Dünyalından dünyaya ve dünyalıya

Nuriye Çakmak

KİM ALDI o beceriksiz eline kırık fırçasını da karıştırdı bu renkleri?

Bulutları kim koyulttu böyle? Gökyüzünün mavisini yeterli bulmayan zevk yoksunu da kim? Güneşin parlaklığına kontrast ayarı yapan kendince?

Ağaçların yeşillerine aşılardan renk beğenen, şekillerini şekle sokmak bahanesiyle kendine benzeten cüretkar? Boyları eşit sahte çimenlerde doğa reklamı çeken sahtekar kim?

Denizlere kenar süsü diye çöpten şeritler geçen? Kim bu kim, dağları yerinden oynatan aciz? Buzullardan parça koparan!!

Ah insan.

Ah insan.

Dünyaya ettiğini beğendin mi? Bak ne hale getirdin beşiğini. Küstürmediğin bir karış yeri kalmadı yeryüzünün, gökyüzünün, kaldı mı bakacak yüzün? Güya ana dedin, toprağı un-ufak ettin, kirlettin, bozdun, değiştirdin. Çatına ihanet ettin. Meleklerin indirdiği rahmet dokunamadı sana, asitten yağmurlar icat ettin. Öyle bir bozdun ki dengeyi, çamur da yağdı çatıdan, devasa dolular da. Kar hâlâ tane tane iniyor ama buzlar eriyor; anlayacağın, soğutucu çalışmıyor.

Güneşin tebessümüne kara kara lekeler düşürdün. Nasıl açtın bunca gediği, bir metre ilerisine uzanamayan, kaldırmaya muktedir olmadığın aciz elin, önünden başkasına varmayan kör gözlerin, aklını kaçırmış aklınla. Hasenatta ne cimri, tahribatta ne de cömertsin! Kendini kaç kez aştın bu konuda, dağlar aştın şaşkın, denizler aştın, semaya ulaştın.

Haklısın.

Dünyanın son kullanma tarihine vardın. Tüketim çılgınlığından kendini kurtaramadı yaşlı dünya. Tükettin ve bitirdin. Bir yenisini bulmak için direttin. Dünyayı ihya ederdi, kızıl gezegende yeşillik bulmak için ödediklerin. Ya da ayda yaptığın gezintiler, uzay boşluğunda uçurduğun hayallerin... Bilmem farkında mısın, tüm bunlar için dünyayı daha da mahvettin. Arkana bakmadan kaçmak istiyorsun şimdi. Anlaşılan, ölürken ona eşlik etmek istemiyorsun. Ya da artık bu tabloda fırçama iş yok diyorsun, derin boşluklar çekiyor seni. Bozmak için ne çok şey var, değil mi?

İnsan eli değmemiş, böyle bahtiyar bir yer varsa, keşif belanızı sürmediğiniz yani, oradan görebiliriz işte, şaşmayan düzeni. Yoksa düzen sandığımız ve şimdi aksayan tüm kanunlar, sizin kanun kaçaklığınızdır! İnsan eli ne büyük şey, zira girdiği yerden hemen anlaşılır.

Dağlar, taşlar, ağaçlar, kuşlar, inekler, böcekler. Harıl harıl düzene hizmet eder, görevini harfiyen yerine getirir, vazifesinden memnun bir de ibadet eder, şükreder, düzene katkı sağlar ve kendine pay almadan, sunar, sunar, sunar. Ve sen. Fark etmişsindir, düzeni bozan tek varlık sensin, üretimi olmayan, var olanı işlemekten ileri kabiliyeti olmayan ve bu işlemesi çoğunlukla tahribat hesabına olan. Faydan yok anlayacağın, zararın çok. Sen olmasan da tıkır tıkır işler bu kainat fabrikası, hem daha güzel işler.

Ama bu zevkine göre tarumar ettiğin fabrika yalnız senin için işler. Sana hizmet eder. Gözünü yumarsın buna ve zorla aldığını sanırsın. Şaşkın! Daha fazlasını almak için kahramanâne savaşırsın. Büyük başarılara imza atarsın hem. Eserlerinle övünürsün, yere göğe sığmazsın.

Aslında hiçbir açından bir karıncaya yetişemeyeceğini, fabrika sana hizmet ediyor diye, emirleri senden dinlemediğini, o kahramanca savaşlarının tek mağlubunun sen olduğunu, haddini çok, hem de çok aştığını görebiliyor musun?

Ayaklarını kendisine basabildiğin tek evini, güvenle başını kaldırabildiğin damını, ciğerlerine her an yeniden rızık olarak sunulan oksijeni, miden için çalışan koca bir âlemi, hayatının kaynağı suyunu, yani tükettiğin, ihanet ettiğin ve muhtaç olduğun ne varsa, başka yerde bulabilir misin?

Nereye gidiyorsun arkana bakmadan? Ne arıyorsun?

Ay’a bomba attın bugünlerde, o yüce bilgilerin, bitmez araştırmaların, sonsuz bütçelerin ve sınırsız aklın bunu yaptırdı sana! Su bulmak derdindesin Ay’da. Suyu arama yöntemin senin yaşam şeklin. Zira sen sadece tahrip edersin. Kuralları kendin koymak istersin, boyun eğmediğini sanır, kuralları kendinin koyduğunu farz edersin; oysa bilirsin, kanunların hiçbirinden muaf değilsin.

Öyle kara cahilsin ki, kum zerresinden küçük bir âlemde bir nokta bile değilken, kendilerine karşı küçüklüğünü açıklayacak bir büyüklük birimi yokken kainatta dönen cirimler içinde, kendini herşeyin sahibi ya da sonsuz izinli tek kullanıcı zannetmen, senin öğrendiğini sandıkça küçüldüğünü gösteriyor sadece.

Söyler misin, Ay’a gitsen ve becersen yaşamayı, Ay’ı kaç yılda tüketirsin, sonra hangi gezegene geçmek istersin? Çok fazla film üretiyor, çok fazla izliyorsun, nereye kaçıyorsun? Kimden gizleniyorsun?

Düzene bir borcun var dünyalı, çünkü dünyanın katili bilfiil sensin. Böyle gidemezsin. Hem ölüm meleği kaçtığın gezegenlerin de bilir adreslerini. Öldürdüğün için ölümlü olduğunu anladığın dünyadan çıkınca, ölüm yok mu sanıyorsun? Ölümü unutmak mı istiyorsun, sadece tüketmek, hiç hesap vermemek mi istiyorsun, hiç borcun yok öyle mi, nereye kadar gitmek istiyorsun peki? Sonsuza dek kaçarak yaşamak mı istiyorsun, tüketerek ama tükenmeden!

Üzgünüm, sonsuz olmak için ölmek gerekir ve sen kendisini unutmak istediğin için ölüm unutulur değildir. Onu kendine unutturmak yerine, kendini ona unutturmayı denesene!

Olduğun yerde kal, dünyanın senden alacağı büyük bir hesap var. Hem unutma, dağları direkler yapıp, devasa yıldızları gecene lamba, koca güneşi soba eyleyip, dilini bilmediğin sadece faydasını görüp hiç ücret ödemediğin mahlukatı hizmetçin yapan, sonra da seni nazlı bir misafir gibi beşiğine yatıran bir Zât var. Ve küçük oyunun biteceği bir an. Giderek yaklaşan..

Nev’imin yaptıkları için özür dilerim yaşlı ve vefakâr dünya. Ölümü tattığında ve ücretini almaya ve yeni görevinde mesrur memur olmaya koştuğunda lütfen bu özrümü unutma. Ve ey kamer, nurumuz, yoldaşımız, kılavuzumuz, karalıklarda nefesimiz, hayallerimiz. Özür dilerim, nuruna saplanan kütleden ötürü, af dilerim Rabbimden. Sana karşı boynumu bükenlere buğz ederken.

Kainatın efendisi kalbindir, sırf onu taşıma şerefi tüm çektiklerine bedeldir.

Ey kendisinde-kendisiyle ibadet ettiğimiz koca mescidimiz, üzgünüz, nankörüz, çoğumuz çürük, sana misafir gelenlerin azizleri hürmetine, özrümüzü kabul et. Şahidiz ki, vazifeni bihakkın yaptın, selam, selam olsun sana ve sevgili yoldaşlarına, bize en yakın olduğu için en çok eziyet ettiğimiz kamere en başta, selam olsun.

  15.10.2009

© 2021 karakalem.net, Nuriye Çakmak



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut