başarabileceğimiz. Affetmeye daha yatkın bir mizaçta olanlarımız için böyle bir sorun yoktur elbette ama her mizaç bir değil; Ebubekir (ra)’da bize örnek olarak gösterilen insanlardan, Hz. Ömer’de.

İlgili bahis şu; “Allah’ın kullarına şefkat, Allah yolunda gayretkeş olmaktan daha çok gözetilmesi gerekli bir iştir. Davud; Beyt-i Makdis’i (Mukaddes Ev) yapmak istemiş, onu defalarca yaptığı halde tamamlar tamamlamaz her defasında ev yıkılmış, bu durumu Allah’a şikâyet etmiş. Allah ise kendisine; “Benim evim kan döken bir insanın eliyle payidar olmaz” diye bildirmiştir. Davud Peygamber; “Rabbim! O kanlar senin yolunda dökülmedi mi?” diye sorunca, Allah şöyle cevap vermiş; “Evet! Fakat onlar benim kullarım değil miydi?” Bunun üzerine Davud şöyle demiş; “Allah’ım! O’nun yapımını benim soyumdan birisinin eliyle gerçekleştir”. Allah da kendisine “Oğlun Süleyman onu yapacak” diye bildirmiş.

Öykü bittikten sonra arkadaşlarla konuşuyoruz; ‘hakkaniyetli bir celaldense; şefkat etmenin üstünlüğü tavsiye ediliyor’ diyoruz. Rahman isminin Celal ismini de kuşattığı hakikatini de hatırlayarak. Benim gibi hakkaniyetli davranmak, adaletli olmak için yeri gelince celalli davranmak gerektiğini düşünen biri için; adeta ‘haklı da olsan, celalli davranmaman daha hayırlıdır’ dersi çıkıyor. Değil mi ki, kim bilir nereye kadar celalimizde hakkaniyetliyiz nereye kadar değiliz! Karşımızdakinin olumsuz davranışı ya da beğenmediğimiz halleri, bizim Rabbimizin “şöyle davransanız daha iyi olur” emrine perde olmamalı. Bizde burada kendi kişilik yapımızı, mizacımızı ya da her ne ise her şeyi, Rabbimizin buyruğunu gerçekleştirebilmesi için sabra zorlamalıyız.

Bir şeylerin verdiği acı, ya da hatıralar hakkaniyetli davranmak, adaletli olmak için celalli davranmamız hissini bizde doğuruyor olsa da, Allah için o halimize sabretmeye çalışıp; Allah’ın bir isminden diğer bir ismine sarılmayı deneyip, Rabbimizden de bu konuda duacı olsak; O’na iyi bir kul olmak için çabaladığımız sürecimiz kolaylaştığı gibi imtihanımızda daha kolay hale gelebilir. Ne tevafuktur ki; sabırla ilgili hadislerden önceki kısım da tevbe ile ilgili hadisler yer alıyor; biz böyle yapmanın duacısı olup, tevbeye sarılırsak ve tevbemizde de sabredebilirsek Rabbi kuluna niyetlendiği hayırlı yolda en büyük, en yakın yol arkadaşı olur. Şu hadiste de geçtiği gibi; Allah kulunun iyi hallerinden kulunun kendisi için sevineceğinden daha çok sevinir; “Kulunun tevbe etmesi ile Allah’ın hoşnutluğu; ıssız bir çölde devesini kaybedip sonra onu bulan sizden birinizin sevincinden daha fazladır.”(Enes b.Malik)

Sabır ile ilgili ayet ve hadisler de vurgu hep bu dünyanın geçici bir imtihan yeri olduğu hakikatine yapılıyordu. Bu noktayı unutursa insan sabredemez; niye bunlar oluyor der durur; meşru olan ya da olmayan yoldan hak arama derdine düşer. Aciz olan insan için bu dünyada hakkını kendi eliyle alabilmesi mümkün mü?! ‘Hakkımı alıyorum’ derken nelere sebep olacağı ve hangi günah yükünün altına gireceği belli mi! Rabbimiz diyorsa ki; “şu hal şu halden daha hayırlıdır; ya da bu durumda tevbe ederseniz sizin için daha hayırlıdır, şu halde sabrederseniz lütfuma kavuşursunuz vs..” bize Vaadinde Sadık Olan’ı dinlemekten başkası düşmez. Herkesin kimin haklı olduğunu bilmeyi istediği demde bekleme sabrını gösterebilenlere Allah bunu gösterecektir.

Dünyanın ve içindekilerin hücumuna karşı nasıl sabredeceğimizin yolunu gösteren Rabbimiz’e hamd olsun.

  20.03.2010

© 2021 karakalem.net, Zehra Sarı



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut