ORTAOKUL YILLARIYDI. Türkçe dersinde Cahit Sıtkı’nın, anlamını ancak şimdilerde idrak ettiğim bir şiirini okumuştuk. Çocukluğunu özleyen şair, bunu şöyle dile getiriyordu:
|8Affan dede’ye para saydım,
Sattı bana çocukluğumu.
Artık ne yaşım var ne adım;
Bilmiyorum kim olduğumu.
Hiçbir şey sorulmasın benden;
Haberim yok olan bitenden.
Bu bahar havası, bu bahçe;
Uçurtmam bulutlardan yüce…|9
Şairin de dile getirdiği gibi, insan ara sıra çocukluğuna dönmek istiyor değil mi? Bunu herkes kendi hayatında hisseder sanırım. Zamanı geri döndürmek mümkün değil ama özellikle çocukları izleyerek, hayâlen de olsa çocukluğumuza gitmemiz mümkün olabiliyor. Çocuklarla en çok karşılaşabileceğimiz mekânlar da çocuk parklarıdır elbette. Özellikle büyük şehirlerin stresli hayatından ara sıra da olsa kurtulmak için çocuk parklarını ziyaret etmek ve çocukların dünyasına dalmak gerekiyor. Çünkü çocuk hayatın rengini, cennetin kokusunu sunar bize. Çocuklarla birlikte rengârenk kıyafetler gelir dünyamıza. Renk renk oyuncaklar kaplar her yanı. Dünyanın en sahici, en içten, en masum, en yapmacıksız gülüşünü çocukların şen kahkahalarında buluruz. Bu yüzden, sadece binalara hapsolan çocuklar için değil, büyükler için de önemli bir ihtiyaçtır çocuk parkları.
Parklarda çok farklı manzaralarla karşılaşırsınız. Kaykaylarda nöbet tutan çocuklar… Elindeki balona sevinçle bakarken, belki onu dünyanın en önemli şeyi olarak gören günahsız melekler… Alt iki dişi yeni çıkmış bir bebeğin, cenneti hatırlatan gülüşü... Hayatında ilk kez giydiği için yabancılık çektiği ayakkabısıyla annesinin ya da babasının eline tutunarak yürümeye çalışan minik yavrular... Bir kediyi ya da köpeği gördüğünde, işaret parmağıyla onu gösterip sevinç çığlıklarıyla peşinden gitmeye çalışan masumlar… Dedesinin kucağında gezen ya da onunla el ele yürüyen küçük adamlar, küçük hanımlar… Ve daha nice güzel manzaralar.
Bütün bu manzaralar içerisinde benim en çok dikkatimi çeken manzara, dede-torun manzaralarıdır. Zira dünyanın en özel sevgilerinden birisidir dede-torun sevgisi. Benim dedelerimi görme fırsatım olmadı maalesef. İkisi de ben doğmadan önce vefat etmişler. Dede sıfatını hiç kullanamadım hayatımda. Bu sevgiyi yaşayamamış olduğum için eksik hissederim kendimi. Belki bu yüzden, parklardaki dede-torun manzaralarını hâlâ imrenerek izlerim.
Dünyaca ünlü yazar İvan Sergevic Turgenyev, ‘Babalar ve Oğullar’ adlı eserinde, babalar ve oğulların yaşadıkları zaman farkından ötürü, kişisel ve sosyal anlamda hep ters düştüklerini anlatır. Bence yazar, dedeler ve torunları yazsaydı, babalar ve oğulların aksine, onların ne kadar uyumlu olduklarından bahsederdi. Zira torun için dede demek, kendisini her haliyle kabul edecek, nazının en çok geçtiği kişi demektir. Ona hikâyeler anlatan, çikolatalar, oyuncaklar alan, onu parka götürendir. Dede, özlenendir. Babanın büyüğüdür. Büyükbabadır. Anne-babalar da çocuklarını her haliyle kabul eder elbette ama onlara yapamayacağı şımarıklıkları, dedesine yapabilir torun. Anne-babanın yasakları, genellikle dedenin yanında pek geçerli olmaz. Dedeyle birlikte geçen zamanlar hep özeldir. Dede, torunun hayatında varlığıyla da yokluğuyla da hep vardır.
Diğer yandan dede için de torunun yeri çok ayrıdır. Dedeye hayatın yorgunluğunu unutturan, sahte insan ilişkilerinden yorgun düşen gönlüne, saf doğruluğu, içten coşkuyu sunan varlıktır torun. Dedenin eksik yaşadığı çocukluğunu tamamlayandır. Gönlünün neşesidir. Dedeyi gençleştirendir. Bir gülümsemesiyle bütün sıkıntılarını unutturabilendir.
Dede-torun sevgisi, baba-evlât sevgisinden çok daha ileridir. Zira dede torunun kusuruna bakmaz. Ne de olsa çocuğundan da öte bir anlamı vardır torunun. Çoğu dede çocuğunda yaşayamadığı duygularını torununda yaşar. Hiçbir şeyi torunundan esirgemez. Evlâdına veremediklerini torununa verir. Çocuklarını yetiştirirken yaptığı hataları, torununda telâfi etmeye çalışır. Acemiliğini çocuklarında yaşamış bir babanın ustalık devresidir dedelik. Bu yüzdendir ki; engin hayat tecrübesini torununa aktararak onu hayata hazırlamaya çalışan iyi bir öğretmendir dede.
Ben dede sıfatını hiç kullanamadım hayatımda. Bu sevgiyi yaşayamamış olduğum için eksik hissederim kendimi. Belki bu yüzden, etrafımdaki çocukların dedelerine olan sevgisine bakarak, içimdeki bu buruk duyguyu onlarda hissetmeye ve yaşamaya çalışırım. Ne mutlu dede-torun sevgisini hakkıyla yaşayabilenlere ve bu özel sevgiden hissesi olabilenlere…