Şit(as)’ın Fassı: İkramlar

Mona İslam

ALLAH ADEM’E isimleri öğretti ve onu halife olarak dünyaya gönderdi. Ondan sonra evlatlarından Şit(as)’a nübüvvet verdi. Şit(as)’a ikramların bilgisi verildi. Zaten Şit ismi “Allah vergisi” demektir.

Hakkın ikramları ya Zat’tan ya da isimlerden kaynaklanır. Zat-ı ilahi bu ikramlarını ancak bir tecelli ile verir ve tecellinin mahiyeti tecelligahın yeteneği ile alakalıdır. Ancak insan, her zaman yeteneğini bilemez. Bu yüzden, çoğu zaman sadece ister. Üstelik İbn-i Arabi’ye göre istek ve talep bizatihi yetenek göstergesidir. O şöyle der: “Yetenek istemeyi gerektirmeseydi, istemezdi.” Dolayısıyla bir şeyin bizim için mümkün olup olmadığını bilemeyiz, sadece isteriz. İstememizi de mümkün olana delil yaparız. Burada Üstad’ın veciz sözünü hatıra getirmemek mümkün mü? “Vermek istemeseydi, istemek vermezdi.”

İlahi isimlerden kaynaklanan ikramlara gelince, bu onlara dönük bir rahmetin tecellisidir.

Rahman ismi insana bu dünyada da ahirette de haz veren güzel ve leziz meyvelerde tecelli eder. Bu meyvelerin insana verilmesi insana ism-i Rahman’ın bir ikramıdır. Bu ikram bu dünyada umumidir, ahirette ise müminlere hastır. Bunun tek istisnası varlıktır. Zira varlık nimeti ve ikramı Rahman ismi gereği verilir. Ancak ahirette geri alınmaz. Kafirler de ahirette varlık ikramından mahrum edilmezler. Onlara da Vücud verilir. Ancak varlıkları cehennemde sürdürülür, yok edilmezler. Bu da Rahman isminin onlara bir ikramıdır.

Rahim ismi ise ikramını acı bir ilacın içirilmesi suretinde izhar eder. Acı ilaç yüz buruşturularak içilir, ancak ilacı içen insanın rahmete ve ilacı içirene itimadı sonsuzdur. Yaşadığımız ve sabretmekle mükellef olduğumuz tüm haller bu ismin ikramlarıdır. Kulluk ve ibadette devam ve sebat zordur, ilaç gibidir, ancak ikramdır. Musibete karşı sabır ve direnç zordur, fakat ilaç gibidir, insanı kemale erdirir. Günahtan kaçınmaya karşı sabır zordur, acıdır. Nefsi çok acıtır. Ancak ikramdır, insanı muhafaza eder.

Vâsi ismi ikramını genelleştirerek verir. Bu öyle bir ikramdır ki umumi gelir, size de ondan bir pay düşer. Bu bazen de insana maddi manevi genişlik vermek suretiyle kendini gösterir. Servet ve evlatça genişlik, dostlar ve akrabalarca genişlik, ilim ve irfanca genişlik. Kalp ve sadırda genişlik, bir ferah bir bast hali…

Hakim ismi ise zamanı ve zemini dikkate alarak ikram eder. İkram tam da ihtiyaç duyulan zamanda, ihtiyaç duyulan biçimde ve kulu hikmetle tanıştıracak biçimde, anlama eriştirecek şekilde gönderilir. Hikmet ve anlam geldiğinde kulu derin bir şükre sevkeder. Öyle ki kul istediği daha önce olmamış, ve istediği biçimde vuku bulmamış diye şükre başlar. Hikmet öyle bir ikramdır ki onunla karşılaştırıldığında başka her şey gölgede kalır. Delilimiz, “Kime hikmet verilmişse şüphesiz ona çok şey verilmiştir” ayetidir.

Adl ismi de ikram eder. Her şeyin belli bir miktar ve ölçüye göre, kaderde takdir edilmiş biçimde gönderilmesi, kimseye taşıyamayacağı şeyin yüklenmemesi, tedibin de taltifin de bir ölçü ile verilmesi, insanın daima yolda ve dengede, mizanda tutulması amacına matuf olarak Adl ismi ikramlarını yollar.

Rabb ismi terbiye ve edeplendirmek suretiyle ikram eder. Bu bazen cemali bazen celali tecelliler yolu iledir. Kulun tabiatına göre biçimlenir. Belli hususlarda edep ve ahlak yerleşik hale gelinceye, sübut buluncaya dek sürdürülür. Bazen arzu ettiğiniz bir şey, sizin kimi kabiliyetlerinizin inkişafı için uzak bir yere konulur. Bu çocuğun boyu uzasın diye annenin oyuncaklarını her geçen gün bir üst rafa koymasına benzeyen bir süreçtir. İkram edilen şey oyuncak değil kasların gelişimidir. Fakat insan çocuk gibi gözünü oyuncağa dikmekten esas maksadı göremez. Boyu istenilen mikdara ulaştığında ise çocuk zaten oyuncağı isteyecek değildir. Artık koca adam olmuştur…

Cebbar ismi de Rabb ismine benzer şekilde insanı zorlar. Fakat rububiyetin zorlaması tedrici ve hafifken, cebbariyyetin zorlaması ani ve ağırdır. Bunu soğuk bir denize kıyıdan usul usul girmeye çalışmak yahut birden atlamak ile kıyas edebiliriz. Cebr gözünüzü korkutur, yapamayacağınızı sandığınızı size yaptırır. Kapasitenizi zorlar ve size kapasitenizin aslında hiç de sandığınız gibi olmadığını gösterir. Bazen de cebr sizi yanlıştan alıkoymak içindir. Önünüze geçit vermez dağlar yığılır, engeller çıkarılır, “Burası çıkmaz sokak!” uyarıları ile ihtar edilirsiniz.Bunlar da ism-i Cebbar’ın ikramlarıdır.

Gaffar ismi ise affederek ikram eder. Sizi terk etmez, rahmetten mahrum etmez, sevmekten vaz geçmez, gözyaşınızı siler. Tekrar tekrar kabul eder. Sizi cezalandırmaya karşı korur. Bu anlamda Gaffar ismi Kahhar isminin önünde bir pededir. Perde size ateşin ulaşmasına engeldir. O perde istiğfarla çekilir. Kimi zaman da insanın cezalandırılacak bir ameli yoktur, böylesine Gaffar ismi günahtan koruyarak ikram eder, perdeyi takva ve sakınma için örter, muhafaza ve ismet* vasfı verir…

Kahhar ismi dahi ikram eder. O da kişinin istiğfar da etmediği, yanlışdan dönmediği yerde üzerine yapışmış tozu, pası ateşin temizlediği gibi temizler. Öyle ya suyun temizleyemediği kirler ateşle temizlenir. Bazı mikroplardan ancak elbisenizi yıkayarak değil, yakarak kurtulabilirsiniz. Vücutta bir muzir kitle gün geçtikçe büyüyorsa Kahhar ismi ile cerrahi müdahaleye tabi tutulur. Can yanar, belki kol kesilir, ama vücut kurtulur. Kahhar isminde bize daima “Hayr-ı kesir için şerr-i kalile gidilir” hükmü gösterilir.

Fusus-ul Hikem’de Şit fassı bu ikramların bilgisinin Şit (as) a verildiğini anlatır. Şit(as) sadece hangi ismin nasıl ikram ettiğini değil, aynı zamanda her bir ismin her bir varlığa nasıl ikram ettiğini de bilir. Zira güneş ışığıyla papatyaya ve karanfile farklı farklı ikram eder. İkram edilen ışık aynı da olsa bu ikramı alanın keyfiyetine göre bir renge boyanır, kimine beyaz kimine sarı kimine kırmızı kısmet düşer.

Aynı ism-i İlahi’nın de hem bir insandan diğerine ikramı değişir, hem de bir tek insanın hayatının her bir anında o ism-i İlahi farklı farklı ikramlarda bulunur…

Tüm ikram ve kerametlerin bilgisi Füsüs’a göre Şit(as)’ın ruhundan, yani bizim alışkın olduğumuz terminoloji ile, onun şahs-ı manevisinden, Şit makamından öğrenilir.Buradan acizane anladığım Hz. Şit’in tüm isimleri Kerim isminin penceresinden izlediği, her birini Kerem Sıfatının bir bağıntısı, bir fonksiyonu olarak gözlemlediğidir. Yani onun ism-i Azamı’nın ya da ism-i Hassı’nın Kerim ismi olduğudur. Elbette en doğrusunu Allah bilir. Ancak O dilerse bizi doğruya eriştirir.

İbn-i Arabi buna bir istisna koyar o da velilerin hâtemi dediği son velinin ikram ve keramet bilgisidir. Ona göre son veli bunları Şit makamından değil vasıtasız olarak Allah’tan öğrenir. Bu benim şerh etmeye güç yetiremeyeceğim ayrı bir meseledir…

Allah bizi her bir isminin ikramına mazhar kılsın. Bu isimlerin nasıl ikram ettiklerinin bilgisine vakıf olmayı ikram etsin. Bizi Şit peygamberin ruhundan istifade ettirsin. Onun ilminden nasiplendirsin. Hayatımızda isimler adedince ve her an bambaşka tecellilerle kendini izhar eden sayısız ikram-i ilahiyi gözlerimizi gafletten uyandırıp göstersin. Onlara gücümüz yettiğince şükretmeyi bize nasip etsin.

  08.04.2010

© 2021 karakalem.net, Mona İslam



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut