Şeyh Yasin’le Aksa’da son gece

Nuriye Çakmak

BEN AHMET Yasin’i bilmezdim. Bilmezdim, bir ümmeti ve acizliğini yana yana Yaradana şikayet etmeyi. Canımın korkusunu hiç yaşamamıştım çünkü, malımın da öyle. Yurdumun tasası tarih kitaplarında saklıydı, düşman kahrını duyumsamadım, sadece okudum ben. En büyük musibet, asıl musibet dine gelendi, dinimin derdine de düşmemiştim hem. Ben hiç böyle dua etmemiştim.

Asırların hatırası, Allah’ın kutsal kıldığı bir yaralı ceylanı uhdeme almayı bilmezdim. Dinim için, vatanıma, toprağıma, dini için. Anama, babama, yavruma… Göz diken, zulmeden, kendisine karşı hiçbir silahımın olmadığı, ama onların silah adına ne varsa, savaş adına, zulüm adına ve insandışılık namına üzerime yağdırdığı olmamıştı hiç. Üçüncü oğlumu silahını ellerimle sarıp, şehadete yolcu etmemiştim. Kudüs ve kutsal mescid bana emanet edilmemişti sanki. Çünkü ben Filistinli değildim. Ben sadece Ahmet Yasin’in şikayet ettiği o uzaktaki ümmettim.

Hani bir diklenseler deprem olup işgalcileri yerle bir edecek yakınlıkta ve güçteki “komşu” ülkelerden birinden. Hani nefsinin keyfi için sürekli doyurduğu o kartel zincirlerinin sadece ticaret yaptığını sananlardan. Herkesi kendi gibi bilenlerden. Bananecilerden. Çok bilgili ve ilgisiz yorumculardan. Ve hissiz. Ya da çok hisli ama cahil olanlardan. Çabuk sönenlerden.

Senden, benden bizden. Kudüs’ten değil, ittihaddan değil, “insanlık namına”lardan değil..

Bugün Kudüs hiç olmadığı kadar yetim kalsa, bugün çirkin emellerini dışa vursalar aniden ve arsızca, bugün artık eksik bıraktıkları bir şey varsa haddi aşma adına, onu tamamlamaya koyulsalar topluca. Ne yapardım? O gün bugün olsa?

Sadece tek bir sayfada görüyorum flaş haber olarak, ne garip, ne büyük cümleler ne kolay kuruluyor, oldu da bitti, insan buna da alışıyor. Ne garip. Mescid-i Aksa işgal ediliyor diyor haberde. Aklımı mı kaçırıyorum diyorum, yoksa yanlış mı görüyorum. Geceler boyu Filistin’e misafir olan rüyalardan birini daha mı yaşıyorum, en korkuncunu? Yalanı severdim diyorum, yalan olsa. Hiçbir kanalda ses yok, bir sitede, ya da intertteki sınırsız paylaşım ağlarında. Ne garip. Herkes uykuda.

Demek o gün, bugün olsa. Her gün ki gibi...

Sonra İHH’dan gelen ve binlerce kişiye gönderilen bilgilendirme mesajları ve ilk tepkilerin çatılan çatısı. Sonra zoraki birkaç kıpırdanma..Ve diyorlar yarın önemli asıl, yarın. Peki yarın bugün olsa?

Ne garip.

Tepki vermek için beklemek, ya da beklemek için tepki vermek, sonra susmak için, sabırla unutmayı bir tutmak, herkesin içi yansa rahmet inerdi millet, rahmet inerdi.. Akan bütün yaşlar hak için aksa, esir mi olurdu Mescid-i Aksa?

Üç tane kutsal mescidimiz var zaten. Biri Rabbin beyti, ona emanet. Biri Rasulun haremi, onun himayesinde gizli. Biri ümmetin emaneti, işte hali. Dünyanın en kalabalık ve artan nüfusuyuz, kendi topraklarımızda kutsalımız esir? Ey Müslümanlar, yok mu bir gariplik? Allah’ın nusretini yakınken uzak eyleyen, imtihanı birken bin eyleyen. Elbirliğiyle. Yahudiler kadar Rabbine dua etmeyen, fiili duası ezelden kayıp giden.. İzzeti ve feraseti... Bizden başka kim ki?

Dünya bizi işgal etti, sonra Kudüs elden gitti, şu melodinin tam yeri; Mü’minler İslam’a karşı durana, biraz öfkelenip kafayı taksa, esir mi olurdu Mescid-i Aksa?

Öyle ya!

Nefsimizin işgali altındayız ve sonra topluca dünyanın, sonra sonsuz suskunlukla İslamofobyanın, yo yeni işgal edilmedik, soyu “Kabil”e dayanan bir hazımsızlığın eseridir bu ve biz her zaman çok esir verir ve çok güzel seyrederiz..

Ne garip ve ne yazık.

Bu gece diyorum, son gece olsa Mescid-i Aksa’da. Yarın doğan güneşin mescidimizin burçlarında parlaması nasip olmasa, bu yarın doğacak günün kaderine yazılmış olsa ezelden ya da biz verdirmiş olsak kadere bu fetvayı. Gözlerimiz önünde yıksalar tüm mirasımızı, Efendimizin hatırasını ve 124 bin peygamberin. Hz Meryem’in bozsalar suskunluk orucunu, kırsalar kilitlerini, yine doğrasalar Hz. Zekeriya’yı. Hz İsa’yı göklere kucaklatsalar kaçırıp da dünyadan. O gün bugün olsa. Allahım, durmaz mı dünya?

Durmaz mı kalbimiz? Buna da mı eyvallah deriz, eyvah der, arkamızı mı döneriz? Emanete sahip çıkmak için düşen şehitlere, yalınayak koşan analara, tazecik kızlara, yiğit delikanlılara, çoktan soğumuş babalara, onların üstüne mi yıkılacak kutsal Aksa? Bu gece son gece olsa...

Ben bilmezdim Şeyh Yasin’i. İçim hiç böyle yanmamıştı. Hiç bu kadar aciz hissetmemiştim, ümmetin sessizliği hiç bu kadar yakmamıştı içimi. Kenarda köşede birkaç haber, abartı veya değil, bunu da gördük, geçti kayıtlara, olsun veya olmasın, işgal edildi, saldırıldı Mescid-i Aksa’ya. Ben buradaydım bunlar olurken. Bu korkular yaşanırken. Bu kayıtlar kaydedilirken, şahit oluyordum ben. Susuyordum. Ağlıyordum. Yanıyordum. Dua dua yükseliyor, bir intifada taşı olup, yerimden kalkamıyordum.

Herkes gibi bekliyordum, neyi beklediğimi bilmeden. Kızgın lavlar gibi birikiyor, ama içime akıyordum. Sonra ansızın bir Şeyh Yasin buluyordum içimde. Onu ilk kez bu kadar iyi anlıyordum. İyi ki gittin diyordum, iyi ki gittin. Ümmet hâlâ sessiz, hâlâ aciz. Hâlâ kan akıyor kan ağladığın topraklarda. Hâlâ.

Senin adına ben söylüyorum şimdi ezginin son cümlesini;

Müslümanım diyen bu kadar millet
İslam gözü ile kendine baksa
Esir mi olurdu Mescid-i Aksa**

Ve cevabı biliyorum. İyi ki gittin Şeyh Yasin, bu gece son gece olsa, inan her geceki gibi...


* Bu vahim olayı ilk kez ve sürekli bizlere ulaştıran www.habervaktim.com’a ve haberin–maalesef–doğruluğunu kanıtlayan ve kitlelere de doğru şekilde haber ulaştıran ilgili ve sadık İHH’ya ümmet adına teşekkürlerimle.

** İlk Cemre– Toptan Sarılalım Yüce Kuran’a.

  22.10.2009

© 2021 karakalem.net, Nuriye Çakmak



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut