Şeriatlar neden farklılaşır?

Mona İslam

ALLAH KATINDA din İslam’dır. Hz. Âdem’den bu yana peygamberler gelmiş geçmiş, her ümmete aynı din vaaz edilmiştir. Din itikadi ve ahlaki bakımdan aynı sistem üzerine oturmakla birlikte, şeriat adını verdiğimiz ameli ibadet ve yasaklar, müeyyide ve yaptırımlar kimi zaman aynı kalmış, kimi zaman tamamıyla farklılaşmıştır. Bir ümmet için yasak olan bir fiil, bir diğer ümmete serbest kılınmış, birinin ibadeti diğerine verilmemiştir.

Şeriatlar neden farklılaşır sorusu her akıl sahibini meşgul eden sorulardan biridir. İbn Arabi bunu şöyle izah eder: “İlahi nispetlerin (isim ve sıfatların) farklılığı nedeni ile şeriatlar da farklılaşır.”

Bilindiği gibi her peygamberin üzerinde tecelli eden bir ismi azam vardır. Bu Hz. Yusuf’ta Alim ve Hakim isimleri, Hz. Musa’da Mütekellim ismi, Hz. Yahya’da Celil ismi, Hz. İsa’da Kadir ismi şeklinde sıralanabilir. Bu peygamberlerin üzerinde yansıyan isim şüphesiz ki sadece onlarla sınırlı değildir, içinden çıktıkları ve kendilerine gönderildikleri toplumlar için de geçerlidir. Toplumlar da belli fıtratlar belli karakteristikler taşırlar. Onlara yönelen ism-i ilahiye göre farklılıklar arz ederler. Bu yüzden bir ismin gölgesinde duran insan için yapılması icab eden bir kaide bir başka ismin gölgesinde oturan için geçerli olmayabilir.

Peki ilahi nispetler niçin farklılaşır?

İbn Arabi buna şöyle cevap verir: “Çünkü haller birbirinden farklıdır. Hali hastalık olan kimse ‘Ey iyilik veren, ey şifa veren’ diye dua eder. Hali açlık olan kimse “Ey rızık veren’ diye dua eder. Hallerin değişmesi nedeniyle (Allah ile yaratıkları arasındaki) nispetler değişmiştir.”

Hallerin farklılığı ise zamanın farklılığı nedeniyledir. Her ümmetin içinde yaşadığı zamanın rağbet edilen metaları farklı olduğu gibi, sakınılan bela ve musibetleri de farklıdır. Her birinin başına gelen imtihan farklılık arz eder. Bu tıpkı mevsimlerin değişimi ile doğanın değişimine benzer. Zamanın doğa üzerindeki yansıması ile ilgili bir bilgin şöyle der: “İlkbahardaki havaya hücum ediniz. Çünkü bahar havası ağaçlarınızda yaptığı şeyi bedenlerinizde de yapar (bedenlerinizi canlandırır). Sonbahar mevsimindeki havadan sakınınız. Çünkü sonbahar havası ağaçlarınızda yaptığı şeyi bedenlerinizde de yapar.”

Bu anlamda insan yeryüzündeki bitkilere benzer. İnsan bir âlem olduğu gibi, bu âlemin bir vechi de nebatat âlemidir. Dolayısıyla her mevsim çıkan meyveler, doğanın şekl-ü şemaili farklıdır. Rüzgarın yahut yağmurun durumu, güneşin görünümü havanın sıcaklığı değişir. Bir kış gününde grip olma imtihanı ile karşı karşıya kalan insana portakal lazımdır. Bir yaz gününde sıcaktan dudakları çatlayan insana ise karpuz gereklidir. İşte şeriatların hallere tekabül edişi de böyledir, hal gripse başka bir meyve gibi başka bir hüküm, hal dudaklardaki kuruluksa diğer bir meyve gibi başka bir hüküm geçerlidir.

Zamanlar ise hareketlerin farklılaşması ile ortaya çıkar. Zira fizikteki kaide bellidir, zaman aslında mevhum bir şeydir, hareket onu hayale getirir. Dışsal bir varlığı yoktur. O halde zamanların ve ona bağlı hallerin ve dolayısıyla şeriatların farklılaşması harekete bağlıdır. Bu ise gezegenlerin ve feleklerin hareketi iledir. Gece ve gündüzün oluşumu, ayın dönüşleri, güneşin hareketleri başka başka olduğu gibi, onlara yönelen Rabbin tecellisi de başka başkadır. Bu yönden Allah bir işi tekrar etmeyendir. O her an yeni bir tecelli ile var eder. “O her gün bir iştedir.”(Rahman 55-29)

Allah’ın yönelişlerinin farklılığı maksatlarının farklılığındandır. Zira Allah’ın ayı döndürmesindeki maksadı ile güneşin dönüşündeki maksat aynı değildir. Biri ayları, diğeri ise yılları yapmak içindir. Dünyayı döndürmesi ise gündüzü ve geceyi yaratmak maksadı iledir. Bunun gibi her bir ümmete yönelik maksadı, yaradılış projesindeki gayesi hedefi farklı olduğundan, her bir ümmete farklı bir yönelimle yönelmiş, kimini ay gibi döndürmüş, kimini güneş gibi kimini ise dünyanın dönüşü gibi farklı bir yörüngede farklı bir hızda zamanda gezdirmiştir. Bu sebeple her ümmetten hayırlı işlerde yarışmaları istenmiştir, zira her birinin mahsulatı farklıdır, bu yüzden cennetleri de farklıdır.

Demek Allah’ın isimleri ve tecellileri, insanların halleri, zamanların hükümleri, ilahi maksatlar çerçevesinde şeriatlar değişmektedir, bu ayn-ı hikmettir. Bu sebeple bilinmelidir ki, bu ümmet için de aynı şey geçerlidir. Ümmet içinde aynı şeriata bağlı olmakla birlikte çeşitli mezhepler, meşrepler, yol ve tarikler bulunacaktır. Çünkü Efendimiz “Benim ümmetimin evliyaları Beni İsrail’in enbiyaları gibidir” buyurmuştur. O halde Beni İsrail’de Musa şeriatı ile hükmeden ama değişik isimlerin gölgesinde, değişik fıtratta, zamanlarının ve bölgelerinin hükmüne göre yolar belirlemiş peygamberler olduğu gibi, bizde de değişik isimlerin gölgesinde, değişik toplumlarda ve değişik zaman ve şartlarda, farklı fıtrat ve hallere hitap eden varisü’n-nebi veliler vardır.

Bu sebeple her asırda müceddidler gönderilir, zira her asır hükmünü değiştirmiştir, başka bir mevsime geçilmiştir, modern dönemin idealleri ve hastalıkları eski dönemlere benzemediği gibi, post modernitenin ideal ve gayeleri de hastalık ve belaları da değişmiştir. Yine her asırda bir müceddid gönderildiği gibi, her topluma her coğrafyaya insanları peşlerinden sürükleyecek alimler, veliler gönderilir. Üstelik bunlar bir tane de değildir. Her fıtratın kendini ait hissedebileceği çeşitlilikte liderleri vardır. Aynı şey elbette her topluluğun ayartıcıları için de söz konusudur. Her zaaf ehlinin de ayağını kaydıracak, her döneme her coğrafyaya, her nefse uygun deccalleri bulunur.

Bize düşen kendimize uygun mürşidi bulmak ve bir nurani kafileye iltihak etmektir. Bu sayede sürüden ayrılanı kurt kapar kaidesince ayartıcıların ayartılarından nispeten emniyette oluruz. Önceki küçük ümmetlere benzer küçük gruplar tesis edebilir; bunda bir beis yoktur, bir peygamberin birkaç tabii olabildiği gibi bir yol göstericinin birkaç izleyeni olabilir. Esas olan tabilerin çokluğu değil, niteliğidir. Her rehbere bağlı grubun farklı yollarda, farklı maksatlarda, farklı yöntemlerle seyr-i süluk ettirilmesi doğaldır. Allah’ın bizim üzerimizde tecelli eden ismi ile başka bir cemaatin üzerinde tecelli eden ismi başka olabilir. Kimi celali fıtrata Celil ismi, kimi yumuşak fıtrata Rahim ismi eşlik edebilir. Muhammedi şeriat dahilinde cemaatlerin kimi Musa ümmetine, kimi İsa ümmetine, Kimi Yunus ümmetine benzeyebilir. Farklılık Allah’ın muradıdır, farklılık güzeldir. Şüphesiz güzel isimler ile müsemma olan Zat birdir. Bizim de hedefimiz hayırda yarışmak olmalıdır. Bizim de cennetlerimiz, cennetteki memleketlerimiz farklı farklıdır, arzu ettiklerimizin, kabiliyetlerimizin, meziyetlerimizin, aşklarımızın farklı farklı oluşu gibi.

Tebarekallahu ahsenel halikîn….


Kaynak: Fütuhat-ı Mekkiye 2. cilt, s. 308- 312

  30.07.2009

© 2021 karakalem.net, Mona İslam



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut