Ak saçlı çocuk

DÜNYANIN MERKEZİ doğuya kaymıştı.
Güneşin batıdan doğmasına yol açacak zincirleme işler oluyordu.
Derken ak saçlı bir çocuk doğdu, dedesinin yaşında.
Vücudu küçük yaşı büyük, torunuyla akran bir bebek..
Doğan çocuk annesiz, babasız ve kimliksizdi.
Fizyolojik bir rahimde, laboratuar ortamında üretilmişti.
Sadece seri no’su bulunuyordu.
Üreticiler birbirlerini kutladılar.
İyi iş çıkarmışlardı.
Yeni nesil çocuğa ‘mecüc’ ismini verdiler.
Mecüc, bir önceki biyolojik formun üst modeliydi..

Başarıyla üretilen ilk yapay çocuk ‘yecüc’ tü.
O kadar hızlı büyüyordu ki,
Daha, sağlıklı gelişemeden ihtiyarlıyordu.
Beş yaşındayken bir genç,
On yaşında yetişkin,
On beşinde yaşlanıp gidiyordu..

Mecüc ismi verilen sonraki modelde ise,
Bu süreç daha yavaş seyrediyordu.
Mecüc’ün yecüc’ten farkı,
Daha hızlı büyümesi fakat daha geç yaşlanmasıydı.
Üreticiler “tamam” dediler.
İstedikleri kıvamı sonunda yakalamışlardı..

Yecüc ve mecüc çok hızlı ürüyordu.
Her yer ak saçlı yetişkin çocukla doldu.
Beşerî hiçbir gelişmişlikleri yoktu.
Vahşiydiler.
İnsana has konuşmak, yazmak gibi hasletleri bulunmuyordu.
Bir tür çiftlik hayvanı gibiydiler.
Onları beslemek ise başlı başına bir sorundu.
Yeni nesil yecüc ve mecücleri,
Kendileri gibi hızla üreyen fare ve kurbağalarla besliyorlardı.
Ama yine de yetmiyordu.
Her doğan gün, bir öncekinden daha fazla tüketiyorlardı.
Yecüc – mecücler çabuk gelişip fonksiyon kazandıklarından,
Uluorta çiftleşiyorlardı..

Dünyadaki felaketlerin tamamı insanın yapıp ettikleriyle alakalıydı.
Eğer hayatın bir anlamı yoksa her şey meşru oluyordu, cinayet bile..
Ve o zaman insanoğlu fertler ve toplumlar olarak,
Bütün hayvanca şiddet gösterilerine teslim olmak zorunda kalıyordu.
Derken beklenen oldu ve iş çığırından çıktı.
Koca denizleri içerek tüketen bir heyula hortladı.
Yecüc ve mecüc dünyaya yayılmıştı..

Vakit tamamdı.
Celâl’in rahmeti geçtiği zaman dilimine girilmişti.
Gelen gelmiş, giden gitmişti.
Hayâ ile hayat arasındaki kuvvetli bağ kopmak üzereydi.
Her şey uluortaydı.
Gencecik insanlar merkepler gibi davranıyordu.
İnsan neslinin bu düşkünlük ve alçalması,
Onun dip noktasıydı..
Abesle iştigal ede ede, insanın kendisi abes olmuştu..

Hakem-i Zül’Celâl (c.c) izzet ve celâli ile,
Bütün burçlarda tulû ediyordu.
Kutsalın bittiği yerde güneş batıyor,
O (c.c)’nun azim nuru,
Bütün haşmetiyle tecelli edip doğuyordu.
Sûr sahibi ise, bir hakem edasıyla,
Düdüğü ağzında malum emri beklemekteydi..

  14.02.2010

© 2021 karakalem.net, Aykut Tanrıkulu



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut