Aydan arta kalanlar

ZAMANIN SEL dolaplarında Ramazan ne çabuk geçti, bayram bir içim su gibi aktı; ömür, hızlı akan bir nehir gibi hız kesmeden koşuyor sonu, ölüme doğru… Ömrü hayat geride bırakılanlar, ileriye gönderilenlerle doluyor, dolduruluyor…

Daha yeni alışmış, daha yeni aşina olmuştuk mağfiret ve bağışlanma ayına, doymadan doyamadan yitip gitti ömür ellerimizden, gönül tellerimizi dua dua titreterek… Bir rüzgâr gibi esti, sel gibi aktı, yıldız gibi kaydı ömür semamızdan, bayramın aydınlığı bile kayboldu günlerin koşuşturmalarına terk ederek…

Şimdi yapılacak olan oturup hüzün devşirmek değil geride bırakılanların, ileriye gönderilenlerin muhasebesini yapmak; ramazanda ne gibi iyi bir haslet kazandık, ne gibi kötü bir hasleti ıslah ettik, okunan Kur’an-ı Kerim’ler, edilen dualar, getirilen Salâvat-ı Şerifeler aklımız, kalbimiz, latifelerimizde ettiği yer nedir? Akladen kalple onları gözlemlemek, görebilmek zahir davranışlara yansımasını, davranış düzeyinde seyredebilmek yaşantıda…

Öfke atını ıslah edebildik, hırs hasaretini tesirsiz hale getirebildik, dünyevi heyecanları söndürebildik, boş şeyleri boş verebildik, zamanı azami derecede uhrevi işlere yönlendirebildik, imanı inkişafı dünya ve içindekilerinden daha bir önemser duruma gelebildik, tefekkür ve tezekkür şükrü, bizim için daha sevimli bir hal aldıysa biz oruç tutmuş, oruç da bizi tutmuştur… Ne güzel böylesi tutuşmalar, ne güzel böylesi buluşmalar…

Kıl beni ey namaz demek yetmez, önce sen namazı kılacaksın ki namaz da seni kılacak; oruç da öyle, diğer ibadetler de… Cehennemden kurtaran cennete ulaştıran bundan ötesi rızayı eriştiren ibadetler; biz onlara yöneldikçe onlar da bize yönelir, bir adım da olsa irademizle biz atmalıyız öncelikle, ubudiyet bunu gerektirir…

Çapraz sorgularla nefis bertaraf edebilecek duruma geldiyse, suçunu itiraf eder; Yunus’un (a.s.) balığın karnında yaptığı zikri yapar içtenlikle samimiyetle, sonrasında sahil- selamet… Şecere-i yaktin yenir ki, o gün bayramdır, kurtuluştur, bağışlanmışlıktır…

Nuh (a.s.) tefekkürü damgasını vurdu bu ramazanda, sel sular ubudiyet deryasına aktı yürek yatağından, ibret nazarlar boş vermedi küçüğünden büyüğüne olan her hadiseyi… Şimdi o tefekkürü yenileyerek ve genişleterek yaşatmakta; yeni mecralara taşımak ve taşmak yürek yükselmeleri, gönül dalgalanmalarıyla…

Hangi Peygamber kıssası hayatımıza ışık ve yön veriyor, bize göre olumsuz olan bir hadise nasıl bir Kur’ani açılım sergiliyor aklımızda kalbimiz de… Yoksa manşetlerin esiri miyiz; hayır, hayır ne biz oruç tutmuş, ne de oruç bizi tutmuştur, namazlarımız da keza öyle…

Ramazan bir yılın, bin ayın miladı; ramazandan önce ve sonrasında bir değişiklik yoksa ubudiyet ve ibadet babında, tefekkür açılımında, zikir şevkinde, biz ziyandayızdır, veyl o kimselere…

Dert dalgalarında sabır ve şükür kulaçlarıyla ubudiyet denizinde yüzüyorsak, tevekkül gemisine binmeyi Hak’kın izniyle hak etmişizdir, Rahmet eli bizi tutmuştur… Deniz de, çöl de olabilir, şehrin ortası da, dertlerin yumağı da, değişmeyecek olan tevekküldür, tevekkülü besleyen tefekkür ve tezekkürdür…

Biz bir ay oruç tutmuşsak, o da on bir ay bizi tutar; şükürsüz sellerden, isyankâr depreşmelerden korur, boş şeylerden çekip çıkarır…

İleriye gönderdiğimiz; Okunan Kerim Kur’an’ın sevabını, edilen duaların icabetini, getirilen salâvatların makbuliyetini bilemeyiz… Dönüp geriye kendi zahirimize batınımıza bakabiliriz; ne kadar kötü hasletimiz bertaraf edebildik, ne kadar iyi haslet kazanabildik? Bu soru bizim cevaplayacağımız soru, bunla meşgul olup Rububiyet işlerine karışmadan on bir ay böyle geçirirsek ömrü hayatımız da bereketi yakalamışızdır…

  28.09.2009

© 2021 karakalem.net, Hüseyin Eren



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut