Erkek ve... toplum, din, cihad...

Nuriye Çakmak

İLGİNÇ DEĞİL mi? Başlık yani. Bunun her zaman “kadın” veya “çocuk”lu versiyonlarına alışkınsınızdır zira. Bu doğaldır. Nedense kadını bir obje olarak gören zihniyete karşı üretilen ne varsa, ne yazık ki aynı yolu izlemiştir. Azınlık psikolojisi oluşturmak, hâkim duruma karşı. Farketmeden yaptılar bunu belki. “Türban” konusunda olduğu gibi. Türbanlı kadınlar şöyle şöyle yapıyor, ya da yaptı. Ancak türbanlı kadınlar kendi aralarında konuşurken, başı açık biri yaptı diye konuşmuyor. Kadının biri diyor, geçiyor. Demek böyle cümle kodlamaları için, bir rahatsızlık ve korku taşımak gerekiyor. Kadınların diyorum, bir laboratuvar objesi gibi mütemadiyen incelenmesi, sorgulanması, suçlanması, tartışılması vs bundan olsa gerek. Kadınların durumunun özel olmasının, kendilerine özel imkânlar sağlamak üzere irdelendiği durum ve koşullar değil bunlar. Üzerlerine hiçbir sorumluluk gelmeyecek, ama hâkimiyeti de elden bırakmayacak bitmez analizler ve analizciler. Sonuçsuz.

Kadını hayattan, kadını toplumdan ayrı ele aldığınızda, ne kadar incelerseniz inceleyin çözemezsiniz. Kadınların sizlerden farklı olduğunu çözmeniz onu bir cımbızın ucuyla uzaktan tutup irdelemenize yarıyorsa, tüm sorunların kadın kaynaklı olduğunu, önce onu düzeltmek gerektiğini düşünüyor ve bu ulu emel için kadınları hizaya sokmak gibi bir ülkü taşıyorsanız. Piyasada sürekli toplumda kadın, İslam’da kadın vs gibi çalışmalar görüyorsanız. Ve bunların hiçbir hayra yaramadığını da görüyorsanız, bir dakika durun ve sorun, asıl sorun nerde?

Sorunlar cinsiyet değiştirdiğinde mi sorun oluyor sizce? Kadın egemen bir toplumun kıyameti ve felaketi çığırtkanlığı yaparken, yıllarca süren erkek egemen toplumun ve kadının altında kaldığı maddi manevi çöküntü ve baskının topluma etkileri sizi hiç mi ilgilendirmedi? Kadın ve aile ilişkisini çok güzel kurabilme yeteneğine sahip kalemler, neden “erkek ve aile” diye tek bir eser neşretmedi. Kadın ezildiğinde, fiziksel şiddete maruz kaldığında aile neredeydi, kadın “sokağa” çıktığında mı aklınız başınıza geldi. Ah ne zor konu, hazımsızlık diz boyu.

Feminizmden korktuğunuz kadar korktunuz mu, Allah’ın emaneti hakkında sorgulanmaktan. Bir mü’mine için ne yapabilirim dediniz mi, bir mü’min olarak. Ortamı değil kadını düzeltmeye çalışmaktan başka... Kadının erkekleşmesi mi, kadının kendi hayatlarına boğulmuş erkeklerin boşluğunda belirmesi mi... Ya da erkeklerin kadınlaşması aynı sonucu doğuran bir etki değil mi? Bu konu neden hiç tartışılmaz. Cihadın erkeklere has olduğundan emin düşünce yapıları, kadınlaşan erkeklerin cihaddan hissesini bilebilir mi?

Anne ve iş kadını olmakla, kadının özüne iğnelediğiniz ev kadını olma marifetlerini niye hep ayrı ele almak istersiniz? Kadının görevleri zihin odalarınızı bu kadar meşgul ederken, toplumun ne halde olduğunu, İslam’ın hükümlerinin nasıl anlaşıldığını ve yaşandığını görmezden gelemezsiniz. Toplumu, toplumda İslam’ın halini, erkeklerin ve ailenin halini ele almadan kadın diye girdiğinizde konuya, kendinizi tatmin etmiş oluyorsunuz belki, ama aksülamel yapıyorsunuz. Kadınları küstürüyor, korktuğunuz yollara siz yolcu ediyorsunuz.

İçten olduğunuza inanmıyor kadınlar. Bütün kadınları eşlerinizle mukayese etmenizden ve sonucunda ya hazımsızlıktan ötekileştirme, ya hayranlıktan üstünü örtme, ya başa çıkamadığınız için karalama gibi sonuçlara varmanızdan yoruldular.

Anlaşılmak istemiyorlar, böyle mutlular ve alışkınlar. Sizin saadet tablonuz onların da tablosu, onlar da Asr-ı Saadetten besleniyorlar. Ama sizin tekelinize girmek istemiyorlar. Hepsi bu.

“Erkek olsun kadın olsun” diye oluşturulan âyet düzeneği, Allah’ın bir kul olarak ele aldığı ve bu kulluğun içinde ona özel şartlar sunması ibret olmuyor da, kadını “kul kadın” olarak bile yine siz yönlendirmek istiyorsunuz. İstediğiniz yerde dursun, durması gereken yer, size göre durması gereken yer olsun istiyorsunuz. Olmayınca “kul kadın” hakkında “kötü kul kadın” yaftasını, yine siz yapıştırıyorsunuz.

Oysa bir “öteki” değil kadın, özel olması, uzak olması anlamına gelmiyor. Birlikte ama özel. Cihad erkekler içindir derken, kadını cihaddan soyutlayabilir misiniz? Kadın denilince aklınıza neden evde oturan eşiniz geliyor sadece. Cihada giden erleri yetiştiren kadın, onları hayata getiren kadın, her türlü emeğini kullanıp er eden. Yolcu eden veya onunla yola giden. Yeri geldiğinde savaş meydanında aldığı yarayı temizleyen, yeri geldiğinde kutlu babasının kanını durdurmak için harekete geçen. Dağda ne işi var savaşın ortasında oysa. Bu ortamı bilmese dayanabilir mi, yardımcılığa? Zor durumda kaldığında ne yapması gerektiğini bilmese, ne işi var orada?

Cihaddan bilgisi yolcu etmek olsa, Efendimizin etrafındaki halka daraldığında çeker kılıcını savunur muydu? Sırtı neredeyse ikiye bölünüp de bu uğurda, bununla övünür müydü kadın? Mücahidler yola düştüğü için şehir boş iken müşrikler evlere baskın yapmaya niyet ettiğinde başörtüsünü dolayıp da bir erkek gibi kılıcını indirmese başka bir kadın, hangi erkek gidebilirdi Allah yolunda ölmeye? Can parçasının, üç can parçasının şehid haberi geldiğinde, eşinin ve babasının, hala “Eyne Resulullah?” demese başka bir kadın, nerden bulur ordusunu İslam ordusu?

Kadınlar bilmese cihadın ne olduğunu, uzakta olsalar beyinlerinizde olmaları gerektiği gibi, nasıl oluşur bu tablolar? Nasıl sergilerler bu tavrı? Cihad toplumundur, kadın da öyle. Bir etkenini çekseniz çöker. Roller sandığınız gibi uzak değil, içiçedir. Uyum içindedir. Ötekileştirme değil, yerini bilme olmalı derdiniz.

Ortada bir cihad varsa, kadın mücahidedir, kadının içinde bulunmadığı bir cihad düşünemezsiniz. Ayrıca bu rolü kendisine kendisi de biçebilir, sözde mücahidler de. Kadın Allah’ın kendisinden istediği değil, sizin isteğiniz üzere toplumdan çekilse, erkeklerin düşünemediğini, beceremediğini, altından kalkamadığını gördüğü noktalar keşfetmese, hep geri planda izlese, hangi cihaddan bahsedebileceksiniz?

Belki birçok kadının emeği üzere oturduğunuz köşelerinizde kadının sadece metrekarelik alanlarda kalmasını kurgularken, bugün kendisinden istifade ettiğiniz, uzantılarına hayranlık beslediniz birçok şeyin altında o metrekarelerinizden kaçan kadınlar yattığını hiç bilemeyeceksiniz. Allah’ın emrinden kaçmakla suçladığınız o kadınların, belki imanlı bir toplumun iç mimarları olduğunu hiç çözemeyeceksiniz. Hem sizin kadar iyi bir Müslüman, ehl-i hizmet olmasını, aynı zamanda harika bir anne olmasını, geleceğe sadece kendi çocuğundan ibaret olmayan tohumlar, sadece kendi beynini kuşatmayan fikirler, yıllarca büyük boşlukları dolduracak binalar dikmelerini memnuniyet duyarak izlemeyi öğrenmelisiniz.

Hep görünmez olmalarını arzu ettiğiniz kadınların görünmezliklerinin sebebinin sizler olduğunuzu da keşfetmelisiniz. Yani mü’mineler bugün evleri dışında tehlikeye maruz kalıyorsa, onları evleri dışında emniyetli alanlar oluşturmak aklına gelmeyenler, tarihin hangi safhasında evden ibaret bir hayat örneklendiğini görebildiler? Kadın toplumda var olurken örtünür. Evinde değil. Örtü kadının korunmasının bir parçasıdır, sinmesinin değil, silinmesinin değil. Bir kadının dinini çok iyi bilmesi, zekasıyla ünlü olması, değil tesettürün örtünün arkasında bir hayat geçirmesinin âyetle sabit olmasının onun tarihe mal olmuş bir şahsiyet olmasını engellemediğini hiç okumadınız mı?

Velhasıl, kadınları cihaddan ihraç edip toplumdan eve ithal ettiğinizde, kadınların o korktuğunuz etkilerinden emin olamayacağınızı, hem evde olduklarında cennetin anahtarlarının üzerinde oturmadıklarını, ve “diğerleri”ne de belki Allah’ın beklediğinizden çok da farklı muamele ve mukabele edebileceğini bir düşünün derim.

  07.04.2010

© 2021 karakalem.net, Nuriye Çakmak



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut