Celal ve Cemalin Buluştuğu Yer Şeria Nehri

Mona İslam

ŞERİA NEHRİ Nam-ı Diğer Ürdün nehri Filistin ile Ürdün’ün arasını ayıran bir hattı çizer. Bu nehir kuzey güney doğrultusunda Ölü Deniz’e yani Lut Gölüne dökülür. Nehir bugün İsrail işgali altındaki Golan tepelerinden doğar. Tatlı suyu ile bölgenin tek rahmet kaynağı gibidir. Yıllardır akar durur, ancak döküldüğü yerde yerin dibine geçirilmiş kadim kentin tuzunu bir türlü gideremez. Sodom ve Gomorre’nin acısını ne dindirebilir ki? Bu tarafıyla Hz. Lut’u anımsatır bu nehir, onun getirdiği hakikati, şeriatı, rahmeti. Bu nisbette tatlıdır, bu nisbette havzanın sıcağına aldırmaksızın asırlarca sabırla çağıldar durur. Ama nasıl Lut, kavmini bir nebze bile hakikate döndüremediyse adı üstünde Şeria Nehri de Ölü denizi diriltemez.

Bu nehir aynı zamanda Hz. Yahya(as) ile Hz. İsa(as) ın da karşılaştıkları yerdir. Güvenlik sebebi ile Mısır’dan ayrılan Meryem Ailesi bu bölgeye gelir ve burada kuzenleri Yahya ile karşılaşırlar. Yahya da artık İsa gibi babasızdır. Hz. Zekeriya bir iftira akabinde şehit edilmiştir. Bu kısa karşılaşmada Rabden bir vergi ile birbirlerini tanırlar. Hitapları çok ilginçtir. Hz. İsa kuzenini görünce güler, Hz. Yahya ise ona şaka yollu çıkışır, “Niçin gülüyorsun Allah’ın gazabından emin mi oldun?”. Hz. İsa cevap verir, “Ey Yahya sen niçin gülmüyorsun Allah’ın rahmetinden umut mu kestin?” ve birbirlerine sarılırlar. Celali temsil eden Hz. Yahya ile Cemali temsil eden Hz. İsa’nın kucaklaşmasıdır bu.

Hz. İsa Hz. Meryem tarafından yetiştirilmiş Tevrat eğitimi zikir ve dualar, ahlaki terbiye kendisine bu mübarek kadın tarafından verilmiştir. Hz. Meryem Kutsal mabedde yetişmiş ve döneminde yetişen tüm alimleri geçecek miktarda ilim sahibi bir kadındır. Bir hattattır ve oğlunun da hat hocasıdır. O zamanlarda en çok itibar gören işlerden biri hekimlik diğeri ise hattatlıktır. Hz. İsa birini anasından diğerini Rabbinden öğrenecektir. Ancak pek tabiidir ki Meryem hem anne hem baba da olsa bir kadındır ve sebepler dairesinde bir kadın tarafından yetiştirilen bir erkek Celali değil Cemali isimlere ayine olacaktır. Hz. İsa’da da rahmet ve cemal egemendir.

Hz. Yahya ise babasının şehadetinden sonra Kudüs’te entrikaların göbeğinde, zorba ve zalimlerin cirit attığı bir havalide büyümüş ve bütün bunlar kendisinde Celal isimlerinin ağır basmasına müsebbibdir. Elbette son tahlilde Müsebbib-ül Esbab olan Allah’tır.

Hz. Yahya’nın Hz. İsa’ya bebekken dahi selam verdiği söylenir. Bu biat büyüdüklerinde dahi devam eder ve Şeria nehrindeki bize göre abdest Hristiyanlara göre vaftizle taçlandırılan buluşma akabinde Hz.Yahya’nın Hz. İsa’yı müjdelemesi ve onun mesajını tebliğ etmesi ile hayatının sonuna dek devam eder. Buradan benim nacizane anladığım şudur ki; Hz. İsa bir rasul olarak Hz.Yahya nebiden ne kadar büyükse, İsm-i Cemal dahi İsm-i Celal’den o kadar büyüktür. Bunun bir diğer ifadesi Rahmetin gazabı geçmiş oluşu, merhametin adaletin önünde gidişidir ki bu herkesçe malumdur.

Yine bu iki peygamberin aynı döneme denk gelen hayat-ı seniyyelerinde gördüğümüz bir diğer husus da Hz. Yahya’nın ismi gibi hayata Hz.İsa’nın ise ölüme işaret etmeleridir. Hz. Yahya’da bariz olarak Hayat unsuru, dünyanın ahkamı şeriata uygun olarak yeniden düzenlenmesi, Musevilerin Tevrat hükümlerini hayata geçirmeleri, Kralın zorbalıklarının hedef alınışı, fakirlerin vaziyetlerinin düzeltilmesi var iken, Hz. İsa’nın sır olan ölümü yahut göğe ref’i gibi, ölüleri diriltmesi, hastaların iyileştirilmesi, vurgusunun ahirete olması, insanlara Dünya Krallığı değil Göksel Krallığı ve cenneti işaret etmesi, dünya hayatına ilişkin alakasızlığını zühdü ile de açıkça göstermesi, Ben-i İsrail’i dünyada rahat etmeye değil, ahirette rahat etmeye yönlendirme gayreti ile ölüm vurgusu yapageldiği açıkça görülmektedir.

Buna karşın Hz.Yahya’nın hayatın ve kavminin içinde olduğu duruma bakıp kaşlarını çatışı, düşünceli ve kederli tavrı, Hz. İsa’nın ölümün elinden tutuşu ve gülümseyişi manidardır. Hayat ağlar, ölüm güler. Dünyaya bakan göz kederlenirken ahirete bakan göz neşelenir. Celal ürpertir Cemal aşık eder.

Bu iki nebinin bir aileden ve aynı zaman diliminde yollanışı ise bize Celalin Cemale, Hayat’ın Ölüm’e muhtaç olduğunu anlatırken bir taraftan da Cemal’in Celali kuşatışı gibi, sevginin korkuyu, bastın kabzı, ölümün de hayatı kuşatması ve onu anlamlı kılması hakikatinden bahsetmekte değil mi? Öyle ise Yahya’nın İsa’yı müjdelemesi gibi hayatımız da bize ölümümüzü müjdeler, ve selam verir hayat ölüme, zira ölüm Efendidir. Ölüm tamamlayandır. Yaşamak iki ayak üzerinde serbestçe dolaşmak dahi olsa ölmek kanat takıp uçmaktır. Haddi zatında göğe çekilmedir, yücelmedir, ref’dir. Bu sadece Hz. İsa’ya mahsus değildir, tüm İsm-i Cemal mazharı müminler kanat büyüklükleri nispetinde semaya yükselecektir.

Mikail’in ameline anlam katan Azrail’in amelidir. Cemil olan hayat değil ölümdür. Hayat ise dağdağasıyla en müttaki olanlar için dahi firakın acısıyla, gurbettir, sürgündür bir Celal tecellisidir. Bu yüzden insanların ekseriyetinin zannettiklerinin aksine Mikail’in bu evrende tecelli eden İsm-i Cemili tesbihinden daha ziyadedir Azrail’in İsm-i Cemil zikri. Ve hiç şüphesiz berzah bu dünyadan daha geniş, daha ferah, daha güzeldir. Dünya Mikailin kanatları altında dursa da. Berzah alemi Azrail(as)’ın hükmü altındadır. Bu iki meleğin ve bu iki peygamberin temas ettikleri yer Celalle Cemal arasında Hayatla Ölüm arasında, Şeria Nehrinde bir yerdir. Nehir zahirde ne olursa olsun batında her zaman hakikattir, su her zaman vahye işarettir. Nehir kendini bir denize bırakır, deniz ise şüphesiz tüm isimleri cem eden diyar-ı ahere, hassaten de mahşer meydanına remzdir, orada ise makamın Yüce Melek İsrafil’e geçtiği görülecektir. Zira o hem hayatı hem ölümü birlikte bağrında taşıyan celalle cemali, yok oluşla dirilişi, azap ve rahmeti cem edendir. Cem’den sonra fark vardır ya orası da cennet ve cehennemin ayrıldığı yerdir. Benim hayalimin takati oraya yetişmemektedir.

  11.08.2009

© 2021 karakalem.net, Mona İslam



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut