Henüz inmemiş âyetler

DÜN GECE, Kur’ân âyetlerinin iniş sırasını gösteren bir çizelgeyi okudum. Fotokopisini aldığım bir metindi elimdeki. Gelin görün ki, hangi mekânda görüp fotokopisini aldığım hatırımda olsa bile, hangi dergiden aldığımı ve kimin hazırladığını kaydetmeği unuttuğum bir çizelge...

Alâk sûresinin ilk beş âyetinden başlayıp Maide sûresinin son âyetleriyle nihayet bulan yirmiüç yıllık nüzul sürecini hızlıca okurken, Asr-ı Saadet’te yaşanan kimi olaylar da zihnimde canlanıverdi. Gelen âyetler, o âyetlerin öncesinde yaşananlar, o âyetten sonra yaşananlar... Asr-ı Saadet’i bir de bu âyetlerin nüzul sırasını gözeterek okumanın, yaşanan olaylar ile inen âyetler arasındaki ilişkiyi birbirini takip eder bir sırayla müşahede etmenin ne kadar da öğretici olacağını düşündüm sonra.

Sûrelerin, âyetlerin yirmiüç yıllık nüzul sürecini okurken, hepsi Kur’ân’da mahfuz olmakla birlikte, nice nice sûreden henüz zihnime bir iz, bir işaret yerleşmemiş olduğunu da farkettim keza. Hâfız olamasak bile, sûreler denilince, zihnimizde anahatlarıyla bir iz, bir işaret, bir yol haritası belirmeli değil miydi? Meselâ, Sâd sûresi deyince, Saff sûresi deyince, Beyyine sûresi deyince, lafzen veya mânâ itibarıyla sûrenin tamamı ezberimizde olmasa bile, en azından sûrenin ana mesajının ne olduğu, bize neyi bildirdiği... konusunda birşeyler canlanmalı değil miydi?

Gelin görün ki, bazı sûreler için durum bu olmakla birlikte, bazı sûreler açısından zihnimin bomboş olduğunu fark ettim. Kur’ân’ı defalarca hatmetmiş olmaklığımıza karşılık, bazı sûreler için zihnimizde açılan odaların bomboş olması, ilgili sûrelerin ana konusu ve ana mesajları konusunda aklımızda hiçbir şey belirmemesi, bu sûrelerin bizim dünyamıza henüz lâyıkınca inmemişliğinin işareti idi. Kur’ân’ın dünyama gerçekten ve tamam olarak inmesi için almam gereken daha epey yol almam gerektiğinin hem de...

Kendi iç dünyamda yaşadığım bu sorgulamanın akabinde, tamamına dair zihnimde bir iz yerleşmemiş olsa bile, en azından ana konusu ve bazı âyetlerine dair bir işaretin zihnime yerleşmiş olduğu sûreleri düşündüm sonra. Burada ise, bu sûrelerin bu toplumun aklına ve kalbine tam olarak ‘inmiş’ sayılamayacağı vâkıası beni karşıladı. Elde mikrofon sokağa çıkıp rastladığımız insanlara, ‘Meâric sûresi deyince zihninizde ne beliriyor? Fussilet sûresinden hatırınızda ne kalmış? Gâfir sûresinden hangi iz duruyor hafızanızda?” diye sorsak, bırakalım lâdinîleri, dindar insanlardan dahi ‘birşey belirmiyor, hatırlayamadım, bir iz çıkaramıyorum’ cevabı almamız mukadder gibiydi.

(Yanlış düşündüğümü düşünen dostlar varsa, buradan çağrı: Ben bu kanaatimin test edilmesine razıyım. Ve yanıldığımın ortaya çıkması, kanaatimin doğrulanmasından daha çok memnun edecek beni. Gelin görün ki, hiç ama hiç sanmıyorum.)

Zihinler çok şey ile dolu. Deniz Baykal’ın ve Devlet Bahçeli’nin dedikleri, Başbakanın onlara cevabı, filan cinayette karanlıkta kalan noktalar, avukatın açıklamalarındaki çelişkiler, lig birincisi takımın hangi oyuncuyu hangi kanatta oynattığında daha da başarılı olacağı, filan artistin oynadığı son dizideki filan hareketinin aslında neye karşılık geldiği.. derken, herkes başkalarıyla bir araya geldiğinde konuşacağı, dile dökeceği, saatlerce ve hatta günlerce anlatsa dahi bitmeyecek nice bilgiye, nice malumata, nice habere sahip. Öyle ki, bahis oynayan iki insana vapurda rastlasanız, Norveç liginde veya İspanya ikinci liginde hangi takım ile hangi takım arasındaki maçta kimin kesin favori olduğunu gerekçesiyle size anlatmaya hazır olduğunu görüyorsunuz.

Gelin görün ki konu Kur’ân’a gelince; bir gün sonra eskiyen haberler, ruha kasvet vermekten öte hiçbir işe yaramayan bilgiler, daha duyulduğu anda anlamsızlığı açığa çıkan beyanatlar ve daha niceleri ile âlûde olmuş zihinlerin, Kur’ân âyetlerine ayrılmış olması gereken nice nice odaları boş, dahası bomboş gözüküyor.

Meselâ, âyetler ile sûrelerin iniş sıralarına bakıldığında, ilk inen sûrelerin büyük kısmının kıyameti ve Hesap Gününü haber veren sûreler olduğunun açıkça görülmesine karşılık, bu sûrelerin büyük kısmının mesajı ve muhtevasına dair bu toplumun hâfızasında büyük bir boşluk göze çarpıyor.

Ve, kıyameti, Hesap Gününü ve sonrasını haber veren bu sûrelerin fertlerin ve bir bütün olarak toplumun hâfızasına silinmez bir işaretle yerleşmiş olmayışından dolayıdır ki, dünyevîlik bir sel gibi akıp ister lâdinî olsun ister dindar, önüne kattığı herkesi sürükleyip götürebiliyor.

Onlara iman etmiş olsak bile, henüz zihnimize inmemiş, mânâ hazinesinden birkaç damla dahi henüz kalbimize inmemiş sûreler ve âyetler var kısacası.

Tek tek bizim için geçerli olan bu durum, toplum için haydi haydi geçerli.

Bu da, bu topraklarda Kur’ân adına henüz lâyıkınca ifa edilmemiş bir vazifeyi bize hatırlatıyor...

  21.09.2009

© 2021 karakalem.net, Metin Karabaşoğlu



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut